Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Keşke havuz değil, «DENİZ MEDYASI» olsa..

Keşke havuz değil, «DENİZ MEDYASI» olsa..

Bizde medya öylesine azmanlaşmıştır ki artık onunla başa çıkmak ancak karşısına başka bir azman çıkarmakla mümkün. Müslümanların çok ama çok güçlü bir medyası olmadıkça hiçbir başarı kaim ve daim olamayacaktır.

İktidar - medya ilişkileri katil ile maktülün, bıçakla koyunun, ateşle barutun ilişkisi gibidir. Dünyanın her yerinde, ister demokrasi isterse padişahlık yahut krallık rejimi olsun bu böyledir. Belki dozaj farkı vardır, gelişmiş demokrasilerde medya dördüncü kuvvet, bizim gibi ülkelerde ise birinci yahut ikinci kuvvet olur. Bütün fark budur..

İstifhama mahal bırakmamak için hemen söyleyelim. Elbette bu fark küçümsenecek bir fark değildir. Hattâ bendeniz bu farkı yani medya kuvvetindeki farkı, depremlerin magnitutu gibi mütalaa ediyorum.

Yedi (7) şiddetindeki bir deprem ile 7,1’lik bir deprem arasında bin katlık bir sarsıntı (güç) farkı olduğunu okumuştum. O halde bizim medya tezimize göre, medyanın dördüncü kuvvetten birinci kuvvete yükselişi, 1000x1000x1000 şiddetinde bir fark hasıl edecek demektir. İşte medeni, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmış ülkelerle bizdeki medya arasında böylesine anormal bir fark var!..

Dördüncü kuvvet olarak medya şart olan muhalefet görevini yapar, iktidarların kendine çeki düzen vermesini sağlar, yolsuzluk ve her türlü düzensizliğin bertaraf edilmesi için bir nevi müfettiş olur. Bu pozisyondaki medyanın iktidarları demokrasi dışı usullerle devirme şansı da imkânı da yoktur.

Lâkin medya tekelleşir, azmanlaşır ve bu anormal gücün sahipleri başka kirli işlere bulaşıp, karanlık odakların hizmetine girerlerse, hele hele darbe yaptırabilecek güce de erişirlerse, işte o zaman felâket kapıda demektir..

Böyle bir azman medya müfettiş değil cellat olur, yargısız infazlar yapar, birkaç ayakkabı kutusuna devleti yıkacak dinamitleri sığdırır, iktidarın emrinde olması gereken zinde güçlere, “binlerce öğrenciyi kıyma makinelerinde doğradılar” der, mâsum insanları idama bile gönderir..
*  *  *
Müstafi senator, İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuku Profesörü merhum Ord. Prof. Ali Fuad Başgil hoca, Türkiye’de yayınlanamayacağı için İsviçre’de fransızca olarak yazdığı «27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri» kitabında (Yağmur Yayınevi, Çevirenler: Av. M. Ali Sebük, Av. İ. Hakkı Akın, İstanbul 1966) sadece ihtilâlin tahlilini yapmaz, ülkenin tüm meselelerine de yer verir.

Zira bir ülke hiçbir musibete durup dururken uğramaz, ihtilâller de bir musibet olarak kendiliğinden zuhur etmez. İhtilâllerin de altyapısı, şartları vardır. Sancılar başlamadan doğum olmadığı gibi, şartları olgunlaşmadan da, ne darbe olur ne herhangi bir kaotik hal.

Muhterem okurlarım, uzun lafın kısası, ihtilâlleri birileri pompalar..  Emir yahut talimat derin birtakım mihraklardan, Atlantik ötelerinden geliyor olsa da, tetikçiler medyadandır.

Merhum Başgil hoca devrinde televizyon yoktu. Basın, gazeteler ve devletin radyosundan ibaretti. Medya lafı oldukça yeni. Fakat görüyoruz ki o zamanlarda da vukuat farklı değilmiş.. Dolaplar değişmiş, çeviren rüzgar aynı rüzgar..

Merhum Adnan Menderes’e politika yolunda ilerledikçe farkettiği ateşten gömleği onlar gidydirmişler, darbeyi fitilleyip adamcağıza idam gömleğini de giydirerek salben idamına sebep olmuşlar.. Günün Cumhurbaşkanı gazetecilere ne anlatmıştı? “beni de öldürmek istiyorlar” dememiş miydi? Neden olmasın? Kimini idam ettirirsin, kimini de bizzat öldürürsün. Maksada ulaştıktan sonra gerisi teferruat..

Aynı zamanda bir feylesof olan Marcus Aurelius (M.S ikinci yüzyılda yaşamış bir Roma imparatoru) «Kanunlar örümcek ağına benzerler, küçük sinekler ağa takılır kalır, büyük kuşlar deler geçer.» demiş.

Bu sözü medya için de kullanabiliriz. «Medya örümcek ağına benzer, küçük sinekler ağına takılır kalır, büyük kuşlar deler geçer..»

Koskoca iktidar.. Elinde her türlü imkân var... Yani büyük kuş.. Bunlar istiyorlar ki o koca iktidar sinekler gibi, küçük böcekler gibi ağa takılsın, bunlar da kolay lokma haline getirip yutsunlar..
Yok öyle yağma.. O hatayı yapanlar bedelini canlarıyla ödediler.. O tuzağınızı en ucuz atlatan siyasetçi bu ülkeye birçok hayırlı hizmetleri olmuş merhum Erbakan hocaydı. Adamcağızı bir 28 Şubat darbesi ile iktidardan indirdiniz, 14 yıldan sonra yine bir 28 Şubat günü, kahrından öldürdünüz..
*  *  *
Ak Parti iktidarı iki şeyi dikkatten kaçırmadığı için ayakta ve istikbâl vadetmeye devam edebiliyor..

Birincisi istihbaratın ehemmiyeti, ikincisi medyanın ehemmiyeti...


Merhum Ali Fuad Başgil hoca kitabının bir yerinde merhum Menderes’in basının ehemmiyetini kavrayamadığından bahseder. “Neden kendi basınını oluşturmadı?” der.. (Demokrat Parti İktidarının yıkılması sonucunu doğuran dört sebebi anlatırken)

Ak Parti iktidarı bunlardan ders aldı, kendi medyasını oluşturdu. İyi etti. Hem de çok iyi etti... Ben söylemiyorum, bakın koskoca ordinaryus profesör de aynısını söylüyor..

Yok YANDAŞ MEDYA, yok HAVUZ MEDYASI... türlü türlü çalıp söylüyorlar..
Bana kalırsa iktidar az bile yaptı. Keşke havuz değil, «DENİZ MEDYASI» olsa..
Öyle ya bu azmanların karşısına cılız medya ile çıkmak Donkişotluktan bile komik. İktidarda kalmak istiyorsan güçlü olacaksın. Nasıl güçlü? Herşeyinle güçlü...

İstihbaratın güçlü olacak, medyan güçlü olacak, kadroların güçlü olacak ve çelik kavi olacaklar.. Ve iman dolu göğsün olacak... İşte o zaman yükselerek arşa değer başın. Ve o zaman hiç korkma.. Ebediyyen dalgalanır bu şafaklarda yüzen al sancak...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Ercan Bitikçioğlu Arşivi