Ebubekir Sifil

Ebubekir Sifil

Din Mezhep İlişkisi -2

Din Mezhep İlişkisi -2

‘Mez­hep ta­bi­ri­nin ya­pı­sın­da mut­lak süb­jek­ti­vi­te/gö­re­ce­li­lik var­dır, ama Din böy­le de­ğil­di­r’ şek­lin­de­ki ka­bu­lün bir “zi­hin ya­nıl­sa­ma­sı­“ ol­du­ğu­nun en açık de­li­li, biz­zat Di­n’­in önü­mü­ze koy­du­ğu “za­ru­râ­t” (ina­nıl­ma­sı zo­run­lu hu­sus­lar) ala­nı­dır.

İti­kad ala­nı­nı da tıp­kı fık­hiy­yat gi­bi “farz­lar, va­cip­ler, sün­net­ler ve müs­te­hap­la­r” şek­lin­de kom­par­tı­man­la­ra ayı­ra­rak ko­nu­şa­cak olur­sak, ilk ka­te­go­ri­yi (iti­ka­dın farz­la­rı­nı) Ku­r’­an’­ın açık/muh­kem nass­la­rı­nın oluş­tur­du­ğu “za­ru­rât-ı di­niy­ye­”nin teş­kil et­ti­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz. Al­la­h’­a, me­lek­le­ri­ne, ki­tap­la­rı­na, pey­gam­ber­le­ri­ne ve ahi­ret gü­nü­ne iman, “i­ti­ka­dın farz­la­rı­“dır. Bu hu­sus­la­ra inan­dı­ğı­nı söy­le­mek­le bir­lik­te, bun­la­rın “zo­run­lu ne­ti­ce­le­ri­” ko­nu­sun­da te­red­düt ve­ya in­kâr iz­har et­mek, söz ko­nu­su hu­sus­la­ra ima­nı te­mel­den bo­şa çı­ka­rır. 

Söz ge­li­mi bir kim­se “Ben Al­la­h’­a iman edi­yo­rum; ay­nı za­man­da Al­la­h’­ın fa­lan ki­şi­ye hu­lul et­ti­ği­ni de ka­bul di­yo­ru­m” de­se, ya­hut, “Pey­gam­be­r’­e iman edi­yo­ru­m” de­di­ği hal­de, O’n­dan son­ra da pey­gam­ber (re­sul) ge­le­bi­le­ce­ği­ni id­di­a et­se, o kim­se­nin Al­lah inan­cı da, Pey­gam­ber inan­cı da te­mel­den sa­kat­lan­dı­ğı için bu ko­nu­lar­da­ki iman id­di­ası ge­çer­li de­ğil­dir. 

Ay­nı şe­kil­de ken­di­si­ni “mü­’mi­n” ola­rak ifa­de eden bir kim­se, ale­min ka­dim ol­du­ğu­nu (do­la­yı­sıy­la bir Ya­ra­tı­cı ta­ra­fın­dan var edil­me­di­ği­ni) söy­le­se, ay­nı se­bep­ten, ya­ni “za­ru­rât-ı di­niy­ye­”yi ih­lal et­ti­ği için iman id­di­ası boş­tur. Bir ön­ce­ki ya­zı­da de­ğin­di­ğim “Sa­ha­be­” ko­nu­su da böy­le­dir. 

Dik­kat edi­le­cek olur­sa bu hu­sus­la­rın hiç bi­ri­ni bi­re­bir nak­ze­den açık, ke­sin, muh­kem bir nass yok­tur. Ya­ni Ku­r’­an’­da “a­lem ka­dim de­ğil­di­r”, “Al­lah hiç­bir var­lı­ğa hu­lul et­me­z”, “Hz. Mu­ham­med (s.a.v)’den son­ra re­sul gel­me­ye­ce­k” ya­hut “Sa­ha­be­’yi top­tan tek­fir/tad­lil et­mek yan­lış­tı­r” di­ye bir nass yok­tur. Böy­le ol­ma­sı­na rağ­men ör­nek ka­bi­lin­den zik­ret­ti­ğim bu tür­lü şey­le­re inan­mak, ki­şi­yi din­den çı­ka­rır. Çün­kü bun­lar, il­gi­li nass­la­rın is­tik­ra­sın­dan çı­kan “za­ru­ri­” ne­ti­ce­ler­dir...

Bir kı­sım ila­hi­yat ho­ca­la­rın­da gör­dü­ğü­müz, “Din ila­hî­dir, ama mez­hep be­şe­rî­di­r” tü­rün­den id­di­alar, as­lın­da “i­ti­ka­dın farz­la­rı­“ bağ­la­mın­da Di­n’­in biz­den ne is­te­di­ği­nin tam ola­rak bel­li ol­ma­dı­ğı, Yü­ce Al­la­h’­ın, me­se­le­yi in­san­la­rın süb­jek­tif yo­rum­la­rı­na terk et­ti­ği, do­la­yı­sıy­la bu alan­da mev­cut ina­nış­la­rın hiç bi­ri­nin ha­ki­ka­ta te­ka­bül et­me­miş ola­bi­le­ce­ği an­la­mı­na ge­lir. Bu­nun va­ra­ca­ğı ta­bi­i ne­ti­ce ise şu­dur: As­lın­da in­san­lık ta­ri­hi bo­yun­ca bir tek ki­şi bi­le te­mel iti­ka­dî me­se­le­ler­de vah­ye da­ya­nan inan­cı­nın mut­lak doğ­ru ol­du­ğu­nu söy­le­ye­mez. Bu­nu şöy­le de ifa­de ede­bi­li­riz: İn­san­lık ta­ri­hi bo­yun­ca va­hiy ko­nu­sun­da or­ta­ya kon­muş te­mel inanç­la­rın ta­ma­mı yan­lış ola­bi­lir!

Bu ba­kış açı­sı­nın se­me­re­si ise şu­dur: Al­lah Tea­la, en te­mel alan­lar­da bi­le in­san­lar­dan ne is­te­di­ği­ni ya tam açık­la­ma­dı ve­ya açık­la­ya­ma­dı!

İlk ih­ti­mal ba­tıl­dır; zi­ra Al­lah Tea­la, vah­yi, in­san­lar­dan ne is­te­di­ği­ni ilet­mek üze­re gön­der­miş­tir. Bu mak­sat­la gön­de­ril­miş va­hiy­de bu mak­sat ih­lal edil­miş­se bu, gön­de­re­nin ya abes­le iş­ti­ga­li­ne ve­ya ac­zi­ye­ti­ne de­la­let eder ki, her iki şık da hi­laf-ı ha­ki­kat­tir.

İkin­ci ih­ti­mal de ba­tıl­dır, zi­ra -yuk­rı­da­ki ikin­ci şık­ta ol­du­ğu gi­bi­- bu­ra­da da Yü­ce Al­la­h’­a ac­zi­yet is­na­dı söz ko­nu­su­dur.

Bu ba­kım­dan Di­n’­in ne­re­de bit­ti­ği­ni, mez­he­bin ne­re­de baş­la­dı­ğı­nı ta­yin, zan­ne­dil­di­ği ka­dar ko­lay de­ğil­dir. 

Bu­ra­da di­le ge­tir­me­miz ge­re­ken bir di­ğer nok­ta da şu­dur: Bir ön­ce­ki ya­zı­da “fır­ka­laş­ma­” va­kı­ası­nın or­ta­ya çı­kış sü­re­ci­ne de­ğin­miş­tim. O va­kı­aya dik­kat­le ba­kan­la­rın ra­hat­lık­la gö­re­bi­le­ce­ği gi­bi, ana göv­de­den ay­rı­lan her bir fır­ka, ken­di­si gi­bi dü­şün­me­yen­le­ri tek­fir et­mek­le te­ma­yüz et­miş­tir. On­la­rı bi­rer “fır­ka­” ola­rak ana göv­de­den ayı­ran bel­ki de en önem­li hu­su­si­yet bu­dur. Do­la­yı­sıy­la “mez­he­bi di­nin önü­ne ge­çir­me­” va­kı­ası bu­ra­da kar­şı­mı­za çık­mak­ta­dır. Bu­na mu­ka­bil “a­na göv­de­”, “za­ru­rât-ı di­niy­ye­” sı­nır­la­rı­nı ih­lal et­me­dik­çe on­la­rı tek­fir et­mez. 

Bu nok­ta­yı bu­gün de ra­hat­lık­la mü­şa­he­de ede­bi­li­riz. Ehl-i Sün­net dı­şın­da­ki fır­ka­lar şu ve­ya bu kav­ram/isim al­tın­da ken­di­le­ri gi­bi dü­şün­me­yen­le­ri tek­fir et­me nok­ta­sın­da bir­leş­mek­te­dir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Ebubekir Sifil Arşivi