Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Başkomutan emekli olunca, milletin sînesine dönemez mi?

Başkomutan emekli olunca, milletin sînesine dönemez mi?

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt emekli oluyor.. Rütbelerini bıraktıktan ve kanunî himayelerden çıktıktan sonra, kimlerin yanında ne kadar itibarı olacaktır, asıl önemli olan o!
Hizmetleri ise.. Yapması gerekenleri yapmıştır.. Esasen, o rütbe ve makamlar onlara o hizmetleri yapsın diye veriliyor; o hizmetleri topluma bir lûtuf gibi sunsun diye değil..
Ancak, Büyükanıt’ın üniformalı son günlerini tamamlamakta olması hasebiyle, herkesin kendisine daha bir çatma yarışına girdiği gözleniyor.. Bu satırların sahibinin, onun güçlü olduğu dönemlerde neler yazdığını hatırlayanlar, bu yazımın, son günlerdeki modaya uygun olmadığını kabul edebilirler.. Bunu hatırlatmak gereğini bilhassa duyuyorum..
Kendisinin çokça tartışılmasının sebebi, kendisinden darbe vs. bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmış olmasından kaynaklanıyor genelde..
En çok saldırı sebebi de, Büyükanıt’a, giderayak, bir kıyak yapılması ve suikast tehditlerine karşı kendisine, değeri 700 bin doları bulan çok özel bir zırhlı araba alınmış olması ve onun da bunu kabullenmesi.. Bunu doğrusu ben de anlamıyorum.. Bu noktada, CHP’nin K. Kılıçdaroğlu aracılığıyla dile getirdiği itirazların yersiz olmadığı düşünülmelidir..
‘Şemdinli İddianâmesi’nde ismi geçince, ‘avukata da gerek yok; gider, kendimi aslanlar gibi savunurum..’ diyen Büyükanıt’ın, sonra hangi kanunî zırhlara bürünerek kendisini korumaya alışını milletin görmesi ayrı bir konu idi; şimdi ise yeni zırhlara sığınıyor!
Halbuki, geçmiş Genelkurmay Başkanlarının hiçbirisine uygulanmayan bu özel tedbir imkânı, sanki kendisinin, geçmiştekilerden çok farklı ve üstün bir hizmet yapmış olduğu gibi bir zımnî iddiayı da içinde taşıyor.. Sahi, böyle bir şey var da, millet mi bilmiyor? Ve kendilerinin emriyle nice operasyonlara katılan onbinlerce askerin hemen hiçbirisi böyle bir zırhlı korumaya tâbi tutulmamışken.. Bu niye?
Kaldı ki, Büyükanıt emekli olmakla, ülkemin diğer emeklileri gibi ortada kalıverecek değildir.. Bütün özlük haklarına en üst seviyede sahip olmaya devam edeceği gibi, lojmanları, korumaları, makam arabası ve 5-6 bin YTL civarındaki emekli maaşıyla hayatının geride kalan bölümünü de saltanatlı bir şekilde sürdürecektir..
Gönül isterdi ki, Büyükanıt da, selefleri olan Genelkurmay Başkanları gibi, şimdi ortaya çıkan bu yeni durumdan sonra, seleflerine uygulanan ’koruma’ tedbirleriyle yetinseydi..
Hattâ, daha da ilerisi, generaller, yüksek rütbeli subaylar, emekli olduktan sonra olsun, içine kapandıkları askerî lojman ve diğer askerî mekânlardan çıkıp halkın içine karışabilsinler.. Ama bunu sanki korkuyorlarmış gibi bir türlü gerçekleştiremiyorlar.. ‘Ergenekon’ tipi oluşumlar da esasen, sadece onların hükmetme hastalığıyla değil, bu evham ve ‘paranoia’larının da etkisiyledir.. Bu gölgeleri gidermek, Büyükanıt’ın elindedir..
* Aynı çerçeve içinde ele alınması gereken bir diğer konu..
‘YAŞ’ (Yüksek Askerî Şûrâ)’da ilk kez hiçbir askerî personelin ordudan ihracına dair bir karar çıkmaması üzerine, CHP, bunu ‘TSK’nın irticâî faaliyetlere karşı eski hassasiyetini yitirdiği’ gibi malûm iddialarla eleştirdi.. Ve hemen arkasından Genelkurmay Başkanlığı yayınladığı bildiri ile, sert bir karşılık verdi.. Bildirinin içeriği doğru olabilir. Keza, hep orduyu kullanıyor durumda gözüken CHP’nin şimdi onunla çelişiyor gibi bir konumda gözükmesi, birilerini memnun da edebilir. Ama Başbakanlık’a bağlı bir kamu kurumu olan Genelkurmay ve orada, memur statüsünde olan komutanların siyaset kurumuyla tartışmaya girmesi anormaldir.. O eleştirileri, Genelkurmay’ın da başında bulunan siyaset kurumu karşılamalıydı.. Bu konuya tabiatıyla herkesten önce Başbakan müdahale etmeli ve emrindeki kamu kurumlarını -TSK da dâhil- kanun sınırları içine çekmeye çalışmalıdır; zor olsa da..

GüLDAL HANIM, BU ZAMANA KADAR NEREDEYDİNİZ?..
Eşi Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden 14 sene sonra CHP tarafından hatırlanıp milletvekili seçtirilen ve yine bu partiye tahsis edilen Meclis Başkanvekilliği’ne de getirilen Güldal Mumcu’nun, Y. Donat’a söylediği belirtilen ve 7 Ağustos tarihli Sabah’ta yayınlanan ve bugüne kadar reddedilmeyen sözleri, son derece ilginç..
Güldal Hanım’ın beyanına göre, Uğur Mumcu, 8 Ocak 1993’de öğle yemeği için İsrail rejiminin Ankara’daki elçiliğine davet olunmuş.. Büyükelçi, yemekte, U. Mumcu’ya, ‘öldürülmekten korkmuyor musun?’ diye sormuş, o da‚ ‘Neden korkacağım?’ demiş..
Mumcu, eşine ‘bu konuşmayı ve neden davet edildiğini anlamadığını’ o akşam söylemiş..
Ve Mumcu, o yemekten 16 gün sonra, 24 Ocak’ta öldürülür, bir bombalı suikast sonunda..
Güldal Mumcu, şimdi eşinin öldürülmesiyle ilgili olarak sadece tek bir şey bildiğini söylüyor ve bu konuşmayı anlatıyor..
‘Ergenekon İddianâmesi’ni sulandırmaya çalışan ve orada suçlananların avukatlığına soyunduğunu söyleyen Deniz Baykal’ın lütfu ile milletvekili olan Güldal Mumcu, emekli General Veli Küçük’ün evinde ele geçen belgeler arasında; Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde İsrail’in rolünün olduğuna dair; o suikastten 10 gün kadar sonra hazırlanıp, o günün MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzasıyla Başbakan Demirel’e, ‘çOK GİZLİ’ damgalı bir MİT belgesininin ele geçmesi üzerine yapıyor bu açıklamayı.. (İlginçtir, o günlerde bu iddiayı Şevket Kazan da her nasıl öğrendiyse, söz konusu etmiş, ama pek itibar edilmemişti..)
Güldal Mumcu hanıma birkaç soru:
Eşinizin öldürülmesinden sonra tertib olunan cenaze töreninde, onbinlerin, saatlerce ve hattâ ‘ezân’ okunurken bile, ‘Kahrolsun şeriat!.. Türkiye, İran olmayacak..’ diye bağırmaları sırasında, 16 gün önceki o konuşmayı hatırlayıp, bir çarpıtmayla karşı karşıya kaldığınızı söyleyemeyecek kadar mı, siyasî dikkat ve şuûrdan uzak birisi idiniz ki; sessiz kalmıştınız?..
Ve, eşinizin‚ ‘katil sanıkları’ sıfatıyla onlarca Müslüman, yıllarca zindanlarda çürütülürken (ki, o dâvalar hâlâ da bitmiş değil..), vicdanınız hiç mi sızlamadı?
‘Yaparsın bir suikast, atarsın şeriatçilerin üzerine.. Ortam gerilir, kaos olur ve müdahaleye zemin hazırlanır..’ gibi beyanların, ‘Ergenekon İddianâmesi’nde sanıklar tarafından defalarca tekrarlandığına dair, kendi imzalı ifadeleri veya dinlemeye takılmış telefon konuşmaları sizi hâlâ uyandırmamış olmalı ki; Baykal’ın avukatlığına hiç itiraz etmediniz..
Ama daha da ilginç olanı şu ki; geçen dönemde, Meclis’te kurulan ‘Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun başkanlığını yapan Ersönmez Yarbay, dün, ‘sizi, komisyona davet ettiklerinde, bu konuşmadan hiç söz etmediğinizi’ söylüyordu..
Bir hafıza kaybı ve ancak yeni bir hatırlama mı söz konusu; yoksa, o entrikanın neresindesiniz?


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi