Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

İlginç cidal: Tayyîb Bey ve Aydın Doğan kılıçları çektiler..

İlginç cidal: Tayyîb Bey ve Aydın Doğan kılıçları çektiler..

İlk planda rahatsızlık verici.. çünkü ülkenin Başbakan’ı, direkt olarak, ülkenin en büyük/iri medya patronuyla cebelleşmeye girmiş durumda.. Kılıçlar çekilmiş..
Ancak, Başbakan’ı siyaseten yıpratmak için, eline geçen her fırsatı, bir ahlâkî sınır gözetip gözetmediği sorgulanmayı gerektiren bir yayın anlayışıyla hareket ettiği de açık..
250 yıl öncelerde, Fransız mütefekkiri Jean-Jacques Rousseau’nun, “İlimler ve san’atların gelişmesi, ahlâkın gelişmesine tesir etmiş midir?” sorusuna güçlü şekilde ‘hayır’ cevabı verdiği bir broşürü vardır.. Delili de şuydu, özetle: ‘Bir matbaa makinesinin başında bulunan kişi, rakib veya hasım olarak bildiği kişinin üzerine, bir anda, onbinlerce oku birden fırlatabiliyor.. Halbuki, geçmiş zamanlarda, kişi nihayet sadağındaki ok sayısı kadar ve hasmı da benzer imkânlarla sınırlı bir mücadele verebiliyordu..’
Rousseau, gazeteler, Radyo-tv ve internetlerden yapılan saldırıları görseydi ne derdi? 
Dün bir arkadaş telefon etti, Almanya-Hollanda sınırındaki bir küçük kasabadan.. ‘Teravih için câmi avlusunda bekleyen insanlar bile, gazetelerin manşetleriyle düşünüyor ve orada yazılanları doğru imiş gibi kabul edip, tahkik etmek için, hiçbir hakperestlik eğilimi göstermeksizin, “Vayy be.. Demek ki Tayyîb de yemiş..” diyor ve arkasından da, ağza alınmayacak galîz kelimelerle içini boşaltıyor.. Hucûrât Sûresi 6. âyetteki ölçüyü, ‘Ey iman edenler, bir fâsık, size bir haber getirdiğinde, onun doğruluğunu tahkik edin, araştırın..’ hatırlayan kimse yok gibi..
Şimdi, aynı durumda, Tayyîb Bey değil de siz olsanız, ne yaparsınız?..
Efendim, Avrupa’da faaliyet gösteren Deniz Feneri isimli bir dernek adına güya bir miktar para Tayyib Bey’e verilmiş!.. Bu, sözkonusu derneğini Almanya’da tutuklu yargılanmakta olan yöneticilerinden birisinin ifadesinden birkaç cümleye dayandırılmış.. Anlaşıldığına göre, söz konusu kişi, ‘hesabını vermesi gereken bir miktar parayı, Tsunami Faciası dolayısı ile açılan kampanyada kullanılmak üzere Türkiye’de Başbakanlık’a verdiğini söylemiş.. Bu olabilir de; Baykal bunu allayıp pullamış, ‘Ben Başbakan aldı demiyorum, ama iddianâmede isminin olması bile yeter..’ diyor özetle..
Ne yazık ki; Baykal’ın hukuk mantığı böylesine ilkel..  
Peki, onun mantığı öyle de, ‘Doğan Medya Grubu’nun mantığı ondan farklı mı?
İlker Başbuğ’un Kudüs’te, Yahudilerin kutsal mekân bildikleri ‘Ağlama Duvarı’ önündeki fotoğrafının birçok medya organına birtakım gizli eller aracılığıyla servis edildiğini, ama Vakit hariç, medyadan hiç kimsenin bu haberi kullanmadığını, Vakit’i ayıplayarak yazmamış mıydı E. özkök?.. Kaldı ki; Vakit de, ‘Bu yüksek bürokrat kim?’ diye kullanmıştı o resmi.. Ben de, ‘Sahi, kim bu?’ diye sormuştum. Onun Başbuğ olduğunu başkaları açıkladı..
Yani, bu gibi konulardaki ihtiyat payı medyada daima göz önünde bulundurulur..
‘Doğan Medya Grubu’ da, ‘Ergenekon Terör örgütü’ konusunda aylarca sustular, çalıştılar, hattâ ‘Yoksa bu işin içinde onlar da mı var ki, susuyorlar?’ sorusu gündeme gelmişti..
Aynı şekilde geçenlerde, Aydın Doğan’ın şimdi aktif siyasetten ayrılmış ve önemli makamdaki bir zâta büyük bir meblağ verdiği iddiası ortaya atılmış ve bunu Doğan Medya Grubu’nun rakibi olan grubun gazetesi dışında kimse kullanmamış. E. özkök de o medya grubunu eleştirmişti. Yani, haberlerde ‘ihtiyat payı’ daima göz önünde tutulmalıdır.
Bu, sadece Tayyîb Erdoğan için değil, herkes için böyledir.. ‘Beraet-i zimmet asl’dır, kişinin aleyhinde hukuken muteber belgeler -bilgiler olmadıkça temizdir..
Yoksa, birtakım iddia, iftira veya dedikodularla karalanamayacak kimse kalmaz..
Böyleyken, Tayyîb Erdoğan’a para verildiği gibi bir iddia nasıl manşetlere çekilir? Ki, daha sonra onun da Başbakan’a değil, ‘Tsunami Faciası’ için Başbakanlık tarafından açılan ‘kampanya hesabına verildiği’nin söz konusu olduğu anlaşılıyor..
Bu ikisi aynı şey mi? Birisi bir kişi, diğeri bir kurum.. 
Bu iddianın hiçbir araştırmasını yapmadan, Başbakan’ı devreye sokmak, gerçekten de her türlü ahlâk anlayışına ters bir durum değil mi? Ama Aydın Doğan, ‘haberi gizleyelim mi, biz habercilik yapıyoruz’ diye işin içinden sıyrılmaya çalışıyor..
‘Doğan Medya Grubu’, Türkiye’nin en büyük medya grubu olarak bilinmektedir ve bizzat Aydın Doğan daha geçen hafta, günde 2,5 milyon gazete ürettiğini söylüyordu, iftiharla.. Ki, buna yığınla TV kanalı, radyo ve internet sitelerinde verdiği mahiyeti malûm ‘hizmet’leri de eklersek; hiç de küçümsenemez.. Tayyîb Erdoğan’ın, o imkân ve silahlara sahib olmadığı da açık.. Ve o da, halkın kendisine olan itimad ve muhabbet bağını kullanarak karşılık veriyor, o iddiaları isbatlayamayanın ahlâkı konumunu gündeme getiriyor.. Bunun üzerine, Aydın Doğan da, ’Başbakan benim sicil âmirim değil..’ diyerek karşılık veriyor.. 
Doğrudur, Başbakan, onun sicil âmiri olsaydı, zâten o da, böyle bir Aydın Doğan olamazdı.. Ortaya çıkan bu sevimsiz gerilimin müsebbibi, Tayyib Erdoğan gibi gözükmüyor.. Aydın Doğan’ın kendi planlarını uygulamak için, geçmişte hangi Başbakan ile, bakanlarla nasıl ilişkilere girdiği gizli kapaklı değil ve E. özkök’ün iş takibçiliği de apaçık ortada..
Tayyîb Erdoğan da şimdi, bu zamana kadar açıkça dile getirmediği bazı defterleri açmaya başladı ve Aydın Doğan’ı, başta Hilton arazisi olmak üzere, değişik projeleri için, medya baskısı oluşturmakla suçluyor.. Açıklamalarını daha da süreceğini belirterek..
Aydın Doğan’ın, bu zamana kadar birçok Başbakan’a baş eğdirdiği de biliniyor.. Tayyîb Erdoğan’a da baş eğdirip eğdirmeyeceğini gelecek günler gösterecek..
*Bir diğer husus.. Bu kadar ilgisizliği nasıl izah etmeli? : Türkiye’deki ‘Deniz Feneri’, büyük hizmetler yapmış bir dernek.. Bu derneğin kurucusu, 4 Eylül günü, Kanal 7’ İnt’te, bir iftar vesilesiyle, ’Bizim yurtdışında hiçbir şube ve temsilciliğimiz yoktur.. Avrupa’da adımızı kullanan bir dernek çıkmış, şimdi mahkemede.. Bizimle hiçbir ilgisi yoktur’ vs. diyordu.. 
İyi de kardeşim, o derneğin Almanya’da yıllardır Deniz Feneri adıyla faaliyet gösterip, Kanal 7 İnt.’den yayınlanan canlı programlarla Avrupa şehirlerinde bağış kampanyaları yaptığından hiç mi haberiniz yoktu? Ve bu açıklamayı yıllar önce yapmalı değil miydiniz?..
* Tayyîb Bey’in kendisine sahib çıkmaması yüzünden, AK Parti Gen. Başk. Yrd.’lığı ve diğer vazifelerinden istifa etmek zorunda kalan Şaban Dişli’nin açıklamaları aynı şekilde..
İmzaladığı bir taahhüd senedi için, ‘kanunen bir yanlışlık yok, ama siyaseten yanlıştı..’ diyor.. Olabilir.. Ama, asıl önemlisi, o senedi veya neyi imzaladığını hatırlamadığını söylüyor.. Senede göre, bir arazinin plan durumu değişirse, Ş. Dişli 1 milyon dolar alacakmış..
Yani, 1 (bir) milyon dolarlık bir talebin senedini imzalıyorsunuz, neyi imzaladığınızdan haberinizin olmadığını söylüyorsunuz.. Hayret ki, hayret!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi