Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Tasavvuf Nedir? Ne Değildir?

Tasavvuf Nedir? Ne Değildir?

1- Tasavvuf ruhun merkezi olan kalbi saflaştırmak, sâfileştirmektir. Kalb, Aziz Allah’a muhabbet için halk edilmiştir. Muhabbetullah ancak saflaşmış, mâsivâdan temizlenmiş kalplere yerleşir. Allah’ı, Resûlullah’ı (aleyhisselam) ne kadar çok kalben seversek o kadar çok dinin emirlerine ittiba ederiz.

2- Her insanda nefs mevcuttur. Yûsuf / 53’te buyrulduğu üzere “nefs daima kötülüğü emreder.” Nefs belâsından felaha ermek yani nefsin tezkiyesi, temizlenmesi zaruridir. Bunun da yolu “zikrullah”dır ki, A’lâ / 14-15’te alenî olarak bildirilmiştir: “Muhakkak iflah olur nefsini tezkiye eden, Allah’ı zikreden ve o namazı kılanlar.”

3- Her işin bir usulü vardır. Vâsıl olmak isteyen usule riayet etmelidir. Kalbin saflaşmasının, tasfiyesinin, nefsin temizlenmesinin, tezkiyesinin usulü de bu işi en güzeliyle beceren, hiçbir dünyevî menfaat kaygısında olmayan, insanları Allah’a, Kitabullah’a, Resûlullah’a (aleyhisselam) tâbi olmaya çağıran hakikî İslâm âlimleridir.

4- Bu İslâm âlimleri kâmil yani kemale ermiş, mükemmil yani kemale erdiren mürşidlerdir. Mürşid irşad eden, rüşde erdiren mânâsındadır. Tâlibe zikir telkinini yapanlar dahi bu Mürşidlerdir.

5- Ahmed Yesevîler, Bahaeddin Buharîler, Mevlânâ Halidler, Şemseddin Sivasîler, Aziz Mahmudlar, Edebaliler, Arvasîler, Ak Şemseddinler… ve daha binlercesi bu “sonsuzluk kervanı”ndaki mürşidlerdir. İslâm bu mürşidler vesilesiyle bugünlere kadar bozulmadan, en has hâliyle gelebilmiştir.

6- Hakiki olanın sahtesi de olur. Ol sebepten tarih boyunca ve günümüzde de bu işin ticaretini, siyasetini yapan sahtekârlar türemiştir. Bâtıl, hakka halel getirmez. Zulumat ne kadar karanlık olursa olsun hakikat nurunu söndüremez.

7- Tasavvuf abdiyetini, kulluğunu izhar etme san’atıdır. Tasavvuf ehli nefsini bilir, tanır, ona göre kendini murakabe altına alır, denetler. Zafiyetlerinden kurtulmaya, iyi hasletlerini daha da güzelleştirmeye çalışır.

8- Tasavvuf ehli nefsini bildikçe hiçliğini idrak eder. İnsanoğlunun bir nutfeden halk edildiğini, koca kâinatta bir nokta bile arz etmediğini bilir. Bütün bunlar tasavvuf ehlini Rabbini bilmeye, Allah’ın azamet-i kibriyasını düşünmeye sevk eder.

9- Tasavvuf yolunun salikleri kendi iç âlemleriyle meşguldurlar. Onlar kendilerini, yaşadıkları hayat ile şahsiyetlerini ispatlayarak vefat etmiş insanların manevî mertebelerini tasdik, tespit ve tayin makamı olarak görmezler. Çünkü onlar hududlarını bilirler.

10- Türkistan’ın Buhara vilayetinden Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin şu sözü tasavvufun esas düstûrlarındandır: “Bir sâlik, hakîkat yolunda kendi nefsini Fir'avn'ın nefsiyle mukâyese etmeli ve kendi nefsini onun nefsinden yüz bin defâ daha aşağı görmeli. Eğer böyle olmazsa, o sâlik, hakîkat yolunun ehli olamaz. O yolda yokluk, nefsi temizlemek kolay değildir. Fakat bu, yolda maksada ulaşmak için bir ip ucudur. İşte ben de bunun için, nefsimi varlıkların her tabakasına nisbet edip, bu yolda yürüdüm. Nefsimi kâinâttaki her şey ile karşılaştırdım. Hakîkatte her şeyi, her varlığı, her mahlûku daha üstün ve daha hoş gördüm. O hâle geldi ki, nefsim ile varlıklardan herhangi biri arasında kıyâs yaparak düşündüm. Kendimi aşağı ve âciz gördüm. Bu, benim içimdeki her türlü kir ve pası temizledi.”

11- Tasavvufta Mürşidi, yaşlı, sevimli dede olarak görmek doğru değildir. O, Allah yoluna kendini adamış, hâdim-i Kur’ân, hâdim-i vatan, Müslümanların iki cihan saadetine vesile olmak gayesindeki bir kudsîdir.

12- Tasavvuf ehli zahir-bâtın muvazenesini tesis etmiştir. Mutasavvıflar zahirî ilimleri de Allah’ın bir ilmi bilip, garbı uyandırıp aydınlatan İslâm âlimleri gibi hem zahirî hem manevî ilimlere istiab etmeye gayret ederler.

13- Fıkıhsız tasavvuf olmaz. Mezhep imamlarımız dahi tasavvuf ehl-i şahsiyetlerdir. İmam- Şâfi (rahmetullahi aleyh) şu sözü ibretâmizdir: “Hem fâkih, hem sûfi ol, sakın birisiyle yetinme / Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme / Sade fâkihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı / Öbürü de câhil kalır, nasıl yapar ıslahı?”  İmâm-ı Mâlik’in (rahmetullahi aleyh) şu kelamı da ikaz niteliğindedir: “Kim tasavvufun öğrettiği ahlâk ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıhla yetinir, ahlâk ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse büyük günahları işler, fâsık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse hakikî bir Müslüman olur.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmed Gürkan Arşivi