Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Dindar ve ehil bir doktora danışın

Dindar ve ehil bir doktora danışın

AYET-İ KERİME 

(İbrahim) Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. (Şuara, 80)

ALİMLERDEN ÖĞÜTLER 

Bilgisizlik ölümdür. Allah-u Teâlâ ilim verdikçe canlanmaya başlar. Her bilgi bir vebaldir. Bu vebalden kurtulmak amel etmekle mümkün olur. Her amel fayda vermez.  Fayda vermesi Allah-u Teâlâ için yapılmaya bağlıdır. İhlas elde edilmedikçe, kurtuluşa erilmez.  (Ahmed Er-Rufai HazretleriZ

 

Bazı doktorlar en ufak bir rahatsızlıkta dahi hastalara “Oruç tutmayın” diyebilmektedir. Bunun kararını vermek için hem işinde ehil hem de dindar bir doktorun görüşü alınmalıdır. Zira her hastalık oruca mani değildir.

Hayız ve nifas hallerindeki kadınların namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları açıkça bildirilmiştir. 

Oruçta “Sıhhat” şartı çok konuşulması gereken bir husustur, zira oruç düşmanı bazı doktorlar, başı bacağı ağrıyan herkese “Oruç tutamazsın” diyebilmektedirler. 

Bunun için, hem dindar, hem de ehil bir doktorun görüşü alınmalıdır. Mesela şeker hastalığı gibi hayati önem taşıyan hastalıklara müptela olanlar oruç tutamazlar. Ama bu, her şeker hastası için geçerli değildir. 

ISRARCI DA OLMAYIN

Zira hapla idare edenler pekâlâ oruçlarını tutabilmektedir. Fakat insüline müptela olanların şekerlerinin aşırı düşmesi veya yükselmesi, kendileri hakkında hayati bir tehlike meydana getirmektedir. 

Dolayısıyla Müslüman ve mâhir bir doktorun fetvası varken illa da tutmakta ısrarcı olmak ve bu nedenle telâfisi olmayan bir takım dertlere tutulmak, İslâm’ın tasvip ettiği bir tutum değildir. 

Nitekim bu gibi kişiler hakkında İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhuma)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:  “Allâh’ın ruhsatını kabul etmeyen kimse üzerine, Arafât dağları”, bir rivâyette: “Uhud dağları kadar günah vardır.” (Ahmed ibn-i Hanbel, el-Müsned, No:5392; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, no:11880; Bezzâr, no:990; İbni Hibban, no:354; Heysemî, Mecma’u’z-zevâid:No:4936-4938, 3/381-382; Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:1/466) 

KADINLARIN HASTALIKLARI

Ayrıca kadınların her ay karşılaştıkları hayız ve doğum sonrası yaşadıkları nifas halleri, bir nevi hastalık hükmünde olduğundan, oruç tutmalarına mânidir.

Asr-ı saâdetten günümüze kadar geçen on dört asır boyunca, bırakın Ehl-i Sünnet ulemâsını, dalâletteki yetmiş iki fırkanın mensuplarından dahi hiç kimsenin ileri sürmediği bazı yanlış fetvalar, maalesef günümüzdeki bazı ilâhiyatçılar tarafından ortaya atılmıştır.

Bunlardan biri de, hayız ve nifas halindeki kadının oruç tutması gerektiğidir.

Hâlbuki birçok sahîh hadîs-i şerifte, hayız ve nifas hallerindeki kadınların namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları açıkça bildirilmiştir. 

Sadece şu fark vardır ki, namaz, günde beş kere olup, hayız hali de her ay en az üç gün olarak tekrarlandığından, kazası zor olacağı için, Allâh-u Teâlâ’nın bir lütfu olarak kadınlara bağışlanmıştır.  Bu yüzden kazasıyla da mükellef değildirler. Ama oruç senede bir ay olup, hayız hâli de en çok on gün süreceğinden, bir sene içerisinde bunun kaza edilmesi kolayca mümkün olacağı için, oruç borcu hanım kardeşlerimizin üzerinde kalmaktadır. 

ORUÇ BORCU BIRAKMAYIN

Fakat onların birçoğu bu hususta dikkatli olmayıp, maalesef, nâfile oruçlara önem verdikleri halde, bir sonraki ramazâna, bir önceki hatta geçmiş birçok ramazânın borcuyla çıkmaktadırlar. Ama: Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Herkim bir ramazâna kavuştuğunda, üzerinde diğer ramazândan kaza etmemiş bulunduğu oruç borcu bulunursa, onu tutmadıkça kendisinden (yeni senenin ramazân orucu) kabul edilmez.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 2/99; Ahmed ibni Hanbel el-Müsned, 2/352; Heysemî, Mecma’u’z-zevâid, no:4833, 3/357; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:23794, 8/494)

Tabi ki bu, “Oruç borcu olan kişinin idrak etmiş olduğu ramazânı tutmayıp, eski borçlarını tutması gerekir” şeklinde yanlış bir mana ile yorumlanmamalıdır.

Ancak “Ulaştığı ramazân-ı şerîf ayında tutacağı oruçların kabulünü istiyorsa, mutlaka geçmiş ramazân-ı şerîflerden kalan borcunu ödemiş olarak yeni ramazân-ı şerîfe kavuşması gerekir.” diye anlaşılmalıdır.

Nitekim ulemâ:

“Üzerinde farz borcu olanın, iki ramazân-ı şerîf arası süren bir mazereti yokken, kazalarını bir dahaki ramazân-ı şeriften sonraya bırakması caiz değildir.” demişlerdir.  (İbni Receb, Letâifü’l-me’ârif, sh:257-258)

NAMUS VE ŞEREF ÜZERİNE YEMİNİN HÜKMÜ

Adam evden işe gittiğinde kadın ne yapıyor? Belli değil! Allah namus versin. Mahkemeye gidiyorsun, namusun ve şerefin üzerine yemin ettiriyorlar. Yemin edilmesi caiz değil. Çünkü Allah’a yemin edilir, namusa yemin edilmez. Hâkim, kadına “Namusun ve şerefin üzerine yemin eder misin?” demiş. Kadın da “Hâkim Bey bende namus ne arar?” demiş. O kadın mertlik yapmış. Yani kadın “Kendini avutma, bu yeminden bir şey olmaz” demek istiyor. Öbürü zaten şerefsiz. Sen şerefsize “Şerefin üzerine yemin et” diyorsun. Ee adam zaten şerefsiz. Şimdi böyle şerefsizler var. 

GENEL KONUŞUYORUM

Şimdi çıkıyor Meclis’te “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” diyor. Dinsiz, kitapsız! Memleketi bölmek için uğraşıyorsun, vatanı bölmek için uğraşıyorsun, namusun ve şerefin üzerine yemin ediyorsun. Sana şerefli denebilir mi? Tam şerefsiz! Kimseden bahsetmiyorum, genel konuşuyorum. Kim vatanı bölmek niyetindeyse ondan bahsediyorum. “Ben değilim” diyene laf zaten vurmuyor. Sen niye gocunuyorsun ki?

Edi­tör:  Me­sut  Er­tanç So­ru­la­rı­nız için: mer­tanc@ga­ze­te­vah­det.com

25-vahdet-16.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi