D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Vasiyetin gizlisi makbul!

Vasiyetin gizlisi makbul!

Kelimeler, kavramlar, isimler... Her zaman aynı tedavül değerine sahip değildir. On yıl önce Türkiye laiklikle yatıp kalkıyordu... İnkılaplar, ilkeler ikide bir gündeme getiriliyordu. İrtica sık kullanılan kavramlardan biri idi. Tabiatıyla Atatürk ismi de yüksek tedavül kudretine sahipti.

2007 seçimlerinden sonra bu kelimelerin tedavül değerinde ciddi aşınma meydana geldi. Bugün gazetelerimizi tarayanlar laiklik, inkılaplar, devrimler, ilkeler...kelimelerinin kullanım sıklığının bir hayli düşük olduğunu kolaylıkla görebileceklerdir. Aynı şekilde irtica kavramı da tedavülden düşmüştür.

Ya Atatürk?

Bugün Atatürk daha çok atatürkçülere karşı gündeme getirilen tarihi bir şahsiyettir.

Başbakan, CHP ve atatürkçü çevrelere karşı Atatürk’den cümleler seçerek konuşuyor. Hatta BDP’liler bile kendi politik üretimleri olan “Kürdistan”ı meşrulaştırmak için “Atatürk de bu kelimeyi kullandıydı” savunması yaptılar.

Atatürk bir dönem adamı. Döneminde büyük bir tesir uyandırdı ve tarihe intikal etti. Onun atatürkçülerin zihninde olduğu şekilde bugün yaşaması, hayata karışması mümkün değil. 1920’lerin, 1930’ların politikaları ile bugün ülkeyi yönetmek imkansız. Bugünün penceresinden ilgi çekici olabilecek bir Atatürk ise bazılarınca olmasa bile var kılınabiliyor.

Bu var kılma araçlarından biri de Atatürk’ün gizli vasiyeti konusu.

Geçenlerde vefat eden Aytunç Altındal, bir müddet önce bir gizli vasiyet iddiası ile ortaya çıktı.

Atatürk’ün bir vasiyeti var malum. O da, kendisinden sonra kimlere ne verileceği ile ilgili.

Altındal’ın kastettiği siyasi bir vasiyet. Ona göre, Atatürk zamanı gelince Hilafet’in canlandırılmasını vasiyet etmiş. Müstakil İslam ülkeleri bir konsey halinde Hilafet’i canlandıracaklar…

Mustafa Kemal Paşa’nın Hilafet konusundaki tutumu bilinmez değildir. Milli Mücadele’nin başlangıcında Hakimiyet-i Milliye’de, muhtemelen ona ait veya onun direktifleri ile yazılan bir yazı var: Hilafet ve âlem-i İslâm. Bu yazı, Milli Mücadele boyunca takip edilen siyasetin ipuçlarını vermektedir. Saltanat ve Hilafet vazgeçilmezdir; vatanı, milleti kurtarmakla eşdeğerdir.

Batılılar ve Türkiye’nin batıcı aydınları bu meseleyi doğru kavrayamamışlardır. Hind Müslümanları ise, dünya siyasetini tayin edecek, Osmanlı devletini ve İslâm dünyasını ayakta tutacak esas prensiplerin farkındadır.

Paşa, savaş boyunca bu stratejiyi takip etmiş, zaferden sonra kısmen tadil etmekle beraber, Hilafet’ten vaz geçmemiştir. Lozan müzakereleri sürerken Hilafet konusunu gündemde tutan, hatta bunun sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir konu olmadığını söyleyen Paşa, Kâzım Karabekir’e göre kendisi halife olmak istemektedir.

Hilafet siyasetindeki köklü değişme, Lozan müzakerelerinin kesilmesinden sonradır. İngilizlerin 19. yüzyılın sonundan itibaren Hilafet’i kaldırmayı siyasi bir hedef olarak güttükleri bilinince, neden Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Hilafet’in ilga edildiği de kolaylıkla anlaşılabilir.

Yeni Türkiye’nin yöneticilerinin Hilafet konusunda kafa karışıklığından çok, güç yetirememe kuşkusu içinde oldukları söylenebilir. Eğer o zamanın yöneticileri Hilafet’i taşıyacak gücü görselerdi, ondan vazgeçmezlerdi. Onlar tamamen taktik olarak hilafetten vazgeçmişken, sonrakiler bunu strateji haline getirmişlerdir.

Bu dikkat edilirse, Atatürk’ün gizli vasiyeti ile halledilecek bir konu değildir. Zaten Genelkurmay’ın açıklaması Atatürk’ün gizli vasiyetinin olmadığı yönündedir. Türkiye kendinde güç bulursa, İslâm dünyasının önünü açacak siyaset geliştirmekte tereddüt etmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi