Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Çorum’daki olay... Şeytanca bir plân ve iğrenç bir iftira!

Çorum’daki olay... Şeytanca bir plân ve iğrenç bir iftira!

Hemen herkes bilir ve kabul eder ki; “çiğ süt” emen “insanoğlu”ndan hemen her şey beklenir... “İyilik” de beklenir, “kötülük” de... “Cinayet” de beklenir, “hayat kurtarma” da... “Ahlâk” da vardır insanoğlunda, “ahlâksızlık” da...
Bunu bildiğim ve yürekten inandığım için; işlenen bir “cinayet, tecavüz veya haram” olayında, doğrudan “insan”a bakarım!.. Onun, “dinî veya ideolojik aidiyeti”ne değil...
çünkü, suçu işleyen “insan”dır!.. Bu insan “dindar” da olabilir, “laikçi” biri veya “inançsız” biri de!.. “İyilik” yapan biri de, pekalâ “dindar” veya “laikçi” olabilir... Dolayısıyla; “iyilik” veya “kötülük” yapan birisini “ırkına, dinine veya ideolojisine göre kategorize” etmek yerine, onun bir “insan” olduğu gerçeğinden hareket edilmesi gerektiğine inanırım...
çünkü insan, “çiğ süt” emmiştir ve “nefis” taşıyordur!
Evet, yargılarımız “insan” odaklı olmalıdır!..
Aksi halde, “ideolojik kamplaşma”lar tırmanır ve bu kamplaşmaların oluşturduğu “nefret duvarları” daha da büyür ve aşılmaz hâle gelir!..

“KIZIM FATIMA DA OLSA!..”
“İnsan” olarak bunları düşünüyorum...
Bir “Müslüman” olarak da farklı düşünmüyorum...
Ancak, “müslümanım” diyen birinin; çok daha “hassas” olması, “söylem ve eylem”lerine çok daha fazla dikkat etmesi, “kötülüklerden sakınması” gerektiğini hep söyledim, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim!..
çünkü bana göre; “misyon” üstlenen biri; “dürüst” olmak ve “temiz” kalmak zorundadır!..
Hele de “Müslüman” ise!..
“Taciz veya tecavüz” gibi, “uçkur sapıklığı”na adı karışan bir “müslüman”ı hoş görmem, hele hele onu savunmam hiç mümkün değildir!..
Bilenler bilir... Böyleleri için, “hırsızlık” olayına adı karışan biriyle ilgili “Hadis-i Şerif”i örnek göstermiştim.
Hatırlarsınız...
Bir “hırsızlık” olayında, “güçlü” ve “itibarı yüksek” bir kabileye mensup “bir kadının kolunun kesilmesine” karar verilince, “kadını kurtarmak” isteyen güçlü, itibarlı ve nüfuzlu kabile mensupları, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sav)’e gelirler...
Gelenlere, Peygamber Efendimiz (sav)’in verdiği cevap, tarihi niteliktedir:
“Nefsi kudret elinde olan Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, hırsızlık yapan, kızım Fatıma da olsa, yine elini keserim!”
ölçümüz budur!..
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in, “kızı Fatıma’yı bile gözden çıkarabilecek” derecede “net ve açık bir ölçü” varken: “O’nun yolunda” olan bizlerin yeni bir ölçü koyması, elbette mümkün değildir!..
ölçümüz budur!..
Olaylara bakışımız budur!..

CUMHURİYET’İN YALAN VE İFTİRASI
Bunları “öncelikle ve özellikle” söyledim ki; biraz sonra yazacaklarımdan dolayı; hiç kimse “laga-luga” yapmasın, hiç kimse oraya-buraya çekmeye yeltenmesin!..
Ne yalan söyleyeyim;
Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri başta olmak üzere, diğer “Ergenekoncu kartel gazeteleri”nde yer alan, “Kur’an Kursu’nda kızlara tecavüz” başlıklı haberi okuyunca, kimyam bozuldu!..
Adeta isyan ettim:
“Yetti be!.. Ne biçim Müslümansınız siz?.. Ya Kur’an Kursu’ndan defolun, ya da uçkurunuza hakim olun!”
Evet, isyan ettim... Ama “haber veren” kaynak kartel gazeteleri olunca, içime bir kurt düştü!..
“Acaba” dedim;
“Acaba doğru mu?..
Yoksa, dindarları töhmet altında bırakmayı amaçlayan yeni bir tezgâhla mı karşı karşıyayız!?!”
Cumhuriyet gazetesini çok iyi bildiğim, hele de “keçisi çalınan imam”la ilgili haberi, “imam keçi çaldı” başlığıyla verdiğini hiç unutmadığım için, hemen araştırmalara başladım.
öyle ya, Cumhuriyet’in iddiası şuydu:
“çorum’da Ensar Vakfı çorum Şube Başkanı, Mehmetçik Lisesi’nde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni evli ve iki çocuk babası Z.İ., vakıfta Kur’an öğrenen 15 yaşındaki ö.Y.’ye tecavüz ettiği, E.G.’yi de taciz ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
Hamile kaldığı belirtilen ö.Y., ifadesinde Z.İ.’nin tecavüz ettiğini söyledi. E.G. de davacı oldu. Dinci bir gazetede yazan Z.İ., Cumhuriyet’i ve başyazarımız İlhan Selçuk’u hedef almasıyla tanınıyor.”
İşin içine “Cumhuriyet ve İlhan Selçuk’la ilgili eleştiri” girdiğine göre, haber “yalan” olmalıydı...
Ama yine de araştırılmalıydı...
Ortada bir “tecavüz” var mıydı, varsa “kimin işi”ydi?..
Yoksa, bu iddia, “iğrenç bir iftira” mıydı?..
Muhabir arkadaşlarımız, hemen araştırmaya başladılar.
çorum’dan Bilal Kartal, Ankara’dan Fatih Akkaya ve İstanbul’dan Nazif Karaman sağa-sola telefonlar edip, “olayın aslı”nı öğrenmeye çalıştılar...
öğrendiler de...
İlk bulgular sonrası “rapor” verdiler:
“Şeytanca bir plân, iğrenç bir iftira!”

POLİS KAYITLARINA GEçEN İFADE!
Sonra da, “olayın aslı”nı anlattılar...
Buyrun, birlikte dinleyelim:
Kahramanmaraş’ta okuyan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi özlem Y., Adana’da yaşayan evli ve 3 çocuk babası polislikten atılma Adem M. ile “dost hayatı” yaşıyordu.
Adem M.’den hamile kalmıştı.
Bunu kimseye anlatamıyor, çorum’daki ailesinden de kaçıyordu.
Aile, kızlarından bir süre haber alamayınca, kızlarına “burs yardımı”nda bulunan Z.İ.’den yardım istedi.
“Burs için sizi ararsa bize haber verin” ricasında bulundu.
özlem Y.’nin, Adana’dan kendisini araması üzerine bunu ailesine bildirdi...
“Kızınız Adana’da” dedi. Bunun üzerine ailesi karakola gidip, “Kızımız kayıp, Adana’da olduğu söylendi, bulun” başvurusunda bulundu. Adana Emniyeti ile irtibata geçildi.
Adana Emniyeti özlem Y.’yi bularak, çorum’a, yani “ailesinin yanı”na gönderdi.
Adana Emniyeti’nde özlem Y.’ye, neden ailesinden habersiz bir şekilde Adana’da olduğu soruluyor.
19 Haziran’da Adana Ceyhan’da polis tarafından alınan ifade tutanağında, 21 yaşındaki özlem Y. “Kahramanmaraş’ta tanıştığı Ceyhan’lı evli ve 3 çocuk babası Adem M. isimli şahısla, hiçbir zorlama olmaksızın kendi isteğiyle yakınlaştığını ve bunun defalarca tekrarlandığını, bu birliktelikten de 3 buçuk aylık hamile olduğunu” ifade ediyor.
özlem Y. reşit sayıldığı için Adana polisi ifadesini alıp bıraktı.
Aile de kızlarını, Adem M. isimli şahıstan ayırarak, Ceyhan’dan çorum’a getiriyor.

öNCE TEHDİT, SONRA İFTİRA!
özlem Y., çorum’a ailesinin yanına gelince; “Adana’da olduğunu söylediği” gerekçesiyle Z.İ.’yi telefonda tehdit ederek;
“Neden yerimi söyledin. Görürsün gününü” diyor.
Ailesinin neden Adana’da olduğunu, Adana’da kimin yanında kaldığını sorması üzerine özlem Y., kendisine burs verilmesini sağlayan Z.İ.’nin, kendisine tecavüz ettiği iftirasını ortaya atıyor.
Bunun üzerine babası, Z.İ.’ye “Kızımla ilişkin olmuş, kızım hamile, bu işi temizleyelim” teklifinde bulunuyor.
Z.İ.’nin bunun büyük bir iftira olduğunu söylemesi üzerine özlem Y.’nin babası, savcılığa suç duyurusunda bulunuyor ve Z.İ. gözaltına alınıyor.
Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde çıkan haberlerde, Z.İ.’nin bir başka kız öğrenciyi de taciz ettiği iddia ediliyordu. Ne ilginç ki; “tacize uğradığını” iddia eden E.Y., özlem Y.’nin kardeşiydi!..
Son durum şu: İftiraya kurban giden Z.İ. gözaltında tutulurken, özlem Y. tekrar kayıplara karıştı.
özlem Y., ailesinin savcılığa suç duyurusunda bulunmasından beri kayıp. özlem Y.’nin nerede olduğu bilinmiyor. Böyle bir iftira ortaya attıktan sonra ortalıktan kaybolan özlem Y.’nin Z.İ. hakkında resmi herhangi bir şikâyeti de bulunmuyor.
Olay, özetle bu... Gerçekten de “şeytanca bir plân” ve gerçekten de “iğrenç bir iftira” değil mi?..
Muhabir arkadaşlarımız, “şeytana pabucunu ters giydirecek” bu “iğrençlik”lerden sonra, “iftiraya kurban giden Z.İ.’nin eşi T.İ.” ile de görüşmüşler...
“Eşinin, iyilikten başka hiçbir düşüncesi olmadığını” söyleyen kadıncağız demiş ki;
“Bu yapılanlar, adeta yaptığı iyiliklerin sonucudur. Kızlarını telefonla arayarak bulunduğu yeri ailesine söyleyen eşime resmen iftira atılmıştır.
Tüm çocukları kendi çocuğu gibi sever.
Sıcakkanlıdır.
İddia edildiği gibi bir konu olsa, herkesten önce ben anlardım... özlem Y. isimli kişi iftirasını attı ve ortadan kayboldu. Ortada şikâyeti de yok. Bizim 3 çocuğumuz var. Mutlu bir evliliğimiz var. Kolay değil, hani derler ya Allah kuru iftiradan saklasın diye, boşa denmemiş. Anlamadan, araştırmadan eşime iftira attılar!..”

CUMHURİYET’İN KUYRUK ACISI!
Gördüğünüz gibi; “olayın tarafları”yla görüşen ve “resmî tutanak”lara geçen ifadelere ulaşan muhabirlerimiz, “olayın aslı”nı gözler önüne serdiler!..
Ancak, yine de şu sorulabilir:
“Cumhuriyet gazetesinin Ensar Vakfı’na ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Z.İ.’ye bir garezi mi vardı ki, böylesine iğrenç bir iftiraya yardım ve yataklık ettiler?”
Böyle bir soruya cevabım, tek kelime:
“Evet!”
Evet, özellikle de Cumhuriyet gazetesinin, aynı zamanda Ensar Vakfı çorum Şube Başkanı olan öğretmen Z.İ’ye “garezi” vardı!..
Hatta “garez” değil, “kin ve öfke”si vardı!..
çünkü efendim;
Z.İ, aynı zamanda “yerel bir gazete”de yazılar yazıyor, yazılarında Cumhuriyet gazetesini ve Ergenekon Terör örgütü ile bağlantıları olduğu gerekçesiyle İlhan Selçuk’u eleştiriyordu!..
Meselâ; İlhan Selçuk için diyordu ki;
“İleri yaşına rağmen memlekete verdiği zarar yetmiyormuş gibi, bir de çete işlerine karışan İlhan Selçuk isimli zatın yazdıkları için sinek vızıltısı diyorum. (...)
İlhan Selçuk’u her okuduğumda, tansiyonum en yüksek seviyeye çıkıyor, sinir sistemim alt-üst oluyor!”

SİZ, HâLâ CUMHURİYET Mİ OKUYORSUNUZ?
İlhan Selçuk için bunları yazan Z.İ, Cumhuriyet gazetesi için de şunu söylemiş:
“Siz hâlâ Cumhuriyet mi okuyorsunuz?..
Bu gazetenin üzerinde yemek bile yenilmez!”
Eee, sen kalkar İlhan Selçuk’un “çete işleri”ne karıştığını, Cumhuriyet’in de “üzerinde yemek bile yenilmez” bir gazete olduğunu yazarsan, onlar da, işte böyle “iftira” atarlar, işte böyle “intikam” alırlar!..
Onlar, “cibiliyetlerinin gereğini” yerine getiriyorlar!..
Tıpkı, daha önce yaptıkları gibi!..
Merhum Adnan Menderes Hükümeti’nin, “dindarlara nefes aldırdığı” dönemde “karşı saldırı”ya geçerek; “keçisi çalınan imam” olayını bile “imam keçi çaldı” diye haber veren onlardı!..
“Kanlı 27 Mayıs Darbesi”ne zemin hazırlayıp, “yardım ve yataklık” eden onlardı!..
“Askeri cunta”lara destek veren ve hatta “içinde yer alan” onlardı!..
Hâsılı kelâm; her türlü “cunta”nın “darbe”sine veya “darbe girişimi”ne destek veren onlardı!..
İşte bu tür “yalan” haberlerle, bu ülkeyi “28 Şubat karanlığı”na sürükleyen de onlardı!.. Tıpkı, bugün de “Ergenekon Terör örgütü”nün kalkıştığı “darbe girişimleri”ne zemin hazırlamak ve “darbecilerle kol kola” yürümek gibi!

UĞUR MUMCU’YA BUNU YAPMIŞLARSA!
Bunlar var ya bunlar;
Yıllar yılı “kullandıkları” Uğur Mumcu’ya bile ağır suçlamalarda bulunmuşlar!..
Olayı biliyor olmalısınız...
24 Ocak 1993’te suikasta kurban giden Uğur Mumcu ve başka birçok gazetecinin işten ayrılması ile başlayan gazetedeki kriz esnasında; Mumcu, hem emeklilik hakkını hem de kıdem tazminatını almak için dâvâ açmış!.. Ancak ölümünden sonra sonuçlanan dâvâda Mumcu, Cumhuriyet’ten 603 milyon 863 bin 743 lira tazminat kazanmış.
Kazanmış ama, nasıl “ağır bir suçlama”ya maruz kalmış, biliyor musunuz?..
Uğur Mumcu’ya “emeklilik ve tazminat parası vermek istemeyen” Cumhuriyet yönetimi, mahkemede, onu “hizipçilik”le suçlayıp, demiş ki;
“Mumcu, şirketin yasal organlarını çiğneyerek gazete ve gazetenin yayın politikasına el koyma hareketinin başıdır. Başarıya ulaşamayınca, toplu istifa etmek suretiyle yönetim baskı altına alınmaya çalışılmıştır.”
Söyleyecek söz bulamıyorum...
Uğur Mumcu’ya bile bunları yapan adamlar, “Müslüman”lara ne yapmaz?!?..
Bütün bu olup bitenlerden sonra, öğretmen Z.İ’ye hak vermemek mümkün değil!..
Ne diyordu mağdur öğretmenimiz;
“Siz hâlâ Cumhuriyet mi okuyorsunuz?!?”

================

Musevi okuruma cevap
“Konya’daki patlama”dan hareketle, bir “çemkirmen”e cevap verirken; “Bu ülkedeki Musevi çocuklarının rahatlıkla dinî bilgilerini öğrenebileceğini ve hatta Sinagog’larda rahatlıkla ibadet yapabildiklerini” yazmıştım ya, bir “Musevi okurum” bu yazıdan alınıp, elektronik mektup göndermiş...
özetle; “Peki, Musevi çocuklar dinlerini öğrenemesin mi?” diye soruyor!..
üstüne basa basa, altını kalın çizgilerle çize çize bir defa daha söylüyorum: Benim derdim “Musevi”ler veya “Musevi çocukları” ya da onların “dinlerini rahatça öğrenebiliyor” olması değil... Benim derdim, onlara tanınan “hak”ların “Müslüman çocukları”ndan esirgeniyor olması!..
Yani, benim derdim “Musevi”lerle değil, “sistem”le!..
Ve benim derdim, “kartel gazeteleri”yle!..
“Müslüman’ın dinî nikâhına söven” ama, “Musevi’nin Sinagog’daki nikâhını öven” kartelle!..
Musevi okurum ve hemen herkes, bugünkü 3. sayfamızdaki habere bakarsa, ne demek istediğimi çok daha iyi anlar!..
özetle, “din ve dindar”larla hiçbir derdim yok benim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi