Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Zalimlerin Devrilecekleri Günler Uzak Değil!

Zalimlerin Devrilecekleri Günler Uzak Değil!

Müslümanlar olarak zor ve ağır bir imtihandan geçiyoruz. Çağın Firavun’u olmakta birbirleriyle yarışan katil rejimler Suriye’de üç yılda 100 bin, Mısır’da ise bir ay içinde 7 bin kardeşimizi katlettiler. Doğu Türkistan’da yıllardır katliam yapan Çin rejimi geçen hafta Uygur Türklerini namazda katletti: 15 şehid. Budist kâfirler Arakan’da Müslümanların evini-barkını yakıp yıkmaya devam ediyor. Siyonist katiller Filistin’e her fırsatta saldırılarını sürdürüyor. İslam âleminin her yerinde kan ve gözyaşı akıyor. 

Bütün bu olup bitenleri Kur’ân ve Sünnet perspektifinden değerlendirerek ona göre tavır almalıyız.
Öncelikle bilmeliyiz ki; Müslümanlar, Vahyi gerçekliğin tümüne iman ederek “Rabbimiz Allah’tır” demelerinin bedelini yurtlarından sürülerek, Allah yolunda eziyet görüp can vererek (3/195) ödüyorlar. 
Günümüz Müslümanlarının vahdetten uzak olmaları ise, bu olumsuzluğu daha da ağırlaştırıyor. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaları” (3/103) ve “doğrularla beraber olmaları” (9/119) gereken bizler; “Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir.” (Hâkim IV, 352; Heysemî I, 87); “Müminler birbirlerini sevmede, acımada, korumada bir vücut gibidirler; bir organı hastalanırsa diğer organlar hummaya tutulur.” (Buhârî, Müslim) diyen Efendimizin (s) çizdiği bu kardeşlik tablosuna ne kadar uzağız?
Bu durumda zalimlerin zulmü devam ediyor ve mazlum Müslümanların âhı ayyuka çıkıyor. Akif’in “Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? / Mahşerde mi bîçârelerin yoksa felâhı!” diye yakardığı umutsuzluk ortamında zaman zaman ufuklar kararabiliyor, umutlar azalabiliyor. Oysa gecenin en koyu ânı, sabaha en yakın olan ândır. Bilinmelidir ki, Allah zalimleri ihmal etmez, imhâl eder (mühlet verir); “Allah onlarla alay eder, azgınlıkları içinde serseri dolaşmalarına mühlet verir.” (2/15) Ümitsiz olmak mümine yakışmaz. Gün gelir denizi yaran bir Musa, ateşi söndüren bir İbrahim, ölmüş ruhları dirilten bir İsa, âlemi değiştiren Mustafa (aleyhimüsselam) gelir. Allah kahreder zalimleri! (9/30)
“Ey İnsanlar! Taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir! Dünya hayatının metaı budur!” (10/23)
Ey zalimler! Ey inkârcılar! Ey müşrikler! “Bilin ki siz asla Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz!” (9/2-3)
“Allah onları Dünyada da Ahirette de elem verici azaba çarptıracaktır.” (9/74)
“Onlar için âhirette sadece ateş vardır. (Dünyada) yaptıkları (iyi) şeyler heder olmuştur.” (11/16)
“Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup ona gönül kaptıran ve ayetlerimizden gafil olanlar.. işte onların kazanmakta oldukları (günahlar) sebebiyle varacakları yer cehennemdir.”(11/7-8)
Evet, bu böyledir! Rabbimizin zalim günahkârlara vadettiği azap mutlaka gerçekleşecektir.
İmdi, bu ebedi hakikatler ışığında Mısır ve Suriye’de yaşananlara baktığımızda; her iki ülkede yapılan katliamları egemen güçler nezdinde meşrulaştırmak isteyen katillerin, acımasızca katlettikleri mazlum Müslümanları, “radikal İslâmcı” olarak damgalayıp terörden olabildiğince uzak duran “İhvân-ı Müslimîn” Teşkilatını da yok edilmesi gereken bir “terör odağı” gibi takdim etmeleri çok manidardır. “Rabbimiz Allah’tır” diyen müminlerin, tarihin her döneminde Firavun ve Nemrut gibi egemen güçler tarafından vahşice katliama tabi tutulduğu, Kur’ân’da sıkça hatırlatılan bir vakıadır. Mısır ve Suriye Müslümanlarının “Rabbimiz Allah’tır” demelerinin ne anlama geldiğini daha iyi kavramak için, bu çizgiyi temsil eden İhvân’ın fikir babalarından olup 29 Ağustos 1966’da zamanın Firavunu Nasır rejimi tarafından idam edilen Seyyid Kutub’un “Tevhid”in hakikatine dair temel bir tespitine bakalım: 
Şehid Seyyid Kutub der ki: “Lâ ilâhe illallah bir yaşama biçimidir!” Bu akideye dayanan İslâm Dini, “hayata hükmeden ve hayatı yönlendiren sistem ve yöntemin adıdır.”
Şer güçlerin İhvan’a düşman olmalarının sebebi işte bu sahih İslâmî çizgidir. 29 Ağustos şehadet yıldönümünde dualarla yâd ettiğimiz Kutub, idama mahkûm edilince: “Batıl’dan ve Münafıklardan merhamet dilemem. Allah’a şükürler olsun ki 15 sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah’ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağûtun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.” demişti. Kutub’un eserlerinin bütün dünya Müslümanlarını etkilemesinin temelinde, onun bu yiğitçe dik duruşu yatar.
Seyyid Kutub, Hasan el-Benna ve diğer İhvan öncülerinin izindeki Mısır 4. Cumhurbaşkanı Mursi ve son İhvan direnişinin sembol şehidi Esma’nın babası Biltaci’lerin dik duruşları da tüm İslâm dünyasını derinden etkiledi. Tüm dünyaya silahsız direnişin ve ölümden korkmamanın ne olduğunu öğreten İhvan, insanlık vicdanında ve mümin gönüllerde zafer kazandı! Ve İhvan bu cihadla izzete kavuşacak!
Efendimiz der ki: “Cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah size zilleti musallat kılar.” (Ahmed b. Hanbel 2/84)
Zalimlere gelince: “..nasıl bir inkılâb ile devrileceklerini pek yakında bilip-göreceklerdir.” (26/227)
(Bilgi ve haberleşme için başvurabilirsiniz: www.abdullahyildiz.org ve twitter.com/__AbdullahYldz)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi