Ali Osman Aydın

Ali Osman Aydın

Muhammed Ali

Muhammed Ali

Sylvester Stallone 70 ve 80’ li yıllarda senarist ve yönetmenliğini yaptığı ayrıca başrolünü üstlendiği filmlerle (Rocky, Rocky II,-III, First Blood, Rambo: First Blood Part II, Cobra,) popüler sinemayı etkilemiş önemli bir isim. Böyle parlak geçen bir filmografinin sonrasında, görece, sükûnetle geçen bir dönemin ardından Stallone "Cehennem Melekleri" serisi ile tekrar seyircisiyle buluştu. Şimdilerde ise bir başka süper kahraman Arnold Schwarzenegger ile kendi sinemasal referanslarına bol göndermeli bir hapishane filmiyle geliyorlar karşımıza. "Kaçış Planı" (Escape Plan) imkânsız olanı başarmaya çalışan iki adamın öyküsünü anlatıyor.

Efendim, aslına bakarsanız konu Stallone değil! Elbette yakın zamanda gösterime giren Escape Plan filminden dolayı Stallone’yi anmak durumundayız. Ancak, konu film de değil! Konumuz, sağlık durumu her geçen gün kötüye gittiğini üzülerek öğrendiğimiz ve şayet ömrü vefa ederse 17 Ocak tarihinde 72 yaşına basacak olan efsane boksör Muhammed Ali… “İyi de Muhammed Ali ile Stallone’nin ne alakası var?” dediğinizi duyar gibiyim… Biri sporcu diğeri sinemacı bu iki kabına sığmaz adam arasında ne tür bir bağ olduğu kafaları kurcalayabilir. Gelgelelim Rocky serisinin ilk filmine biraz daha yakından bakanlar renk benzeşmesi dışında söz konusu filmde ters yüz edilmiş bir Muhammed Ali biyografisini rahatlıkla görebileceklerdir. Stallone söz konusu senaryoyu Ali’nin, öncesinde yoğun basın kampanyası yürüttüğü bir maçın hemen ardından kâğıda kaleme sarılarak yazıvermiştir. Hatta (1977 Academy Awards Oscar) Oscar ödül töreninde Stallone sarı heykelciği almak için sahneye çıktığında Muhammed Ali ansızın arkasında belirir ve olanca muzipliğiyle “Gerçek Apollo Creed benim… Bütün senaryo bana ait!” diyerek bir gerçeği dillendirir ki bunu, kısmet olursa bir başka yazıda etraflıca ele alırız. Şimdilik asıl meselemiz olan Muhammed Ali fenomenine dönerek bu fenomeni birkaç başlık altında mümkün olduğunca özet bir biçimde tekrar anlamaya koyulalım.

5-019.jpg

Danset Şampiyon, Danset!

“Bir şampiyonu şampiyon yapan spor salonları değildir. Bunu yapan içinin derinliklerindeki bir şeydir: bir tutku, bir rüya, bir ilham...”

Ali 20.yy’ın en önemli sporcusudur. Hiçbir sporcu yaşadığı çağa onun yaptığı ölçüde etki edememiştir.  Ali siyasal duruşu ve temsil ettiği İslami misyonla kitleler nezdinde gettoların ırk ve inançlarını meşru bir zemine taşıyarak baskı rejimini sarsmıştır. O dâhiyane boks yeteneği ve karizmatik kişiliğiyle boks sporunun rutubetli izbelerden parlak ışıklı dev salonlara transfer olmasını sağlamıştır. Önceleri kanlı ve kaba bulunan üstelik popüler de olmayan boks’u en çok kazandıran spor branşlarından biri haline getirmiştir. Savaş karşıtlığı kariyerinin en güzel yıllarını ve servetini ondan çalmış ancak Ali, kaybettiği her şeyi yumruklarıyla geri almasını bilmiştir. Güney’in yoksul çocuğu Beyaz Amerika’nın nefret ettiği ve görmezden geldiği tüm değerlerin temsilcisi olmuştur. Bu nedenle ülkesinde ve dünyanın her yerinde umutsuz, yoksul kitlelerin umudu olmuş ve tüm enerjisini Beyaz Amerikan hegemonyasını iğdiş etmeye harcamıştır. Bu uğurda hayatı boyunca resmi, gayri resmi saldırılara maruz kalmış, ölüm tehditleri almış hatta kurşunların hedefi olmuştur. Ancak hiç biri kararlılığını zedeleyememiş ve Ali gerek kanını akıttığı ringlerde gerekse ring dışında kürsülerde inandığı değerleri duyurmaktan geri durmamıştır.  Ali korkuyu fethetmiştir; üstelik sadece yumruklarıyla değil! İşte tamda bu nedenle ezilmiş milyonlara ilham kaynağı olmuştur. Sahip olduklarını kaybetmekten ve milyonlarca insan karşısında yenilmekten çekinmeyen Ali, çok boyutlu incelenmesi gereken bir fenomendir aslında. Ali bir isim olmaktan çok; inanca, kararlılığa, meydan okumaya ve daha iyinin mümkün olduğuna dair bir semboldür…    

Politik Figür Olarak Ali…

“Efendilerin köleliği alkışlamalarının yanı sıra, kölelere de köleliği alkışlatmaktan tuhaf bir haz duyduklarını zamanla öğrenmiştim”       

Yoksul Güney’de büyümüş bir çocuk olarak Ali, küçük yaşlardan itibaren afro Amerikalıların maruz kaldığı korkunç şartları yaşayarak görmüştür. Çocukluğunun geçtiği Lousville’de restoran, otel ve sinemaların çoğu siyahlara ya yasaktır ya da onlar için ayrı bölümleri vardır. Kölelik zamanından kalma adetlere göre siyahlar efendilerinin isimlerini almaktadırlar ve Ali’nin Müslüman olmadan önceki adı, beyazların üstün ırk olduğunu düşünen bir beyaza, Cassius Marcellius Clay’a aittir. 

O yıllarda siyah bir sporcunun futbol, basketbol, beyzbol gibi popüler sporlar yapması tümüyle yasaktır. Siyahların birbirlerini arenadaki gladyatörler gibi yok edecekleri boksla ilgili ise herhangi bir yasak söz konusu değildir. Ali ırkına açık olan bu tek kapıdan süratle girer ve benzersiz yeteneğiyle hızlıca başarı merdivenleri tırmanır.  Roma olimpiyatlarından dönüşte gittiği bir restoranda, “Zencilere servisimiz yok!” sözünü duyup üstüne bir de kemerini bir grup beyazın gasp etmeye çalışması üzerine şampiyonluk kemerini, Ohio nehrinin karanlık sularına atar.

Sansasyonel Sony Liston maçı sonrasında Müslüman olduğunu açıklaması Beyaz Amerika için bardağı taşıran son damla olacaktır. Çok geçmeden savaş karşıtı tutumu nedeniyle lisansı iptal edilecektir. Ali askeri mahkemede alınan kararla ilgili düşüncelerini şöyle açıklar: Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15.000 km’lik bir mesafe kat etmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm Benim düşmanım sizlersiniz... Vietkonglular, Çinliler ya da Japonlar değil! Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Bana zenci dediniz! Hiçbir Asyalı bana zenci demedi.” izlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil. Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız.izlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil. Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız. izlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil. Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız. (Muhammed Ali)

Lisansını elinden alan düzenle savaşını artık hem ringde hem ring dışında sürdürecektir. Sistem her defasında dev bir kampanyayla Ali’nin karşısına kendi renginden birilerini çıkaracaktır. Milyonlar bu mağrur çığırtkanın mağlubiyetini görmek için adeta sabırsızlanmaktadır. Düzenin temsilcisi yine bir siyah ağır sıklet şampiyonu olan Floyd Patterson hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklar Ali:   “…Sen şampiyonken Floyd, ne zaman bir resim çekilecek olsa ya beyaz bir oğlanla ya da beyaz bir kız çocuğuyla poz verirdin. Asla siyah bir çocuğu kucağına alıp poz vermezdin. Siyahların, yoksulların, mazlumların, görmezden gelinenlerin arasından çıktın ama hep beyazlara, imtiyaz sahiplerine yaranmaya çalıştın…” 

Ali Floyd karşısında Beyaz Amerika’yı hayal kırıklığına uğratan galibiyeti elde ettiğinde, maçı şöyle yorumlayacaktır: “Kendimi hiç Floyd’la dövüşürken görmedim. Ben arkadaki beyaz gazetecilerle, Jimmiy Cannon’larla, ve Frank Sınatra, Dick Young gibi beyaz ünlülerle dövüştüm.”

Ali’nin siyasi nüfuzunu oluşturan faktör arka sokaklarla kurduğu sıcak samimi diyalogdur. Örneğin sabah koşularını ( Rocky benzetmemizi hatırlayalım) gerçek hayatın aktığı şehrin arka sokaklarında gerçekleştirmektedir. Çocuklarla sokakta top oynamakta, gençlerle şakalaşmakta ve halkın gittiği restoranlarda yemek yemektedir. Yüksek gelirine rağmen beklenilenin aksine oldukça mütevazı yaşamaktadır. Foreman maçı için gittiği Kinshasa’da sadece bir boksör olarak değil deyim yerindeyse bir halk kahramanı olarak karşılanmıştır. Eyaletler Washington’a aitse arka sokakların hâkimi de Ali’dir.  Bu nedenle Beyaz Amerika’nın kibirli yanını oldukça rahatsız etmektedir. Hâkim kültür önüne sürdüğü dövüşçülerle sadece boksör Ali’yi değil onun siyasi karizmasını da yok etmeye çalışacaktır.          

Hiçbir şey, Amerikan toplumunun hastalığını “Beyaz Umut”la siyah bir adam arasında yapılacak bir boks maçından daha fazla gözler önüne seremez.  Bu kuru bir dövüş değildir, iki düşünce ekolü arasında dar alanda gerçekleştirilen alabildiğine ölümcül bir savaştır aslında.

Bir Reklamcı Olarak Ali…

1942 Lousville doğumlu olan Ali, 1959’da Golden Gloves şampiyonluğunu almadan çok önce kendi kariyeri ile ilgili adımlar atmaya başlamıştır. Ali 1964’de Ağır sıklet boks Şampiyonu Sonny Liston ile karşılaşacaktır. Fakat Liston’u maça ikna etmek için Ali o güne dek alışılmamış tarzda bir yöntem kullanmak zorunda kalır. Roma olimpiyat şampiyonluğu dışında dişe dokunur bir başarısı olmadığı için Liston tarafından ciddiye alınmayan Ali, Liston’u bir kumarhanede zar oyunu oynarken yakalar. Salonda bulunanların duyacağı şekilde bağırarak Liston’u hemen oracıkta hatta bir masanın üzerinde bile yenebileceğini söyleyen Ali, Liston’un yendiği Floyd’un bir hiç olduğunu haykırır, gerçek şampiyonun kendisi olduğunu ve Liston’un kendisi kadar hızlı olmadığını söyler. Tüm salon dikkatle Ali’yi dinlemektedir ve Liston’un şampiyonluk karizması, masanın üzerine çıkıp bağıran bu yeniyetmeden dolayı adeta yerle bir olmuştur. Liston o kadar sinirlenir ki hızlıca çektiği silahını Ali’ye doğrultur ve arka arkaya ateş eder.(Facebook ve twitter’ın olmadığı bir dünyada kozlar böyle paylaşılıyordu.) Silah kurusıkıdır fakat bu olay kamuoyunda büyük bir beklentiyi tetikler. Bununla yetinmeyen Ali kampanyasını yürüttüğü otobüsü ile Liston’un mahallesine gece baskını yaparak kargaşa çıkarır ve olay önceden polise bildirildiği için ertesi gün, gazete manşetlerine çıkmayı başarır. Bu nedenle yapılacak maç otoritelerce “tarihin en kindar maçı” olarak yaftalanır.


6-016.jpg

Ali benzer bir taktiği Frazier maçı için yapacaktır. Ali 1971 yılında “Amerikan tarihinde bir kişiye uygulanmış en kapsamlı boykotla karşı karşıya” olduğu için hala lisansını alamamıştır. Lisansı olmadan resmi maç yapamayacağını bilen Ali bu engeli Frazier’ı gayri resmi maç yapmaya davet ederek aşmayı dener. Önce basına “beklemekten bıktığını, paranın bir önemi olmadığını, Frazier’ı yenmeden hapse girerse gözüne uyku girmeyeceğini” söyler.   

Ali on blok ötede bulunan Frazier’in salonuna beraberinde bir basın ordusu ve iki devin birbirlerini nasıl paralayacaklarını görmek için yanıp tutuşan binlerce insanla gider. Trafik izdiham nedeniyle tıkandığı için Ali araçtan inip etrafındaki kalabalıkla yürüyerek salona ilerler. Ardından kalabalık salona sığmadığı ve polisler salonda yapılacak bir dövüşe izin vermeyecekleri için Ali ve Frazier, Philadelphia’da bir parkta dövüşmek üzere salondan ayrılırlar. Caddede yürümek mümkün olmadığı için Ali, hayranı olan bir polisin getirdiği atla ancak ilerleyebilir. Parka vardıklarında etraflarındaki basın ordusu da, heyecanı her an daha da artan binlerce insan da bu müthiş maçı izlemek için soluklarını tutarlar. Kamuoyunda meydana gelen beklentiyi gören organizatörler, yöneticileri bu karlı dövüş organizasyonu için gerekli izni vermeye zorlarlar. Bu sayede Ali ve Frazier gerçek şampiyonun kim olduğu sorusunun cevabını vermek için Madison Square Garden’da karşı karşıya gelirler. Maçın etkisi o kadar büyüktür ki taraflar Vietnam Savaşı’na bir saatliğine ara verirler. 

Bir Stratejist Olarak Ali…

 “Dövüşçüler kâşiftir; onlar rakipleri veya kendileri hakkında başkalarının bilmediği şeyler keşfederler.”

Ali kendi dövüş tarzını “müdafaa” olarak isimlendirmektedir. Ancak Ernie Terrel, George Foreman, Ron Lyle, Joe Frazier, Sonny Liston ile yaptığı maçlar izlendiğinde müdafaayı Ali’nin anlaşılandan farklı yorumladığı görülür. Rakibinin zaaflarını keşfetme, kışkırtma, psikolojik baskı, seyirci baskısı oluşturma konularında Ali’nin dehaya sahip oluğunu söyleyebiliriz. Ali, maç öncesi rakibinin hangi rauntta devrileceğini ilan etmekten tutun da basın toplantısında rakibini alaya alarak konsantrasyonunu darmadağın etmeye kadar her karşılaşma için farklı bir metot izlemiştir. Tüm bunlarla birlikte ringde izleyeceği harp taktiklerini, antrenmanların ilk gününden itibaren şekillendirerek bütün süreci, belirlediği stratejiye göre işletir. Genel itibariyle maç öncesi yarattığı kamuoyu beklentisi taktiklerinin ilk safhasını oluşturur. Jerry  Quarry ile basının önünde yaptığı sözlü düelloda Jerry’nin yumruklar kadar sözlerden de rahatsız olduğunu sezen Ali, “Bende ikisinden de bol miktarda var!” diyecektir. Formunun zirvesinde adeta ezip geçen bir tankı andıran Foreman’ı ringde kışkırtarak en iyi yumruklarını atmasını sağlamıştır. Foreman maçla ilgili bir açıklamasında 5. rauntun sonunda Ali’nin tuzağına düştüğünü hayıflanarak anlatacaktır. Ali geçmişi sadece birkaç rauntluk maçlarla dolu olan mağrur Foreman’ı, kendi başarısının kurbanı etmeye çalışır. Yer yer fiziksel saldırı ve aralıksız psikolojik kışkırtmayla Foreman’ın tüm bombalarını harcamasını sağlayarak onu 5 raunt geçmeden tüketir.

“Maçlar harp gibidir. Gerçek anlamda şahitlerden uzakta bir yerde, cephe gerisinde; o ışıklar altında dansa çıkmadan önce spor salonlarında ve koşuda kazanılır veya kaybedilir.” 

Ali’nin temel dövüş stratejisini biçimlendiren felsefe, gücün hangi zamanda ve hangi ölçüde kullanılacağıdır. Bundan dolayı Ali yaptığı maçların pek çoğunda sırtını iplere dayarken veya rakibinin etrafında zikzaklar çizerken görülür. Tüm bunlar Ali’nin rakibinin güç ve menzilini ölçerek kurduğu tuzağın bir parçasıdır aslında. Rakibinin en sert yumruklarına ya da aralıksız hücumuna karşılık vermediğinde de bunu bir plan doğrultusunda yapar. Yumruklarını birbiri ardınca rakibinin üzerine boşaltırken seyircinin daha fazlası için galeyana gelmesi de dâhil anlık hiçbir etkenin planını bozmasına izin vermez. Rakip 11 veya 12 raunda tamamen bitmiş olarak çıktığında, Ali planı için son hamleyi yapmak amacıyla muazzam yumruklarını atabileceği tazelenmiş bir dinamizmle arzı endam eder.     

Bir Dibe Vuran Olarak Ali…

“En iyi dövüşçü olabilirdim ama en fakiri olduğum da kesindi.  Sadece bir tişörtüm, iki pantolonum, birkaç da delikli ayakkabım vardı. Ceketlerim delik ve yamalıydı… Diğer dövüşçülerin maçlarının bitmesini bekliyor, böylece onların başlıklarını, şortlarını, bandajlarını ödünç alıyordum.”

Ali kariyeri boyunca siyasi nedenlerle pek çok iniş ve çıkışlar yaşamak zorunda kalmıştır. Kariyerinin en verimli yıllarını lisansı iptal edildiği için ringlerden uzak geçirmiştir. 3 yılı bulan bu ayrılık süresince Ali, politik mücadelesini üniversitelerde yaptığı konuşmalarla ve konferanslarla sürdürmüştür. Ayrıca bu konuşmalar o dönem kendisinin ve ailesinin tek geçim kaynağını oluşturacaktır. Çünkü hakkındaki davalar, yeni gelirlerden yoksun olmak gibi faktörler zamanla Ali’nin tüm birikimini eritecektir. Hakkındaki karalama kampanyaları artarak devam edecektir. Egemen güçlerin aygıtı medyada, kendisini savunan tek kişi dahi çıkmayacaktır. Dünya çapında şöhrete rağmen Ali henüz 27 yaşında hem servetini kaybeder hem de tekrar dövüşebilme umudunu kaybetme noktasına gelir. Tecavüzcülere, rüşvetçilere lisansları iade edildiği halde Ali’ye lisansı geri verilmeyecektir. Ancak Ali kıvrak zekâsı ve cüretkârlığıyla ringlere dönmesi gerektiğine dair öyle bir etki uyandırır ki  (Frazier maçı öncesi yaşananlar) yöneticiler gerekli izni vermek zorunda kalırlar.      

1971 yılında gazeteci Mark Kram’ın “büyük adamları arasında cereyan etmiş en yıkıcı dövüşlerden biri” diye tavsif ettiği Frazier – Ali karşılaşması Ali’ye baş edilmesi güç bir deneyim yaşatacaktır. Frazier yüksek kondüsyonu, korkunç sol kancasıyla maçı Ali’den önde götürür. 15. raunt geldiğinde Frazier’ın zamanlaması muhteşem soluyla yere serilecek olan Ali, kariyerinin en ezici yenilgisini tadacaktır. Karşılaşmadan önce öyle bir kamuoyu beklentisi oluşmuştur ki maçtan sonra pusuda bekleyen korkunç kahkahalar, en acımasız eleştiriler, kariyerinin sona erdiğine dair öngörüler Beyaz Amerika’nın gündemini işgal eder.

3 yıl Ali’den çok şey almıştır. Jübile yapmasını bekleyenlerin hevesleri kursaklarında kalır. Ali sonraki maçlar için çok daha katı bir disiplinle çalışarak 3 yıllık kondisyon eksikliğini tamamlamaya girişir. Frazier’ın ardından karşılaştığı Jimmy Ellis’i nakavtla yener. Hemen sonrasında Buster Mathis’le yaptığı maçı da kazanır. Kaybettiği yıllara ve medya patronlarının derin nefretlerine rağmen şaşmaz bir disiplinle (Her sabah 5’te kesinlikle koşuya başlıyordu.) kariyerini yeniden inşa etmeye çalışır. İşler tam yoluna girecekken “kasaba çocuğu” diye tanımladığı Ken Norton maçında 2. rauntta çene kemiği kırılınca tuhaf bir yenilgi yaşar.

Galibiyetten çok fazla şey öğrettiğini düşündüğü mağlubiyetiyle ilgili şöyle bir yorum yapar: “Ben yenilmedim, terbiye edildim! Allah beni uyandırmak ve misyonumun ne olduğunu bana hatırlatmak istedi. İnsanlarımıza karşı olan misyonumdan uzaklaştığımı bana hatırlatmak istedi. Başıma gelebilecek en iyi şey buydu.” İyileşir iyileşmez kaybettiği ağırsıklet kemerini tekrar kazanmak için eskisinden daha fazla çalışmaya başlar… İlk maçın üzerinden henüz 6 ay geçmeden Ali, 1973 yılında Ken Norton’la yaptığı ikinci maçı kazanır. Ezeli rakibi Frazier’ı 1974’te New York’taki ikinci karşılaşmada mağlup ederek durumu eşitler. Aynı yıl Kinshasa’da George Foreman’ı nakavtla yenerek Ağır Sıklet Boks Şampiyonluğunu ikinci kez kazanır.  Böylelikle Floyd Patterson’dan sonra ikinci kez şampiyonluğu elde eden ikinci kişi olur. Fakat Ali, unvanını kaybetmesinin ardından 1978’de tekrar kazanarak büyük bir başarıya imza atacaktır.  

Kuşkusuz Ali, döneminin sporcuları arasında en güçlü olanı değildi. Büyük yumruklarıyla nam salmış Liston’u yendiğinde henüz 22 yaşındaydı.  Frazier otoritelerce boks tarihinin en tehlikeli dövüşçülerinden biri olarak gösteriliyordu. Foreman Ali’den tam 7 yaş küçüktü ve Frazier ona sadece iki raunt dayanabilmişti.  Ali spor hayatının ikinci döneminde çoğu kendisinden yaşça küçük ve formlarının zirvesinde güçlü dövüşçülerle karşılaştı. Hepsi de Ali gibi, “En büyük benim!” iddiasında bulunmuş ve iddiasının arkasında durmuş bir rakibi yere sermek için yanıp tutuşuyordu. Ancak Ali zekâsı, azmi, kararlılığı ve şartlara meydan okuyan doğasıyla rakiplerini yenmeyi başardı.         

Ağır Sıklet Şampiyonu Floyd Patterson Ali’nin kazanan tutumuyla ilgili şunu tespit eder: “En büyük benim! En büyük benim!’ demek zorunda. O, insanların ‘Hayır değilsin!’ demesini istiyor, böylece bu engeli de aşmaya mecbur ediyor kendini. Kendisini ‘ya hep, ya hiç’ ruh haline sokuyor. Biraz deliriyor; belki delice bir korkuyla çılgınlığın eşiğinde yapıyor bunu.”

Ali’ye yenilgiyi ya da maç esnasında onu “trans odasına” yollayan bir kroşeyi direncini kıracak bir unsur olarak görmüyordu. Her defasında mağlubiyet korkusunun üzerine giderek kendi fiziksel ve psikolojik sınırlarını aşmayı deniyordu. Asıl güç ve teknikten daha önemli olanın kazanma azmi olduğunu şöyle ifade ediyordu: “Becerisi kendilerininkinden daha az ama kazanma azmi, yoluna devam etme kararlılığı daha fazla olan rakiplerine yenilen nice dövüşçü vardır.

Kazanma azmi sayesinde her defasında daha ileri bir noktaya varmak için uzun yıllar durmaksızın çalışan Ali, geriye silinmesi zor izler bıraktı. Boksta eşiği o kadar yukarı çıkarmıştı ki ağır sıklet unvanını elinde bulunduranlar dahi onu yenmeden halk nezdinde gerçek şampiyon olamayacaklarını biliyorlardı. Ali boksa yaptığı katkıyı şu sözlerle özetliyordu: “Bir dövüşçünün imajını özellikle de dünya ağır sıklet boks şampiyonunun imajını değiştirecektim. Hayır! Bunu kazara yapmayacaktım; kasıtlı ve bile isteye yapacaktım. O koca hantal ağır sıkletlerin iki Frankenstein canavarı gibi kaşları çatık bakmalarından, yumruk yumruğa girişmelerinden ve bu görüntülerin televizyona yansımasından nefret ediyordum. Daha iyisini yapacağımı biliyordum. Bir hafif sıklet kadar hızlı olacak, dört dönecek, dans edecek, ileri atılacak, dans edecek vurup kaçacak ve bu işi gerçek bir sanat haline getireceğim…”         

Yazımızın başında belirttiğimiz gibi Ali bütün boyutlarıyla incelenmesi gereken bir fenomendir. Yaptıklarıyla daha hayattayken efsane haline gelmiştir. Geride bıraktığı miras, bugün dahi insanlık için ilham vericidir. Yazıyı, hem yardımcısı hem kadim dostu Bundini’nin ringde işler kötüye gidiyorken Ali’yi silkelemek için haykırdığı sözlerle bitirelim:     

“Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et… Çocuklar için salla yumruklarını… Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et, şu alçağın işini bitir… Meyhanelerdeki ayyaşlar için dans et şampiyon, kanserden geberen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkûmlar için, herkesin terk ettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için… Dans et şampiyon, savaş onlar için! Bu aşağılık herifin işini bitir… Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için… Savaş onlar için şampiyon! Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin! Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi… Sokaktaki insanlar kurtardı seni… Şimdi sokaklar adına savaş, yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına! Dans et şampiyon…Dans et!

facebook.com/ali osman aydın

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ali Osman Aydın Arşivi