Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir Turgay Güler romanı: Sır Küpü... Sanki bugünleri anlatıyor

Bir Turgay Güler romanı: Sır Küpü... Sanki bugünleri anlatıyor

Son iki gündür, “Bir Turgay Güler Romanı” olan “Sır Küpü”nü okuyorum. Kitap bana geleli “2 ay” oldu ama okumaya bir türlü fırsat bulamadım...

Övgü yağdıracak değilim...
Çünkü Turgay, “Sır Küpü” ile “Mehdix”teki başarısının çok çok üzerine çıkarak, takdiri çoktan hak etmiş...
Roman, adından da anlaşılacağı gibi, “sır”larla dolu... Ve yine adından da anlaşılacağı gibi, peşpeşe “kaos teorileri” sıralanmış... “Birbirleriyle ilgisiz, birbirlerinden bağımsız” birçok olay, romanın sonuna doğru birbirlerine öyle perçinleniyor ki, şaşmamak mümkün değil.
Hayat Yayınları’ndan çıkan 259 sayfalık roman; “Hz. Yusuf ve Kral” ile başlıyor, “İtalya’daki veba salgını”na uzanıyor, 1348-1349 yıllarındaki “veba salgını”nı yaymakla suçlanan “Yahudi Ahuda”nın yakılarak öldürülmesiyle devam ediyor, sonra Türkiye’deki bir “hazine avcılığı”na ve “Başbakan’ın gördüğü rüya”ya kadar geliyor...
Anlayacağınız;
İlk başlarda “ne alâka?” dediğiniz olaylar, ilerleyen safhalarda birbirlerine öyle kenetleniyor ki, kendinizi; “Bravo Turgay Güler” demekten alamıyorsunuz... “Tavsiye ediyorum, okuyun” diyeceğim ama, biliyorum ki, siz çoktan okumuşsunuzdur.
Aslında, okumakta geç kalan benim!..

DEDEDEN TORUNA VASİYET!

Efendim, biraz önce de dediğim gibi, “veba” yaymakla suçlanan Yahudi Ahuda, yakılarak öldürülür. Hem de, “babasının gözleri önünde” cayır cayır yakılır.
Başlarına geleceği bilen dede Levi; torunu, yani Ahuda’nın çocuğu Rukofil’i önceden bir mağaraya saklar.
Sonra da, gizlice onun yanına gider ve der ki;
“Sana bir mektup vereceğim, bu vasiyetimdir... Senden tek isteğim, burada yazılanları ezberlemen, daha sonra da yakman... Sonra da, o ezberlediklerini hayata geçirmen.”
“Levi’nin vasiyeti” şunlardır:
“Hiç ölmeyeceksin!.. Nasıl olacağını sen bulacaksın, ama ölmeyeceksin!..
Çalışıp, bir bahçe satın alacaksın! O bahçeyi öyle büyüteceksin ki; orası senin ve kardeşlerinin vatanı olacak... Başka ülkelerin kralları ve kraliçeleri senin emrinde olacak!..
Dünyadaki herkesi o bahçede yetişenlerle besleyeceksin... Bahçende yetiştirdiklerini istediğine verecek, istemediğine vermeyeceksin.
Dilersen, aç kalıp ölecekler.
Ekmek isteyene tohumu sen vereceksin... İstemezsen vermeyeceksin... Almak için ayaklarına kapanıp yalvaracaklar.
Verdiğin tohumun meyvesi,
Lezzetli zehir olacak.”

AAA NE TESADÜF?!?

Ne ilginç değil mi;
Turgay’ın romanındaki “zehir” ifadesini okurken, gözüm masamın üzerindeki Hürriyet’e kaydı...
Hürriyet’in manşeti şöyleydi:
“Doktor ilaç sandı, zehir içti.”
Allah Allah;
Dr. Şükrü Güner, Bodrum’daki evindeki masanın üzerinde “aynı ilaç şişesinden iki tane” görmüş de, “mide ilacı” yerine, gitmiş “organik fosfor” şişesindeki “böcek zehiri”ni içmiş!..
Hiç olacak şey mi?..
Bir doktor, “ilaç” şişesi ile “zehir” şişesini birbirine karıştırır mı?..
Var bunda bir iş!..
Halen İstanbul’da “yoğun bakım”da tedavisi devam eden Dr. Şükrü Güner’in yaşadığı olay ya “intihar teşebbüsü”dür ya da “cinayet teşebbüsü!”
Herhalde kokusu yakında çıkar!

SAVAŞMA, SAVAŞTIR!

Neyse, ben romanı okumaya devam edeyim... Nerede kalmıştık?.. Tamam, hatırladım; “Dede Levi’nin torunu Rukofil’e vasiyeti”nden söz ediyorduk.
Levi, torununa diyordu ki;
“Bütün insanlığı hasta edeceksin... Sonra onlar kapına gelip, derman dilenecekler.
İlacı sende olacak.
Dilediğine vereceksin,
İstemezsen vermeyeceksin!
Dilersen yaşayacaklar,
Dilemezsen ölecekler.”
Levi, torunu Rukofil’e son olarak da şunları vasiyet ediyordu:
“Sen bütün dünyadan çok olacaksın... Az olsan da çok olacaksın... Sen, herkes olacaksın, ama hiç kimse sen olmayacak.
Sen acıtacaksın,
Ama o bağırmayacak.
Acıtan da, bağıran da
Sen olacaksın.
Onları azaltacaksın,
Ama sen savaşmayacaksın.
Sen, yeryüzüne savaş tohumları ekeceksin! Başkalarına biçtireceksin.”
Kim o başkaları?..
“Onları azaltacaksın,
Ama sen savaşmayacaksın!”
Kim o “savaşacak” olanlar?..
“Sen savaş tohumları ekeceksin,
Ama başkalarına biçtireceksin!”
Anladık, bunları yapacak olan “Yahudi Ahuda’nın oğlu, Levi’nin torunu Rukofil” olacaktır da, “başkaları” kimdir?..

FİRAVUN ELİYLE KATLİAM!

Bu, ne “tevafuk”tur ki;
Önümdeki gazetelerin manşetlerinde “210 kişinin öldüğü, 5 bin kişinin yaralandığı Mısır’daki katliam” var.
Kimi gazete;
“Son Firavun!.. Mısır’daki darbeci general Sisi, darbeyi protesto etmek için Adeviye Meydanı’nda toplanan sivil halkın üzerine kurşun yağdırdı” diyor,
Kimi de;
“Firavun kanla sahur etti... Sisi’nin güç kullanma tehdidinin ardından askerler, Adeviye Meydanı’nda sahur yapan Mursi taraftarlarına yaylım ateşi açtı” ifadelerini kullanıyor.
Demek oluyor ki;
1348-1349 yıllarında Levi’nin, torunu Rukofil’e bıraktığı “vasiyet”ler, tek tek hayata geçmektedir.
“Verdiğin tohumun meyvesi lezzetli zehir olacak ve tarlaya bir kez düşecek, hasadı tek olacak!
Sen ve kardeşin, onlara verdiklerinden yemeyeceksin... Kendin ve kardeşlerin için, tohumu kendinden çıkan ürünler yetiştireceksin!”
Ne dersiniz;
Bir zamanlar, İsrail’den alınan, üstelik “altından da pahalı” olan ve “bir defa ürün veren domates tohumları” da böyle değil miydi?..
“Gen”leriyle oynanmış bu domatesler, bizim için “ilaç” mıydı, yoksa “zehir” mi?!?..

PERİNÇEK’İN İŞÇİ’LERİ!

Levi, daha başka ne diyordu;
“Onları azaltacaksın ama sen savaşmayacaksın!.. Sen savaş tohumları ekeceksin ama başkalarına biçtireceksin!”
Kimdi o başkaları?..
Kim olacak?..
Şimdilerde, birer birer Doğu Perinçek’in “İşçi”leri olan “28 Şubat’ın bazı generalleri!”
Dün, Türkiye’nin “icat” etmek yerine “ithal” ettiği “tank”ların, “uçak”ların ve “top”ların bakım ve tamirini bile “İsrail’e” yaptıran generaller!..
Dün, “Siyon’un piyonu” idiler,
Bugün, alacağı oy oranı yüzde 2’yi bile bulmayan “Perinçek’in İşçi’leri!”
Dün, bu halka karşı “Topyekûn Savaş” ilân eden ve “İsrail’le anlaşmaları bozuyor” diyerek Hükümet’i düşüren o generaller, bugün “ulusalcı” pozlarında!..
Elbette, yine “halk ile savaşmak” ve “halkın iradesi”ni tankların paletleri altında ezmek için!..
Türkiye’de durum böyle...
Ya Mısır’da!..
Mısır’da da “Levi’nin vasiyeti” tek tek yerine getiriliyor... Evet, Mısır halkı ile Rukofil’ler savaşmıyor, onun yerine “Rukofil’in piyonları” olan Sisi’ler savaşıyor!..
O Sisi’ler ki;
Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın deyimiyle, dün “halkın iradesine darbe” yapmışlardı, bugün ise “halkın kendisi”ne!..
Gerçekten de;
Rukofil’ler, ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmiyor... Ateşe de dokunmayıp, “maşa”larını kullanıyorlar.
Cezayir’de Buteflika’yı,
Suriye’de Esad’ı,
Mısır’da da Sisi’yi!..

GEZİ’CİLER NEREDE, GEZİ’CİLER?

Tabiî, “maşa”lar tek değil.
Başbakan Tayyip Erdoğan; Mısır’daki katliama sessiz kalan ABD ve AB’ye tepki gösterip, diyordu ki;
“Mısır’da demokrasi katledilirken susanlar, halk katledilirken de susuyor!..
Bizim polisimizin kullandığı biber gazı için bağıranlar nerede?.. Hani nerede Avrupa, nerede AB, nerede BM?”
Evet, nerede bu ABD?..
Nerede bu AB’iler, AB’lalar?..
Nerede “Bir-leş-miş” milletler?
Sahi;
Başbakan Erdoğan için gazetelere ilan veren Hollywood yıldızları size ne oldu? Diktatörlük benzetmesi yapan ünlüler, Mısır’daki katliam sizin ilgi alanınıza girmiyor mu?
Mursi’yi devirmek için Tahrir’den kesintisiz yayın yapan CNN’ler, BBC’ler ise katliam karşısında yaptıkları yayınla ikinci bir yüzkarasına imza attılar.
Mısır ordusu tarafından katledilen sivilleri, “karşılıklı çatışma”(!) sonucunda hayatlarını yitirenler olarak gösterdiler, iyi mi?..
Vay kahpeler vay!..
“Demokrasiye karşı darbe”nin, “katliama karşı Firavun’un yanında” yer alarak, ‘Karartma’ uygulamaya devam ediyorlar.
Vay şerefsizler vay!..
Sahi ne oldu, “Çiçek çocuk”lara?..
“Y kuşağı”na, “On-Line gençliğe” ne oldu?..
Ne o, yoksa; Mısır’daki katliam ilgi alanınıza girmiyor mu?
Üç beş ağaç yok ama üç yüz beş yüz insanın öldürülmesi sizi cezbetmiyor mu?
Bu “çiçek çocuk”lar var ya,
Allah korusun; Türkiye’yi “düşman” askerleri “işgal” etse, onları “çiçek”lerle karşılarlar!..
Sizi gidi “sahtekârlar” sizi!..
Sizi gidi “orostopol”lar sizi!..
Sizi gidi “Rukofil’in maşaları” sizi!..
Sizi gidi “Yahudi uşakları” sizi!..
Romandaki Levi, torunu Rukofil’e vasiyette bulunup, “Sen savaş tohumları ekeceksin ama onlara biçtireceksin” derken, yeryüzünde “Firavun’un dölleri”nin de yaşayacağını herhalde biliyordu.
O “Firavun’un dölleri”,
İşte bugün “kendi halkını kırıyor”, gözünü kırpmadan “katliam” yapıyor...
Ve Rukofil’ler, bu manzarayı ağızlarından sular akarak izliyor...
Reha Muhtar’ın sorduğu gibi;
“Böyle bir vahşet, Vatikan’da toplanan Katolik Hıristiyan yığınlara yapılsaydı, CNN’in, Der Spiegel’in, BBC’nin, Reuters’ın, Times’ın ve dünyanın tepkisi nasıl olurdu acaba?..”
Reha, onları boşver de;
Bizim “Gezi’ciler” nerede, Gezi’ciler?..
........
Turgay Güler’in “Sır Küpü”nü okumaya devam ediyorum... Bitti, bitecek...
Öyle sanıyorum ki;
Sonu “hayırlı” olacak...
Hem de “dünya”, hem “Türkiye” için!..

Haydi yeni eyleme... Diren Sarışın... Ya da Diren Esmer!
“Kürtaj”dan söz edersin, hemen “Vajinama dokunma” diye ayağa kalkarlar... “Hamile haldeyken dolaşılması edebe uygun değil” dersin, hemen bağırmaya başlarlar: “Gezine gezine doğuracağız!.. Diren Hamile!”
Şimdi de ben kalksam desem ki; “Sarışınlar eğlenmek içindir, esmerler evlenmek için!.. Evet, evet; sarışınla eğlenilir, esmerle evlenilir!”
Biliyorum, “pankart”ları ellerine alırlar, hemen sokağa fırlarlar, “Diren Sarışın!”
Bereket ki, bunu ben demiyorum. Ben desem herhalde “linç” ederler, belki “sarışınlara hakaret etti” diye mahkemeye bile verirlerdi...
Ama, dedim ya; bunu ben demedim... Efendim İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre; “erkekler sarışın kadınları daha eğlenceli buluyor”lar ama iş “evlenme”ye gelince “esmer kadınları” tercih ediyorlarmış!..
Eee, ne yapacağız şimdi?.. Al sana, bir “eylem bahanesi” daha!.. Haydi, çıkın sokağa ve başlayın bağırmaya: “Diren sarışın” ya da “Diren esmer.”
Hadi, daha ne duruyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi