Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

İtikadi eksikliğin affı yoktur

İtikadi eksikliğin affı yoktur

Şüphesiz bu dünyaya gelen her insan için ilk olarak elde etmesi gereken en önemli şey îmandır. Dünya ve âhiret saadeti bu îmanla yaşayıp  bu îmanla ölmeye bağlıdır. Ameller hususunda müsâmaha varsa da îtikat hususunda hiçbir yanılmanın ve eksikliğin affı yoktur. O yüzden birkaç yazıyla itikat konusunda bilinmesi gerekenleri anlatacağız.

Ebedî  kurtuluş arayan herkesin her şeyden evvel îman konusu üzerinde durarak Allâh-u Teâlâ indinde yüzünü ak edecek sağlam bir inanca sahip olması gerekir.

İnsan yaratılmışları yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, bu uğurda güçlüklere göğüs germek, onlar için aklen en elverişli bulunanı araştırmak, iyi ve güzel olanları tercih edip bunlara aykırı düşenlerden sakınmakla mümtaz kılınmıştır. Bu hususları bilmenin yolu ise nesne ve olayları incelemek suretiyle aklı kullanmaktan ibarettir, başka bir yöntem de mevcut değildir. Ayrıca fevkalade durumların ortaya çıkışı ve şüphelerin üşüşüp gelişi halinde herkesin sığınacağı şey tefekkür ve istidlalden ibarettir.” 

İman dindir, dinler ise inanılan inançlardan ibarettir. İnançların bulunduğu ve varlığını kendisiyle sürdürdüğü yer kalptir. .. Tasdikin baskı ve cebir altında tutulamayan mahiyeti ise kalpte bulunan tarafıdır, çünkü imanın bu noktasına herhangi bir yaratığın tahakkümü nüfuz edemez.”

ÎTİ­KAT­LA ALA­KA­LI  SO­RU VE CE­VAP­LAR MEZ­HEP­LER

SO­RU: Îti­ka­dî mez­hep­ler kaç kı­sım­dır?

CE­VAP: İki kı­sım­dır. Ehl-i Sün­net ve Ehl-i Bi­dat.

SO­RU:  Ehl-i Sün­net ne de­mek­tir?

 CE­VAP: Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) ve as­hâ­bı­nın git­ti­ği yol­dan gi­den­ler­dir.

Zi­ra Avf ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Ya­hu­di­ler yet­miş bir fır­ka­ya ay­rıl­dı­lar. (Bun­lar­dan) bi­ri cen­net­te, yet­mi­şi ateş­te­dir. Hris­ti­yan­lar da yet­miş iki fır­ka­ya ay­rıl­mış­tır. (On­lar­dan da) yet­miş bir fır­ka ateş­te, bi­ri cen­net­te­dir. Mu­ham­me­d’­in ca­nı (kud­ret) elin­de bu­lu­nan (Al­lâh-u Teâ­lâ)a ye­min ede­rim ki, el­bet­te be­nim üm­me­tim yet­miş üç fır­ka­ya ay­rı­la­cak­tır. Bir fır­ka cen­net­te yet­miş iki fır­ka ateş­te­dir.” (Bu­nun üze­ri­ne): “Yâ Ra­sû­lel­lâh! Cen­net­te olan fır­ka kim­ler­dir?” de­nil­di­ğin­de, Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem): “(Ehl-i Sün­net ve­’l-)Ce­ma­at­ti­r” di­ye ce­vap ver­di. (İb­ni Mâ­ce, Fi­ten:17, no:3992, 2/1322; Ebû Dâ­vûd, Sün­net:1 no:4596 2/608; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:8404, 3/229)

72 FIRKA ATEŞE

Ab­dul­lâh ib­ni Amr (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “Be­nim üm­me­tim yet­miş üç fır­ka­ya bö­lü­ne­cek­tir ki, bun­la­rın bi­ri dı­şın­da hep­si ateş­te­dir.” (O za­man): “On­lar kim­dir? Yâ Ra­sû­lel­lâh?” de­dik­le­rin­de Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem): “Be­nim ve as­hâ­bı­mın, üze­rin­de bu­lun­du­ğu yol­dan gi­den­ler­di­r” bu­yur­du. (Tir­mi­zî, Îmân:18, no:2641, 5/26)

SO­RU:  Ehl-i Sün­net kaç kı­sım­dır?

 CE­VAP: Üç kı­sım­dır.

1) Se­le­fiy­ye.
2) Mâ­tü­rî­dîy­ye.
3) Eşa­riy­ye.

 SO­RU: Se­le­fiy­ye kim­ler­dir?

 CE­VAP: As­hâb-ı ki­râm ve tâ­bi­în mez­he­bi­ni ken­di­le­ri­ne mez­heb edin­miş fa­kih­ler (fı­kıh âlim­le­ri) ve mu­had­dis­ler (ha­dis âlim­le­ri)dir.

Bun­lar Al­lâh-u Te­âlâ’­nın isim­le­ri­ni ve sı­fat­la­rı­nı âyet ve ha­dis­ler­de be­yan edil­di­ği üze­re Al­lâh-u Te­âlâ’­nın şâ­nı­na uy­gun bir şe­kil­de is­pat edip, te­vi­le (yo­rum yap­ma­ya) kal­kış­ma­yan­lar­dır. Me­se­la Ebû Hu­rey­re (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “Ge­ce­nin son üç­te bi­ri kal­dı­ğı za­man (im­sak vak­tin­de ön­ce­ki va­kit­ler­de) Ulu ve Yü­ce olan Rab­bi­miz her ge­ce dün­ya se­ma­sı­na (şe­kil­den mü­nez­zeh ol­du­ğu hal­de) iner ve: ‘Ba­na kim du­a eder ki, onun du­ası­na ica­bet ede­yim? Ben­den kim hâ­cet (di­lek) is­ter ki, ona (di­le­ği­ni) ve­re­yim? Ben­den kim mağ­fi­ret di­ler ki, onu mağ­fi­ret ede­yim?’ bu­yu­rur.” (Bu­hâ­rî, Te­hec­cüt:14, no:1094, 1/384; Müs­lim, Sa­lâ­tü­’l-Mü­sâ­fi­rîn:24, no:758, 1/521; Ebû Dâ­vûd, Sün­net:21, no:4733, 2/647; Tir­mi­zî, De­‛a­vât:79, no:3498, 5/526; İb­ni Mâ­ce, İkāme­tü­’s-Sa­lât:182, no:1366, 1/435; Dâ­ri­mî, Sa­lât:168, no:1/1451-52, 1/369; Mu­vat­ta, Ku­r’­ân, no:496, sh:130; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:7626, 3/90)

ŞANINA YAKIŞIR İFADE

Se­le­fiy­ye mez­he­bi bu ha­dîs-i şe­rif­te ge­çen “Rab­bi­miz ine­r” sö­zü­nü ha­ki­ki ma­na­sın­dan baş­ka bir ma­na ile te­vil et­me­yip “Rab­bi­miz key­fi­ye­ti­ni (şek­li­ni) bil­me­di­ği­miz bir hal­de ine­r” di­ye­rek bu ini­şi Al­lâh-u Te­âlâ’­nın şâ­nı­na ya­kı­şır bir şe­kil­de ifa­de et­miş­ler­dir.

Yi­ne böy­le­ce âyet ve ha­dis­ler­de Al­lâh-u Te­âlâ’­ya is­nad edi­len el, yüz, ayak gi­bi ifa­de­ler de bu ka­bil­den­dir.

 SO­RU:  Ebû Man­sûr el-Mâ­tü­rî­dî (Ra­hi­me­hul­lâh) kim­dir?

 CE­VAP: İmâm Ebû Man­sûr el-Mâ­tü­rî­dî (Ra­hi­me­hul­lâh)ın adı Mu­ham­me­d’­dir. Hic­re­tin 280. yı­lın­da Bu­hâ­râ il­çe­le­rin­den bir il­çe olan Ma­tü­ri­d’­de doğ­muş­tur ve bu kö­ye nis­bet edi­le­rek ken­di­si­ne “Mâ­tü­rî­dî­” de­nil­miş­tir.

HANEFİLERİN İMAMI

Ehl-i Sün­net îti­ka­dı­nı mü­dâ­fa­a et­mek­te ve bâ­tıl inanç­la­rı ak­lî ve nak­lî de­lil­ler ge­ti­ri­rek red­det­mek­te bü­yük ça­ba gös­ter­miş ve bu hu­sus­ta önem­li ki­tap­lar yaz­mış­tır. Bu iti­bar­la Mâ­ve­râ­ün­neh­r’­de Ha­ne­fî­le­rin ima­mı ol­muş­tur. Bi­na­ena­leyh Ha­ne­fî mez­he­bin­de bu­lu­nan Müs­lü­man­la­rın ço­ğun­lu­ğu inanç ve îti­kat­ta Ebû Man­sûr el-Mâ­tü­rî­dî (Ra­hi­me­hul­lâh)a bağ­lı­dır­lar.

Hic­rî 333 yı­lın­da Se­mer­kan­t’­ta ve­fat et­miş­tir. Üs­tâ­dı­mız Ha­cı Mah­mud Efen­di Haz­ret­le­ri ile bir­lik­te kabr-i şe­rî­fi­ni zi­ya­ret et­mek bu fa­ki­re na­sip ol­muş­tur.

SO­RU: İmâm-ı Eşa­rî (Ra­hi­me­hul­lâh) kim­dir?

CE­VAP:  İmâm-ı Eşa­rî (Ra­hi­me­hul­lâh)ın is­mi Ali, ba­ba­sı­nın adı da İs­mâ­îl’­dir. Hic­re­tin 260. yı­lın­da Bas­ra­’da doğ­muş, 324. yı­lın­da Bağ­da­t’­da an­sı­zın ve­fat et­miş­tir.

Ken­di­si Şâ­fi­‛î mez­he­bi­ne bağ­lıy­dı. Mâ­li­kî ve Şâ­fi mez­he­bi­ne bağ­lı olan­la­rın he­men he­men hep­si, Ha­ne­fî­le­rin bir kıs­mı ve Han­be­lî­le­rin ba­zı ile­ri ge­len­le­ri îti­kat ko­nu­la­rın­da İmâm Ebu­’l-Ha­sen el-Eşa­rî (Ra­hi­me­hul­lâh)a uyar­lar.

SO­RU: Eşa­rî­ler  kim­ler­dir?

CE­VAP: Ebu­’l-Ha­sen el-Eşa­rî (Ra­hi­me­hul­lâh)ı îti­kat hu­su­sun­da imam ka­bul eden ki­şi­ler­dir.

SO­RU: Mâ­tü­rî­dî mez­he­bi ile Eşa­rî mez­he­bi ara­sın­da­ki ih­ti­laf­lar na­sıl yo­rum­lan­ma­lı­dır?

CE­VAP: Bu iki mez­heb ara­sın­da te­mel pren­sip­ler­de ay­rı­lık yok­tur. An­cak ikin­ci de­re­ce­de bu­lu­nan ba­zı me­se­le­ler­de gö­rü­nüş­te­ki ifa­de de­ği­şik­li­ği­ne da­ya­nan ay­rı­lık­lar var ise de, her iki mez­he­bin he­def­le­ri bir­dir.

SO­RU: Ehl-i Bi­dat kim­ler­dir?

 CE­VAP: Asr-ı saa­det­ten son­ra or­ta­ya çık­mış, şe­rî bir de­li­le da­yan­ma­yan ba­zı inanç ve dav­ra­nış­la­rı be­nim­se­yen grup­lar­dır.

Di­ğer bir ifa­dey­le Sün­nî ke­lâm­cı­la­ra gö­re; Al­lâh-u Te­âlâ’­yı bir şe­ye ben­zet­me ve­ya Al­lâh-u Te­âlâ’­yı ci­sim ola­rak ka­bul et­me gi­bi aşı­rı gö­rüş­le­re sap­ma­yan Se­lef âlim­le­ri ile Mâ­tü­rî­dî­ye ve Eşa­rî­ye dı­şın­da ka­lan fır­ka­la­rın ta­ma­mı Ehl-i Bi­da­t’­tır.

Ayet-i Kerime

“Allâh sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın tesiriyle tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allâh’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allâh’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allâh kimi de saptırırsa, artık ona yol gösteren olmaz.”
(Zümer, 23)

Hadis-i Şerif

Kim Kur’ân-ı Kerîm’i okur ve onunla amel ederse, kıyâmet günü ebeveynine bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyâdaki bir eve konulduğunda onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerîm ile bizzat amel edenin ışığı nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?”
(Ebû Dâvûd, Vitir, 14/1453)

Alimlerden öğütler

Ey oğlum! Kalbinde ufak bir leke görürsen, oruç tut. Gitmezse, az konuşmaya bak. Gitmezse, günahlardan şiddetle kaç. Yine gitmezse, her hali iyi bilen Allâh-u Teâlâ’ya yalvarmaya, sızlanmaya başla. 
(Ahmed Er-Rufai Hazretleri)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi