Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Kur'an-ı Kerim'de çelişki yoktur

Kur'an-ı Kerim'de çelişki yoktur

Kur’ân-ı Kerim’in manasında en ufak bir tenakuz ve tefavüt olmadığı gibi, lâfızlarının fesahati, haberlerinin gerçeğe uygunluğu ve hükümlerinin her akl-ı selim sahibi tarafından anlaşılabilecek bir şekilde menfaatlere uygunluğu, inkârı mümkün olamayacak şekilde aşikârdır.

Bu hususta Mevlâ Tealâ:

“Onlar Kur’ân’ı tedebbür etmezler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı elbette onda bir çok ihtilâf bulurlardı.” buyuruyor. (Nisa Suresi:82) Kazî ve Fahrurrazî tefsirlerinde zikredildiğine göre, Tedebbür: Asıl lugatında işlerin akibetlerini iyice düşünmek ve neticelerine son derece dikkatle nazar etmektir. Sonra her türlü tefekkür ve teemmül (inceden inceye düşünme) manasında istimal edilmiş (kullanılmış) tır.

TEREDDÜTE DÜŞTÜLER

Dolayısıyla: “O münafıklar Kur’ânı iyice düşünmezler mi?” kavl-i şerifi, İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) nın beyanına göre: 

“Onlar, Kur’ân-ı Kerimi iyice düşünüp, ayetlerinin birbirini tasdikini (doğrulamasını), onda olan vaaz ve öğütleri, emir ve nehiyleri güzelce anlasalar, elbette onun bir mislini getirmeye mahlûkattan hiç birinin kadir olamayacağını ve onun Allahın kelâmı olduğunu kabul ederlerdi. 

Velâkin iyice düşünmediklerinden tereddüde düşmüşlerdir.” demektir. Ulema buyurmuştur ki: Bu ayet-i kerimesinde Allah-u Tealâ, Resulünün nübüvvetinin doğruluğuna, Kur’ân-ı kerimle ihticac etmiş (delil getirmiş) tir. Buradaki hüccet (delil) üç yöndendir:

1 Kur’ân-ı Kerimin kendine has olan üslûbu (ifade tarzı)nda, bir mislini meydana getirmekten bütün mahlûkatı aciz bırakan fesahat (kelime, mana, ahenk ve sıralama yönlerinden kusursuz oluşu) ve belagatı (düzgün, sanatlı ve tesirli ifadesi).

ELBETTE İHTİLAF BULUNURDU

2 Gayb (gizli)lerden haber vermesi, bu da Allah-u Tealâ’nın habibine, münafıkların durumlarını ve onların gizledikleri hile ve tuzakları bildirerek onları rezil-ü rüsvay etmesi gibi, geçmişlerin hâllerinden ve haberlerinden, ayrıca Allah-u Tealâ’dan başka kimsenin bilemeyeceği gaybî (gizli) işlerden müstakbel (gelecek) de meydana gelecek olan bir takım haberleri Kur’ân-ı Kerim vasıtasıyla bildirmesinden ibarettir.

3 İhtilâf ve tenakuzdan selâmeti, yani birbirini tutmayan sözlerden ve uyumsuzluklardan korunmuş olması, Nitekim Mevlâ Tealâ’nın:

“Eğer o (Kur’ân), Allah’tan başkası tarafından olsaydı, elbette onda birçok ihtilâf bulurlardı.” kavl-i şerifinden maksat budur.

BAZISI FASİH, BAZISI REKİK OLURDU

Ayet-i celilede geçen İhtilâftan murad, bir kaç yönlü düşünülebilir.

1 Nazmında tefavüt bulunması, yani ayetlerinin bazısı fasih (ifadesi düzgün) olup, bazısının rekik (ifade bakımından düşük ve ahenksiz) olması sebebiyle, Kur’ân-ı Kerim’in ayetleri arasında bir takım farklılıkların bulunması,

2 Manasında tenakuz bulunması, yani ayet-i kerimelerin manaları arasında bir birini nakzeden (bozan) çelişkili ifadeler bulunması,

3 Ayet-i Kerimelerin bazısına muaraza (bir mislini getirerek karşılık vermek) zor olup, bazısına kolay olması,

4 Bazı ayet-i kerimelerin istikbale (geleceğe) ait vermiş olduğu haberlerin vakıa mutabık (gerçeğe uygun) düşüp, bazısının uygunsuz görünmesi, 

5 Bazısının akla uygun olup, bazısının zıt düşmesi,

6 Bazısının hikmet ve maslahat (menfaat) lara uygun düşüp, bazısının uymaması.

İNKARI MÜMKÜN DEĞİLDİR

İşte Mevlâ Tealâ’nın:

“Eğer o (Kur’ân) Allah (-u Tealâ) dan başkası tarafından gelmiş olsaydı, elbette onda bir çok ihtilâf bulurlardı.” Kavl-i şerifi, “Eğer Kur’ân-ı Kerim kul kelâmı olmuş olsaydı, yukarıda maddelenen şu bozukluk ve sakatlıkların hepsi onda bulunurdu.

Halbuki Kur’ân-ı Kerim’in manasında en ufak bir tenakuz ve tefavüt olmadığı gibi, lâfızlarının fesahati, haberlerinin gerçeğe uygunluğu ve hükümlerinin her akl-ı selim (doğru karar verebilen akıl) sahibi tarafından anlaşılabilecek bir şekilde menfaatlere uygunluğu, inkârı mümkün olamayacak şekilde aşikâr olduğundan, Kur’ân-ı Kerimin Allah-u Tealâ Hazretleri tarafından indirilmiş olduğu şüphesiz bir hakikattir.” demektir. Ancak burada şunu ifade edlim ki, Kur’ân-ı Kerim’in bazı ayetleri arasında çelişki varmış gibi görünsede bu, onun tefsirini bilmemektendir. Yoksa gerçekte hiç bir ihtilâf ve uyumsuzluk yoktur.

ZALiMLERiN SERRiNDEN KORUNMAK iCiN DUA

Nakledildiğine göre, Haccâc-ı Zâlim bir kere Abdullâh es-Sekafî’yi Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)a göndererek, “Emîru’l-Mü’minîne icâbet etsin” diye çağırttığında, Enes (Radıyallâhu Anh) “Allah onu alçak etsin! Zîrâ azîz, Allah’ın tâatı ile izzet bulan, zelîl ise Allah’a isyân ederek alçak olandır.” dedi. Sonra, gelen kişiyle beraber kalkıp gitti, Haccâc’ın huzuruna vardığında O: “Bizim aleyhimizde konuşan ve bedduâ eden sen misin?” deyince, Enes (Radıyallâhu Anh) “Evet” dedi. O, “Peki neden böyle yapıyorsun?” deyince, Enes (Radıyallâhu Anh): “Çünkü sen Rabbine isyân ediyor, Peygamberinin sünnetine karşı geliyorsun, Allah’ın düşmanlarını azîz, dostlarını ise zelîl ediyorsun.” diye cevap verdi.

KİMSE ZARAR VEREMEZ

O zaman Haccac “Seni çok kötü şekilde öldürürüm.” deyince, Enes (Radıyallâhu Anh): “Bunun senin elinde olduğunu bilsem elbette sana ibâdet ederim.” dedi. Enes (Radıyallâhu Anh)ın bu cesaretini gören Haccac: “Peki sen neyine güveniyorsun?” deyince, Enes (Radıyallâhu Anh): “Çünkü Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bana bir duâ öğretti ve: ‘Her kim her sabah bu duâyı okursa, kimsenin ona yolu yoktur. Yani ne zehir, ne sihir, ne de zâlim bir sultan asla ona zarar veremez’ buyurdu. Ben de bu sabah o duâyı yapmıştım” diye cevap verdi.

İKİ BÜYÜK ASLAN

Bunu duyan Haccac: “Bu duâyı bana öğret” deyince, Enes (Radıyallâhu Anh): “Ben yaşadığım müddetçe, sen de hayatta iken, onu herhangi kimseye öğretmekten Allâh-u Teâlâ’ya sığınırım.” dedi. O zaman Haccac “Salın bunu gitsin.” deyince, etrafındakiler ona “Sen pire için yorgan yakan adamsın. 

Nasıl oldu da bunu saldın?” dediler. Bunun üzerine Haccac: “Ben onun iki omuzunda ağızlarını açmış bana doğru saldıracak iki büyük aslan gördüm.” diye cevap verdi. Sonra, Enes (Radıyallâhu Anh) öleceği vakit hizmetçisine, “Senin, benim üzerimde hizmet hakkın var.” dedi ve bu duâyı ona öğretti. (İsmâ‘îl Hakkî, Rûhu’l-beyan: 3/630)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi