D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Rağbet Kime?

Rağbet Kime?

Nasreddin Hoca, sade bir kıyafetle gittiği düğün yemeğinde umduğu ilgiyi görmeyince, bu defa da kürkünü giyerek gitmiş. Bir itibar, bir ilgi ki görmeyin! Hemen baş köşeye buyur etmişler Hoca’yı. Leziz düğün yemeklerinin biri gelip biri gidiyormuş. Bu sırada hane sahipleri Hoca’nın bir hareketini tuhaf karşılamışlar. Hoca merhum, her yemek gelişinde kürkünün ucunu uzatıp “ye kürküm ye!” diyormuş. 

Hoca rağbetin insana değil, kılık kıyafete ve daha başka şeylere gösterilmesini keskin bir üslupla hicvediyor. Dünyanın itibar sıralaması değişmediği sürece, Hoca’nın latifesi de anlatılmaya devam edecek. 

Galiba Konya türküsü olacak “şimdi rağbet güzel ile zengine!” 

Bir toplumda rağbet görenlerin sıralanması, o toplumun kimliği hakkında bizi fikir sahibi yapar. 

Fatih Sultan Mehmed bilginlere çok itibar eder, hocalarına da çok saygı gösterirmiş. İstanbul’un fethini gösteren birçok temsili resimde Fatih Sultan Mehmed’le birlikte başta Akşemseddin olmak üzere hocaları da çizilmiştir. 

Yavuz Sultan Selim, nice sıkıntılı olaylardan sonra padişah olmuş. Eskiden meclisinde bulunan şair ve âlim bir zatı tekrar davet etmiş ve demiş ki, “padişah olduk olmasına ya, sizin sohbetinizden uzak kaldık!”

Bir âlimle, şairle sohbeti tahttan, tacdan daha değerli görmek! Bu ancak Sultan Selim’e yakışır!

Yine Yavuz Selim’in devrin büyük âlimi Kemalpaşazade’nin atının ayağından sıçrayan çamurla lekelenmiş kaftanını mezarının üstüne örtülmesini vasiyet ettiği bilinir. Yaptırdığı camiin yanındaki türbesinde, sandukasının üzerinde bu kaftanı görmüştük. Hâlâ öyle midir, bilmiyoruz. 

Kanunî Sultan Süleyman da atalarından geri kalmamıştır bu hususta. Onun büyük âlim Şeyhülislam Ebussud Efendi’ye büyük saygı gösterdiği devrinin tarihlerinde kaydedilmiştir. Koca Sultan, Ebussud Efendi’ye “halde haldaşım, yolda yoldaşım, yaşda yaşdaşım” diye hitab edermiş. 

Muhteşem Sultan’ın meclislerinde âlimler, sanatkârlar, bilhassa da şairler eksik olmaz. Hazine-i hassasından ölçüsüz altın harcayarak yaptırdığı Süleymaniye Camii’ni bizzat onu tasarlayan sanatkâra, Mimar Sinan’a açtırır. Devrinin büyük şairleri sultanü’ş-şuaraları, Hayali Bey, Taşlıcalı Yahya ve Bâkî ile şiir sohbetleri yapar... 

Osmanlı padişahlarının âlimlere ve sanatkârlara saygı göstermesi âdeta gelenekleşmiştir. Onlar devirlerinin âlimlerinin katıldığı Huzur derslerinden çok hazzederlerdi. Ramazan aylarında tertiplenen bu dersler, Osmanlı saltanatının son dönemine kadar devam etmiştir. 

Devrimizde, devlet adamlarının âlimlere, yazarlara, şairlere, sanatçılara pek fazla rağbet etmediğini, itibar göstermediğini söyleyebiliriz. Diyebiliriz ki, son devirlerde hiçbir devletlinin meclisinde ne büyük âlimler, ne şairler ve ne de yazarlar bulunmuştur. Hemen hemen hiçbirisi bir düşünüre, yazara, sanatçıya danışmamış, yol yöntem sormamıştır. Fakat birçok devletlinin sanatçı niyetine komiklik yapan aktör ve aktristlerle, eğlencelik şarkı söyleyen şantöz ve şantörlere ilgi gösterdiği gazete sayfalarında sık sık yazılıyor. 

İlgi ve itibar ehramı tersine dönmüş bir kere! 

Bir halk söyleyişini şu şekle çevirsek yanlış olmaz:

“Bana kimlere itibar ettiğini söyle; senin kim olduğunu bileyim!”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi