Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Dursun Önkuzu’yu Anma ve Kafes

Dursun Önkuzu’yu Anma ve Kafes

Zile Ülkü Ocakları’nın düzenlediği Dursun Önkuzu etkinliğine katıldım.

Dursun Önkuzu, Ruhi Kılıçkıran, Yusuf İmamoğlu ve Süleyman Özmen gibi ilklerden… 1970 yılının Kasım ayının bir gününde yani okulların açılmasından bir ay kadar sonra Kafes filmindeki gibi ciğerlerine pompa basılarak, vücudunda sigara söndürülerek ve sonra üçüncü kattan aşağı atılarak şehit edildi.

“Önkuzu hey Önkuzu

Önde gider Önkuzu

Anası Dursun demiş 

Durmaz gider Önkuzu”

Pırıl pırıl bir Anadolu delikanlısının yüzü vardı Niyazi ağabeyin bu şiirinin üstündeki resimde bizim zamanımızda… Hiç unutmam…

Niye öldürüldüğünü hep merak ederdim halen de ederim.

Mehmet Sipahi’nin Kafes’te sorduğu soruyu hep sordum. “Ulen ne isterseniz okumaya gelmiş gariban bir Anadolu çocuğundan. Şu masum yüze bir bakın. Nasıl kıyarsınız ha?”

Kendini devrimci sanan on kadar gözü dönmüş câni kıydılar Önkuzu’ya…

Kafes işte bu 70’li yıllar gerçeğini kırk sene sonra sanata işledi.

Geç kaldık, evet; ama ‘yarın diye de bir şey yoktur.’ 

‘Vakit o kadar geçtir ki, çok erken sayabiliriz.”

Dursun Önkuzu’yu Anma Programı önce Ulu Cami’de okunan mevlid-i şerif’le başladı. Ardından öğle namazını müteakip mezarlığa gidildi.

Mezarlıklar benim yabancım değil. Sıklıkla ziyaret ettiğim bir mekân…

Bütün mezarlıklar…

Büyük Birlik adına Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığımda en ilginç bulunan projem; mezarlıkları şehirlerin göbeklerine yapma fikriydi…

“Tutup çeksem eteğinden

Haberin var mı öleceğinden…”

Ama Zile Mezarlığı’nın ayrı bir yeri var. 

Baldızım Sevim Hanım da burada meftun.

Onun kabriyle Önkuzu’nun kabri birbirlerine oldukça yakın.

Dursun Önkuzu’nun kabrinin yanında başka şehitlerimiz de var.

Allah bütün şehitlerimize bizi yakın kılsın.

Onların arkadaşlığına uzak eylemesin.

Onlar yüzlerini bizi görünce ekşitmesinler.

Zira biliyoruz ki; ölüler değildirler.

Limen yukteli fisebillahi envat. Bel ahyaün velakin la teşkürun…

Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Onlar diridirler. Fakat siz bilemezsiniz.

Öyle ya biz sadece onun bildirdiğiyle biliyoruz. Onlar ölü değilse ne o zaman?

Onlar mümkün ki bizi takip ediyorlar.

O halde onların arkadaşlığını kazanabilmenin yollarını yakalayabilmeliyiz.

Bu bilginin ışığında…

Dursun Önkuzu’nun mezarı başında Kadriye Bacı’yı gördüm. Dursun Önkuzu’nun kız kardeşini…

Ağabeyinin kabri başında Yasin-i Şerif okuyordu. Sonra tekbir sesleriyle ülkücüler geldiler.

Ülkü Ocakları Genel başkanı Olcay Kılavuz da başlarında…

Onlar da kabir başında duaya katıldılar ve Fatihalar gönderdiler.

Sonra Zile’nin Belediye Kültür Evi’nin sinema salonuna geçtik.

Orada da Dursun Önkuzu ve şehitler üzerine anma programına katıldık.

Olcay Bey güzel bir konuşma yaptı.

Ülkücülüğün sadece kurt işareti yapmak olmadığını, ağabeylerinin mücadele erlerinin haklı davalarını daha iyi idrak etmek ve onu yaşatmak için çok çalışmak demek olduğunu açıkladı.

Kafes filmi öncesinde Kadriye bacıyla bendeniz de birer konuşma yaptık.

Zile Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Sayar’a ve arkadaşlarına bu kadirşinaslığından ötürü şükranlarımı sunuyorum.

45 yıldır şehidine sahip çıkan Zile ve Zilelilere de…

Benim Turhal’da dört yılım geçti.

1967 ile 1970 arasında Turhal’da yaşadık.

Babam Şeker Şirketi’nde Muhaberat Şefi idi.

Turhal’dan Zile’ye bisikletlerle gidip gelmek çocukluğumuzun en eğlenceli hatıralarını barındırır.

Zile Kalesi Sezar’ın “Veni, Vidi, Vici” dediği yerdir.

Biz de çocukluğumuzda Turhal Kalesi’nde ordular kurar, savaştırır sonra bütün bu orduları sinemaya götürürdük.

Sinema benim icat ettiğim bir yerdi.

Sık sık tayin olduğumuz için şirketin yaptırdığı ambalaj sandıkları vardı büyük…

Bunlardan ikisini yan yana koyar ve etrafını Amerikan beziyle kapatırdık. Bir de beyaz perde yaptık mı tamam.

Sonra o eski oyuncak film makinalarından birine arkadan ışık verip o beyaz perdeye görüntüyü aktarır delikten de görüntüye uygun seslendirmeler yapardım. 

“Çek tabancanı kovboy…

Önce sen çek bakalım…”

Derken on dakika ara yazısı girer…

Bu on dakika arada herkes beş kuruşa hazırladığımız külahlardaki çekirdekleri yemek zorunda…

Sinema bu demek değildi elbette.

Şeker Şirketi’nin sinema salonuna güzel filmler de gelirdi.

On Emir mesela…

Hiç unutmam…

Bir de şehirde Lale Sineması mı ne vardı?

Kadınlar orada Fatma Girik’in filmlerini seyredip ağlarlardı.

Boş Beşik, çok gözyaşı döktürdü…

Zile’de Kafes özel bir gala ile izlendi.

Kafes, Önkuzu’nun şehadeti ile başlıyor.

Henüz vizyonda bazı yerlerde film. Fakat Zile adeta bir kapanış oldu.

İnşallah Kafes ilk olmaz ve daha güzelleri yapılır.

Sonra Fehmi Solak’ın aracıyla döndük Ankara’ya… Kadriye Bacımız ve sevgili kızı ile birlikte…

Bundan sonra Isparta Üniversitesi’nde, sonra Burdur Mehmet Akif Üniversitesi’nde, sonra Düzce’de ve Kayseri’de konuşacağız 12 Eylül’ü ve sanatını…

Kafes’in içindeki sekiz şifreyi çözdünüz mü diye sordum seyircilere…

Onlar da birincisinin ‘bekle’ mesajı olduğunu söylediler.

İkinci mesajın tabanca olduğunu bulanlar yok değildi. Kendisini öldürmek için kurgulanan mahallelinin eline verilen tabanca… Zira ‘eller silah değil kalem tutmalı’ diyen bir irade, elbette ki katil namzedine tabancasını verir. Neye yarayacaktır ki artık?..

Üçüncü mesajın ‘eskici’ diye bir haykırış olduğunu söyleyen de oldu.

12 Eylül sonrasıdır ve artık eski dava yerine kapkaççı elinden ölümler söz konusudur. Kim kime dum dumadır. 12 Eylül’ü yapanların arzuladığı Türkiye gerçekleşmiştir. Eskiye rağbet başlayacaktır. Eskici, ‘eskici’ diye bağırmaktadır.

Beş şifreyi de bir başka yazıda ele alalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi