Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Bu Vatan Hizmet Bekler

Bu Vatan Hizmet Bekler

Suriye ne oldu? Irak, Mısır, Libya ne oldu? Yemen öyle ha keza. Filistin ne kadar zor durumda. Şehitlerimiz 20-25 kişi oldu. Küçük çocukları vuruyorlar. Kadınları yol ortasında vuruyorlar. Yahudi durmuyor!

“Çıkın Allah yolunda hizmet edin” dendiği zaman, “Ben evimi bırakamam. Ben anamdan, babamdan ayrılamam. Ben yeni evlendim, çocuğum var” denirse o zaman dünyaya meyletmek olur. Bu vatan, bu din hizmet bekler. Vazife yapmayanların durumu ahirette çok feci.

Medreselerde okunan Kur’anlar ve ilimler yani Allah için yapılan bütün salih ameller bir korumayla oluyor. Bir emniyet güvencesi olmasa hepsi darmadağın olur, gider. 

Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda cihada çıkın.’ denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız.” (Tevbe-38) buyruluyor. 

Tabi bu Kâinatın Efendisinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dönemindeki meşru cihatlardan bahsediyor. Bedir, Uhud, Hendek muharebesi gibi… 

Kâinatın Efendisinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizzat iştirak ettiği veya seriyyeler, müfrezeler gönderdiği cihatlar. “Allah yolunda çıkın emiri o zamandı. Şimdi bize ait değil” denemez çünkü Allah yolunda çıkış emri devam ediyor. Ama nereye çıkın? 

İşte ilim tahsiline gideceksen bu yol hareket ister. Evden çıkıp üstadının, hoca efendinin, seyyidin, şeyhin kimse onun yanına ders okumak için, ilim tahsili için gitmek harekettir. Sinan Erdem’e çağırmıştık sizi, “Hadi çıkın. Gelin çoluk, çocuk” demiştik. Mani oldu yapmadık ama hareketler devam ediyor. Veya vaaz etmeye çıkın, kahve kahve gezin. 

Veya yolda bir adam buldunuz, bir çay ısmarlayıp imandan dinden bahsedin mesela. Çıkın yani. Allah yolunda senin vazifen neyse “Harekete geçin” demek.

ASKERİN, POLİSİN TAYİNİ ÇIKIYOR

Ayetin devamında “Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az bir şeydir” (Tevbe-38) buyruluyor. “İşim kalmasın, çocuğu bırakamam, karımdan uzaklaşamam” diye dünyaya meylettiniz. Şimdi de askerin, polisin dolu tayinleri çıkıyor. 

Şark hizmeti çıkıyor, mecburi şeyler çıkıyor. Burada devletten maaş almak ayrı bir şey. Devletten maaş alsa bile Allah rızası için vatanı, milleti, namusu, bayrağı muhafaza ve müdafa niyetiyle ki bu kadar kılınan namazlar, bu kadar korunan namuslar, medreselerde okunan Kur’anlar ve ilimler yani Allah için yapılan bütün salih ameller bir korumayla oluyor. Bir emniyet güvencesi olmasa hepsi darmadağın olur, gider. 

YAHUDİ DURMUYOR

Suriye ne oldu? Irak, Mısır, Libya ne oldu? Yemen öyle ha keza. Filistin ne kadar zor durumda. Şehitlerimiz 20-25 kişi oldu. Küçük çocukları vuruyorlar. Kadınları yol ortasında vuruyorlar. Yahudi durmuyor! 

O zaman güvenliksiz olmaz. Bu güvenliği de kolluk kuvvetleri temin ediyor. Adam da gidiyor. Şimdi ona “Sen çık Allah yoluna” dediğinde ne zaman Allah yolu olur bu? 

O kişi vatanı muhafazaya, müdafaya ve bu vatan içinde Allah için ibadet edenlerin, hizmet yapanların tümünün güvenliğini sağlamak için niyet ettiği zaman olur. 

O zaman o ibadetlere ortak olur. “Çıkın Allah yolunda” dendiği zaman sen “Ben evimi bırakamam”, öbürü “Ben anamdan, babamdan ayrılamam” derse, başkası “Ben yeni evlendim, çocuğum var” derse o zaman dünyaya meyletmek olur. Bu vatan hizmet bekler. 

Din hizmet bekler. Allah için hocaların hizmeti başka: Vaaz, nasihat etmek. Kolluk kuvvetlerinin hizmeti başka: Asayişi temin etmek. Herkesin görevi var. 

DÜNYANIN HER YERİNDE SAHABE VAR

“Çıkın Allah yolunda hizmet edin dendiği zaman niye dünyaya meylettiniz?” Herkes “Ben çıkmam, ben gelmem, ben gitmem” diyerek evinde, ayağına gelsin isterse her şeyi böyle bir din dünyanın neresine yayılır? 

Tabi şimdi televizyon, internet vs. gibi şeylerle ulaşım araçları çoğaldı ama evvelce düşündüğünüz zaman bu İslamiyet Doğu Türkistan’a, ta Çin’in en uç köşesine kadar neyle gitti? Buhara’ya, Özbekistan’a neyle gitti? Hindistan’a neyle gitti? Hindistan’da sahabe var. Buhara’da sahabe var. 

Rusya’nın Kazan bölgesinde sahabe var. Bu kadar sahabe nasıl dağıldı dünyaya? Yüz binlerce kişi dağıldı. Her yere gidiyorsun sahabeden bir zat var. O zaman bunlar dünyaya meyletseydiler, “Biz Medine’de oturalım, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gömülelim. Zaten ilk Medine dirilecek. Efendimizin ilk sahabesiyiz biz. Onun yanında hemen cennete gideriz. 

Rahat hayatımız olur” deyip Medine’de ölebilirlerdi. Ama on bin sahabe Medine’de var, 100 bin sahabe dünyaya yayılmışsa o zaman siz nasıl “Hareket edemem, kıpırdayamam. Benim vaktim yok. Benim işim çok” dersiniz. O Medine’de olanlarında ölümleri orada vuku buldu. Yoksa hepsi dünya kadar cihada gittiler, geldiler. 

TUZUN HER ZAMAN KURU OLMAZ

“Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz?” buyruluyor. Varsa yoksa dünya. Dünya bize yeter! Adam bana “Tuzum kuru, tıkırım yerinde” diyor.

Ama bu böyle devam etmez. Tuzun her zaman kuru olmaz. Bir rutubet olur, nem olur, tuzun ıslanır. Tuzun yaşlanır, ondan sonra sallarsın sallarsın dökülmez. 

Yani evinde otururken bile tuzun sulanıyor, nemden. Onun için sen “Kenarda durayım da hiçbir işe karışmayayım” dersen kurtaramazsın. “Tıkırım yerinde. Benim tebliğe ihtiyacım yok. Niye vaaz edeyim? Niye vaaz dinleyeyim? Niye derse gideyim? Niye İslam’ı yaymakla uğraşayım? 

Ortalıkta sıkıntı, tehlike var” diyor. Yok öyle! Ahiret daha büyük tehlike. Vazife yapmayanların durumu ahirette çok feci. Onun için “Dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az bir şeydir” buyruluyor. 

ŞEYTANI DÜŞMAN EDİNİN

Elli dört farzdan on beşincisi “Şeytana düşmanlık”tır. Çünkü Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

 “Şeytan sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman edinin.” (Fâtır Sûresi:6)

Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

 “Her mâsiyet ânında ‘Estağfirullah’ ve ‘Eûzübillâhi mineşşeytânirracîm’ demeye devam ediniz. Her tâat ânında ise ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ demeye devam ediniz.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:18)

BURNUNU KALBİNİZE KOYAR

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) dan rivâyete göre Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

 “Şeytan burnunu insanın kalbi üzerine koyar, eğer o adam Allâh’ı zikrederse burnunu zikrullahtan döndürüp gider. Eğer o kimse Allâh’ı unutursa kalbini yutar.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:18) Yâni tesvîlâtı şeytâniyye ve hevây-i nefsânî ile o kalbi istîâb edip (kaplayıp) gaflet çukuruna düşürür.

Bir adam Hasen (Radıyallâhu Anh)a: “Yâ Ebâ Saîd! İblis uyur mu?” dediğinde tebessüm etti ve: “Eğer şeytan uyusa biz rahat bulurduk.” dedi.

BİRÇOK GÜNAHLAR SÜSLEDİM

Vehb ibni Münebbih (Rahimehullâh) demiştir ki: “Allâh’tan kork ve aşikârda şeytana sövme. Hâlbuki sen gizlide ona itaat etmektesin.”

 “Hasen-i Basrî (Rahimehullâh) dedi ki: 

“Bana eriştiğine göre; şeytan aleyhillane: ‘Ümmeti Muhammed için günahları süsledim, ama onlar istiğfar ile arkamı kırdılar. Artık onlar için birçok günahlar süsledim ki o günahlardan Allâh’a istiğfar eylemezler.  

O günahlar da ehvâ ve bidatlerdir. (Ehl-i Sünnet dışı inançlar ve davranışlardır.) Zîrâ onlar o günahları masiyet olarak görmezler ki istiğfâr etsinler’ dedi.” 

Hevây-i nefis: “Nefsin arzuları” 

demektir. Cemîsi (bu kelimenin çoğulu) “Ehvâ” gelir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi