Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir Ergenekon fotoğrafı: Sisi’ye çarşaf, Nurseli’ye bıyık!

Bir Ergenekon fotoğrafı: Sisi’ye çarşaf, Nurseli’ye bıyık!

Hani, Türkiye'den bahsederken; "At izinin, it izine karıştığı bir ülke" deriz ya, işte tam da şu günlerde bu sözü "haklı" çıkartacak gelişmeler yaşıyoruz... Türkiye, gerçekten de "at izinin, it izine karıştığı" enteresan günler yaşıyor... Bir yanda "Travesti Sisi", öte yanda "Genç Subaylar"... Bir yanda Nurseli İdiz, öte yanda "Ülkü Ocakları eski Başkanı!"
Öyle bir "fotoğraf" ki içinde yok, yok!.. Bu fotoğrafta "asker" de var, "avukat" da, "travesti" de!.. Bu, bir "Ergenekon fotoğrafı" ki; "kimin eli, kimin cebinde" belli değil!.. Bir yanda "28 Şubatçı bir adam/madam", öte yanda "Atatürkçü" bir kadın!.. Dedim ya; ne ararsan var!.. "32 kısım tekmili birden, bu sinemada!"
Olayı biliyorsunuz... 18 Eylül Perşembe günü; Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla, Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik "Sekizinci Dalga Operasyon"da Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin ve Hakkari'de "değişik siyasî görüşler"e mensup "19 kişi" gözaltına alındı... Gözaltına alınan "ünlü"ler arasında Ülkü Ocakları eski Başkanı Levent Temiz de vardı, "Travestiler Kraliçesi Sisi" olarak tanınan Seyhan Soylu ve "Atatürk'ü canlandıran kadın" olarak ün yapan Nurseli İdiz de...

GENÇ SUBAYLAR NİYE RAHATSIZMIŞ!
Hemen her gazete; bu "gözaltı" olayını değişik pencereden değerlendirdi... Vakit'in de aralarında bulunduğu kimi gazeteler, "28 Şubat piyonu Sisi'ye Ergenekon gözaltısı" başlığını öne çıkarırken, kimi de "Cumhuriyet gazetesine gönderme" yapıp; "Genç Subaylar Ergenekon zanlısı" başlığını manşetine çekti...
Aslında bu başlık, "cuk oturan" bir başlıktı... Çünkü Cumhuriyet gazetesi 23 Mayıs 2003 tarihli manşetinde, hem de dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün ağzından, "Başbakan Tayyip Erdoğan'ın uyarıldığını" iddia ediyor ve 9 sütuna şu başlığı atıyordu:
"Genç Subaylar rahatsız!"
Ki, bu başlıktan sonra, Org. Hilmi Özkök bir basın toplantısı düzenleyip, "haberi yapan kişi"yi "lânetliyor", onun "vatan sevgisinden kuşku duyduğunu" söylüyordu!..
O kişi, "Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay"dan başkası değildi!..
Ne gariptir ki;
Aynı Mustafa Balbay, 5 yıl sonra "Ergenekon Terör Örgütü sanığı" olarak çıkacaktır karşımıza!..
Tıpkı, patronu İlhan Selçuk gibi!..
Ve yine ne gariptir ki;
"Ergenekon Terör Örgütü sanığı Mustafa Balbay"ın, "rahatsız" olduklarını iddia ettiği "genç subay"lardan, "5 teğmen ve bir askeri öğrenci" de, Perşembe günü gözaltına alınacaklardır!.. Evet, "Ergenekon Terör Örgütü'nün zanlısı" olarak!..
Böylece anlamış olduk ki;
"Rahatsız" olan "Genç Subaylar"ın bir kısmı "Ergenekoncu"dur!.. Tıpkı, onların rahatsızlıklarını dile getiren Mustafa Balbay gibi!..

KİMDİR BU SİSİ, NİYE GÖZALTINDA?
Fotoğrafın bu yönünün, yine de "su götürür" yanı var... Ömrü "askerî cuntaların içinde bulunmak"la geçmiş bir İlhan Selçuk'un "patron" olduğu bir Cumhuriyet gazetesinde, "Ankara Temsilcisi" ünvanı taşıyan bir kişinin de "darbe girişimcileri"nin arasında bulunması gayet doğal!..
Doğal olmayan şu:
Bu fotoğrafta Seyhan Soylu'nun, nam-ı diğer "Travestiler Kraliçesi Sisi"nin ne işi var?..
Gelin, "Sisi"yi biraz tanıyalım... "İnternethaber"den Nur Akman, Sisi ile ilgili şunları yazmış:
"Şu anda ünlülerin menajeri olarak tanınsa da, Seyhan Soylu, 90'lı yıllar boyunca "travestiler kraliçesi" olarak anılıyordu... Bu noktada şunu belirtelim; bir anda şöhrete kavuşan her gencin ardından o çıkardı.
1999 yılında karaciğer kanseri olunca menajerlik işine ara verdi.
1973'te İstanbul'da doğdu. Elçilik görevlisi bir baba ve CHP kadın kolları üyesi öğretmen bir annenin üç çocuğundan biri olarak, Samatya'da hayata başladı.
Dünyaya erkek olarak gelen Soylu, taa çocuk yaşından itibaren kendindeki değişikliklerin farkındaydı. O hep ileride kadın olacağı günlerin hayalini kurdu. İlk defa kadınlık hormonu almaya başladığında 13 yaşındaydı.
Daha tüyleri bile çıkmamıştı...
Seyhan Soylu, hayatında ilk resmî dayağı, 14 yaşındayken, bir "bekçi"den yedi. Belki de bu dayak yüzünden polis olmak istedi... Polis olup kendi ve kendi gibi olanları korumak...
Polis Akademisi'ne birincilikle girdi ancak kendi ifadesiyle "cinsel tercihinden dolayı şutlandı".
Ancak suçunun "cinsel" değil, "ruhsal tahrik" olduğuna inandı.
Bakü'de radyo televizyon eğitimi alan Seyhan Soylu, bir dönem şarkıcılığa da soyundu.
"Pijama terlik diskoya geldik... İşte bak Sisi, öpsün hepimizi" diye bir şarkı söylediğinde, bu işin çok da uzun sürmeyeceği belliydi.. Artık hayatını organizatör olarak sürdürüyor. Çok sayıda ünlünün menajeri olarak görev yapıyor...
Sisi kendini "milliyetçi travesti" olarak tanımlıyor. Kolunda bir "bozkurt dövmesi" vardır. Arkadaşları ona Asena diyor. Bir dönem MHP'den teklif aldığını ama "MHP'yi zorda bırakmamak" için kabul etmediğini söylüyor.
Uzun yıllar "ülkücü camia"nın içinde yer alan Soylu, 2007 Genel Seçimleri’nde “DSP’nin vatansever, demokrat, kararlı ve insancıl yaklaşımlarıyla gelen siyasi teklifi doğrultusunda” milletvekili aday adayı oldu.

"28 ŞUBAT'IN GİZLİ KAHRAMANIYIM"
Sisi, Zaman Gazetesi’nden Nuriye Akman’a verdiği röportajda ‘28 Şubat’ın gizli kahramanıyım. JİTEM’in yayın organlarında genel koordinatörlük yaptım’ diyordu.
Ergenekon kapsamında ifade veren bir gizli tanık, 28 Şubat sürecindeki, Fadime Şahin-Müslüm Gündüz ve Ali-Emire Kalkancı skandalları senaryosunu Ergenekon adına Veli Küçük’ün organize ettiğini anlatmıştı.
Bu gizli tanığın anlattıklarına göre senaryonun finansörü Turgut Büyükdağ, organizatörleri ise Strateji Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ümit Oğuztan ve Sisi olarak bilinen ve "camia"nın içine "çarşaf"a bürünerek giren transseksüel Seyhan Soylu ile Polis Müdürü Ümit Bavbek’ti.
O, kendisinin "28 Şubat'ın gizli kahramanı" olduğunu zannetse de; bir "taşeron" ve "piyon" olarak "kullanıldığını" herhalde ileride öğrenecektir!..

NURSELİ İDİZ'DEN, NURSELİ KEMAL'E!
Gelelim, Nurseli İdiz'e... Sinema ve tiyatrodaki oyunculuğu ile adından söz ettiren Nurseli İdiz'in, bu örgütteki rolünü ve "fotoğraftaki yeri"ni hâlâ anlayabilmiş değilim!..
Öyle ya;
Bu, sahneye konulan bir "Ergenekon Tiyatrosu" değil!.. Ciddi ciddi, "darbe" de dahil; "Türkiye'yi ele geçirme" plânları yapan bir örgüt!..
İyi de, Nurseli İdiz'in bu "kalkışma"da işi ne?.. Bu operasyona ne gibi bir "katkı" sağlayabilir!?!..
Çünkü, Nurseli İdiz, daha birkaç yıl öncesine kadar, "iyice dağıtmış bir kadın"dı!..
"Uyuşturucu" ve "Alkolün pençesinde" idi!..
"Ayık" gezdiği yoktu...
Kısacası; "intihar"ın, dolayısıyla "ölümün eşiğinde"ydi!..
Ama, sonra ne oldu bilinmez; bir "gizi el"; onu, içine düştüğü "bataklık"tan çekti ve onu "Atatürk" yapıverdi!..
Evet, evet; hemen herkesin "Atatürk" olup "Türkiye'yi kurtarmaya" soyunduğu bir ülkede, işte Nurseli İdiz adlı bir "kadın" ortaya çıkmış ve "Atatürk"lüğe soyunmuştu!..
26 Haziran 2008 tarihli gazeteler, "Nurseli Atatürk Olursa..." başlığı altında şu haberi veriyorlardı:
"Nurseli İdiz, "Cumhuriyet Kadınları" projesi için objektif karşısına geçti. İdiz, plastik makyajla Atatürk'e benzetildi. Maslak'taki Planet Ajans'ta Faruk Saraç'ın hazırladığı kostüm ve Arzu Yurter'in makyajıyla Yurdaer Öztürk'e poz veren İdiz, "Amacımız Edirne'den Kars'a kadar Türk kadınlarıyla tek yumruk olup Cumhuriyet'e sahip çıkmak" dedi.
Atatürk'ü canlandırmasıyla ilgili tepkilerden çekinmediğini söyleyen İdiz, "Ata'yı bugüne kadar en iyi ben yansıttım. Bir Atatürk filmi için teklif gelirse kabul edebilirim" diye konuştu."
1 Temmuz 2008'de ajanslara yansıyan haberler ise şöyleydi:
"Ünlü oyuncu Nurseli İdiz, Cumhuriyet kadınlarının sesini duyurmak amaçlı bir defile hazırlığı içinde.
Önceki akşam ünlü eğlence mekanı Sortie içinde bulunan Sahan Restoran'a şarkıcı Linet, mankenler Seçkin Piriler, Şebnem Schaefer, Çiğdem Savaş ve ünlü prodüktör ve yapımcı Seyhan Soylu (Sisi) ile birlikte gelen Nurseli İdiz, "Bu defilenin adı Cumhuriyet Kadınları. Ulu önderimiz kadınlara çok önem verirdi. Biz de bu kapsamda Türkiye'nin en iyi modacıları ile birlikte yine ülkemizin en başarılı mankenlerini yanımıza alarak, her ilde bir defile gerçekleştireceğiz" dedi...
Onlar, kendilerini "Cumhuriyet kadınlarının temsilcisi" olarak görüyordu ama bu "proje"ye karşı çıkanlar ve "rezalet" diyenler de vardı... Hatta, Nurseli İdiz hakkında, "Atatürk'ü Koruma Kanunu'na muhalefet"ten dâvâ açılmasını isteyenler bile vardı!..
Sonuç olarak, Londra'daki ameliyatla "kadın" olan Sisi ve taktığı "bıyık" ile "erkek" olan Nurseli İdiz, aynı projede birleştiler!..
Bu proje, "bağımsız" bir proje miydi, yoksa "Ergenekoncuların bir projesi" mi?..
Onu da, herhalde ileride öğreneceğiz!..
Tıpkı; "TİP Kurucular Kurulu Üyesi" görünen Cengiz Abaoğlu'nun, daha sonra "MİT Ajanı" olduğunu öğrendiğimiz gibi!..

TİP ÜYESİ MİT AJANI!
Efendim; Şener Eruygur'ların, Hurşit Tolon'ların, İlhan Selçuk'ların, "Genç Subaylar"ın, "Ülkücü"lerin ve Sisi ile Nurseli İdiz'lerin "aynı fotoğraf"ta nasıl buluştuklarını, onların "aynı kareye nasıl sokulduklarını" düşünürken, şu günlerde okuduğum bir kitap geldi aklıma...
Şu günlerde, Necdet Pekmezci'nin, "Siluet Yayınları" arasından çıkan "Öteki Devletin Derin Sırrı... Apo ve Pilot" adlı, "PKK'nın MİT'olojik Tarihi"ni anlatan kitabını okuyorum...
Kitabın 21. ve 22. sayfalarında, ilginç bir olaydan söz ediliyor.
"Kürtlerin, sol konusunda kafası karışıktı. Sol, Kürtleri ulusal sorundan uzaklaştırıyor, asimilasyona tâbi tutuyordu. Türk sol-sosyalistleri, Kürtleri bilinmeze sürüklüyordu.
Üstelik TİP'te Kürt kökenli Tarık Ziya Ekinci, Canip Yıldırım, Kemal Burkay, Dr. Naci Kutlay, Mehdi Zana, Burhan Tahsin Ünal, Zülfikar Tiğrel ve Tahsin Avcı gibi isimler de var.
Abdullah Öcalan henüz yeni yetmeydi. DDKO'da görev alamadı. Şansını Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi'nde (THKPC) denedi; ancak koyu bir Mahir Çayan hayranı olmasına rağmen, burada da sivrilemiyordu!
Sonrası malûm...
Türkiye İşçi Partisi'nin kurucuları arasında bir isim daha var. Gözlerden uzak çalışıyor. 1990'lı yılların sonunda bu isim gündeme geliyor. Ancak geçmiş, geçmişte kalıyordu.
Yaklaşık 30 yıl sonra bu isim, TBMM Susurluk Komisyonu üyesi CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar tarafından, bilgisine başvurulan İstanbul MİT Bölge Müdürü Nuri Gündeş'e soruluyordu:
Sağlar ve Gündeş arasında şu diyalog geçiyordu:
D. Fikri Sağlar (İçel): "Peki Sayın Gündeş, Cengiz Abaoğlu kim?"
Nuri Gündeş: "Rahmetli oldu."
D. Fikri Sağlar (İçel): Kimdir?
Nuri Gündeş: "Kaçakçılık Şubesi Müdürlüğü yaptı."
D. Fikri Sağlar (İçel): "Sizin yardımcınız falan mıydı?"
Nuri Gündeş: "Hayır, hayır. İstanbul'da şey..."
D. Fikri Sağlar (İçel): "Sizin emrinizde çalışıyordu.."
Nuri Gündeş: "Emrimde çalışıyordu, çok dürüst, şerefli bir insandı."
30 yıl sonra konuşulan bir isimle TİP arasında bir bağ vardı.
İşte bu bağlantıyı da 2007 yılının Ekim ayının 3. gününde Baki Tuğ açıklıyordu:
"Cengiz Abaoğlu TİP Kurucular Kurulu üyesiydi!"
Şaşkınlık, dumur hali.
İstifham, istifham...
Baki Tuğ konuşuyor, derin tarih.
12 Mart 1971 muhtırasının tasfiye edilecekleri arasında TİP de var. TİP, 21 Temmuz'da kapatılıyor. Kurmay kadrosu tutuklanıyor. 15 yıla yakın hapis cezasına çarptırılıyorlar.
Kurucular Kurulu'nun üyeleri de 15 yıllık mahpusluktan nasiplerine düşeni alıyorlar.
Almayanlar da var; Cengiz Abaoğlu.
Baki Tuğ anlatıyor... Solun belki de "Eşitlik-kardeşlik" sloganıyla yola çıkanların hüzünlü tarihi bir kez daha tekerrür ediyor.
"TİP üyelerinin listesi önüme geldi... Bir de baktım ki; Cengiz'in de (Abaoğlu'nun) adı var. Cengiz'i çağırdım. Cengiz MİT'tendi. 'Burada ne işin var' dedim. Görevli olduğunu söyledi. Dolayısıyla Cengiz, davadan vareste tutuldu, yargılanmadı, hapis yatmadı."
Bu olaydan sonra, "kimlerin; aynı karede nasıl buluştuğunu" daha doğrusu "nasıl buluşturulduğunu" anlamak, hiç de zor olmasa gerek!.. Birçok "ideal hareket"in, bir süre sonra "nasıl dumura uğradığı"nın sebebini de!..
Sisi'lerin "çarşaf"a büründürüldüğü, Nurseli'lerin "Atatürkleştirildiği" bir Türkiye'de; "Genç Subaylar"ın da "Ergenekoncu" olmaları, hiç de sürpriz değildir!..
Burası Türkiye!.. Her an, her şey olabilir!..
İşleri-güçleri sulandırma!
"Ergenekon Terör Örgütü"ne yönelik operasyonlarda "gözaltına alınanlar" ve "tutuklananlar" konusunda da "işi sulandırmaya" ve "önemsizleştirmeye" çalışmışlardı... Meselâ, İlhan Selçuk'un, "Ergenekon'da ne işinin olduğunu" sormak yerine, onun "yaşlı ve hasta bir adam" olduğunu öne çıkarıp, "olayın aslı"nı gözlerden kaçırmaya çalışmışlardı...
Şimdi de aynısını yapıyorlar... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın; "Yalan yazan gazeteleri almayın, evinize sokmayın" çağrısını; tuttular, "Deniz Feneri dâvâsının misillemesi" olarak yorumladılar... Bununla da yetinmeyip; Erdoğan'ı, "gazetelere sansür ve ambargo uygulamak"la suçladılar!..
Oysa Erdoğan, "yalan yazan gazeteleri" hedef alıyor, "onları boykot edin" diyor!..
Bu çağrıyı "çarpıtma"nın ve "saptırma"nın, daha doğrusu "sulandırma"nın tek izahı vardır: "Biz yalan yazsak da bizi almaya devam edin!"
Şu işe bakın; hem "yalan" yazacaklar, hem de "baştacı" edilecekler!.. Nerede bu yoğurdun bolluğu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi