Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Kasko caiz değil!

Kasko caiz değil!

Özel si­gor­ta­lar pa­ra ka­zan­ma amaç­lı­dır. Fa­iz ol­ma teh­li­ke­si bu­lun­du­ğun­dan bu si­gor­ta­la­ra ce­vaz ve­ril­me­miş­tir. Çün­kü se­nin öde­di­ğin pa­ra ile al­dı­ğın pa­ra ara­sın­da bü­yük den­ge­siz­lik­ler ol­ma ih­ti­ma­li mev­cut.

Kaskonun ve özel sigortaların dayandığı noktanın faiz olma tehlikesinden dolayı bunlar yasaklanmıştır. Çünkü senden 20 sene para kesilir belki sen 80 sene yaşarsın. Verdiğin paranın 40 katını geri alırsın. Arada böyle bir dengesizlik var. Tabi ki devletin yaptığı sigortalar teâvunîdir (yardımlaşma amaçlıdır), para kazanma amaçlı değildir. 

BİRÇOK ALİM FETVA VERMEMEKTEDİR

Toplumsal destek ve yardımlaşma amaçlıdır. Teâvunî olanlara müsaade edilmiştir. Ama özeller para kazanma amaçlı yapmaktadırlar. Bundan dolayı da özel sigortalara, kaskolara alimlerin çoğu fetva vermemektedir. Dolayısıyla kasko da buna dahildir ve tâbidir. 

Ancak adam araba almış, otobüsü var garajda çalıştıracak. Gar işletmesi “Kaskon yoksa çalışamazsın.” diyor. Bu adam da ekmeğini bu otobüsten kazanacak. Burada bir zaruret hâsıl olur. Veyahut finans kurumundan araba alır. Finans kurumlarından araba almak caiz. Çünkü o alıyor sana satıyor. O peşin alıyor, vadeli olarak sana satıyor. 

MECBUR KALIYORSUN

Tabi bunun bazı şartları var.  O şartlara uygunsa finans kurumundan araba almak caizdir. Ama oradan alırken mutlaka kasko yapıyorlar. Arabayı oradan alman caiz bir işlem ama bu durumda sen kaskoya giriyorsun. Buna cevaz veriliyor. Çünkü burada sana bir mecburiyet doğuyor. Ama buna da fıkıhçılar şöyle diyorlar: 

KASKOYLA iŞiM OLMAZ

“Finans kurumuna ‘Sen bunu bana zaten vadeli satacakken bir fiyat söyleyeceksin, bu kaskoyu da sen yaptır, beni karıştırma. Kaskonun ücretini de arabanın üstüne ekle. Benim kasko işim falan olmasın.’ dersen bu da kolaylık olur.” 

Bu gibi zaruretlerin dışında, fıkıh âlimlerinin ekseriyeti cevaz vermiyor. Bazı cevaz veren alimler de vardır. Ama ihtiyat olarak, takvaya riayet olarak “Ben Allah’a güvendim. Ayete’l-Kürsî’mi okuyorum, üflüyorum.” diyorsan tabi ki uygun olan, zaruret de yoksa yaptırmamaktır. 

Peygamber Efendimiz (SAV)'i nasıl rüyada görürüz?

‘Seyyid Abdullah el-Abdûsî’nin salevâtını bana öğret. Zira ben âhirette, onu bir defa söylemenin sevabını, diğerlerinin on bin katına mu‘âdil olarak gördüm.'

Şeyh Şemseddîn el-Abdûsî (Rahimehullâh)dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: 
“Kim şu salevât-ı şerîfeyi yatsı namazından sonra evine girince okur, sonra da üçer defa Kulhüvallâhu Ahad ve mu‛avvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okuduktan sonra konuşmayıp uyursa, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i rüyâsında görür.

EN KIYMETLİ SEVGİLİ

 ‘Ey Allâh! Fazilet ve sayıca salevâtının en üstününü, bereketlerinin en bolunu, selâmlarının en güzelini devamlı ve sürekli olarak; İns ve cinnin en şereflisi, Îmânî hakîkatların merkezi, İhsânî tecelliyâtın mazharı, Rûhânî esrârın iniş yeri, Peygamberler silsilesinin odağı, Rasüller ordusunun öncüsü, Enbiyâ-ı mükramîn kâfilesinin komutanı, Bütün mahlûkātın efdali, En yüce izzet sancağının taşıyıcısı, En şerefli ululuk dizgininin mâliki, Kıdem lisânının tercümanı, İlim, hilim ve hikmetler menba‘ı, Cüzî ve küllî cömertlik sırrının mazharı, Ulvî ve süflî mevcûdâtın gözbebeği, Her iki âlemin maddî cihetinin rûhu (hayat kaynağı), en üst ubûdiyyet mertebelerinin hakîkatine erici, en seçkin makamlara yakışan ahlâkın sahibi, en büyük dost ve en kıymetli sevgili.

Abdülmuttalib oğlu Abdullah oğlu Efendimiz Muhammed’e, O’nun âline ve ashâbına, mâlumâtının sayısınca, kelimelerinin mürekkebince, zikredenler Seni zikrettiği sürece, gaflet edenler Senin zikrinden gâfil bulunduğu müddetçe salât et ve yine böylece çokça selâm et. Allâh-u Te‛âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashâbının tümünden razı olsun.’”
Yüce Şeyh Ahmed Sâvî (Kuddise Sirruhû)nun beyanına göre, Huccetü’l-İslâm İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) bu salevâtı, Kutb-u Abdûsî (Kuddise Sirruhû)dan nakletmiştir.

EN büyük hazine

Savî (Kuddise Sirruhû) der ki: “Bu salevâta ‘Şemsü’l-kenzi’l-e‘zam (en büyük hazîne güneşi)’ ismi verilmiştir. Bunu okumaya devam edenin kalbi şeytânî vesveselerden korunur.” 

Bazıları bunun Kutb-u Rabbânî Abdülkādir-i Geylânî (Kuddise Sirruhû)ya âit olduğunu söylemiştir.

ON BİN KAT

İmam-ı Şa‘rânî (Kuddise Sirruhû) “et-Tabakātü’l-vustâ” adlı kitabında, Şeyhi Nûreddin eş-Şûnî (Kuddise Sirruhû)nun terceme-i halinde şöyle anlatmıştır: “Şeyhimi rüyamda gördüm; bana: ‘Seyyid Abdullah el-Abdûsî’nin salevâtını bana öğret. 

Zira ben âhirette, onu bir defa söylemenin sevabını, diğerlerinin on bin katına mu‘âdil olarak gördüm.

Dünya hayatımda iken bu sevabı kaçırdım’ dedi. 

Amel etmemi istiyor

(Şa‘rânî (Kuddise Sirruhû) der ki:) O zaman anladım ki şeyh efendi, kendisi için değil de benim amel etmemi arzulayarak bunu bana öğretmek istiyor.”

Savî (Kuddise Sirruhû) der ki: “İmam Seyyid Yahya el-Makdisî (Kuddise Sirruhû) da bu sale-vât-ı şerîfeyi ‘Kenzü’l-e‘zam (en büyük hazîne)’ diye isimlendirmiştir.” (Ahmet Mahmut Ünlü, Peygamber Efendimizi Nasıl Rüyada Görürüz?, sh:11-14)

iSTiĞFAR KIYAMETE KADAR GÜVENCE 

Ebû Mûsâ (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edi- len bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: 
“Allâh-u Te‛âlâ ümmetime iki eman (güvence) indirdi ve: ‛Sen onların arasınday- ken Allâh onlara azap edecek değildir. 

ALLAH AZAP EDİCİ DEĞİLDİR

Onlar istiğfar ettikleri sürece de Allâh onlara azap edici değildir’ (Enfâl Sûresi:33) buyurdu. Ben geçip gittiğim zaman kıyamet gününe kadar istiğfarı onlar arasında bırakacağım.” (Tirmizî, no:3082, 5/270, Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:2081, 1/477) 

Kıymetli sahâbî Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: “Sizin aranızda iki güvence vardı, birisi gitti diğeri kaldı. 

Nitekim Allâh-u Te‛âlâ: ‛Sen onların arasındayken Allâh onlara azap edecek değildir. Onlar istiğfar ettikleri sürece de 

Allâh onlara azap edici değildir’ (Enfâl Sûresi:33) buyurmuştur.” (Beyhakî, Şu‘abu’l-îmân, no: 645, 2/156) 

ÜÇ HASLET VARDIR Kİ...

Fuzâle ibni Ubeyd (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kul Allâh’a istiğfarda bulunduğu sürece Allâh’ın azabından emin olmakta dâim olur.” (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no: 23953, 39/376, İbni Asâkir, Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:2094, 1/479, Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 7/109) Racâ ibni Hayve (Radıyallâhu Anh) Mina mescidinde vaaz eden birini şöyle derken işitmiştir: “Ey insanlar! Üç haslet vardır ki, onlarla amel ettiğiniz sürece Allâh-u Te‛âlâ size azap etmeyecektir. Bunlar da şükür, dua ve istiğfardır. 

Allâh-u Te‛âlâ: ‛Şükrederseniz ve îman ederseniz Allâh size azap edip de ne yapsın?!’ (Nîsâ Sûresi: 144’den) buyurmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi