D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

İtle Çuvala Girmek, Yahut Siyonistle Anlaşmak!

İtle Çuvala Girmek, Yahut Siyonistle Anlaşmak!

İlk basılı atalar sözü kitabımız Durub-ı Emsal-i Osmaniye, Tanzimat devri edibimiz Şinasî tarafından derlenmiş. Osmanlı’nın atalar sözü hazinesinden süzülmüş hayli hikmetli söz bu kitapta yer alıyor. 

“Köpekle çuvala girilmez” ve “Köpekle harara girilmez” bunlar arasında. “Tabii köpekle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak yeğdir” de var. Bizim oralarda “itle harara girilmez denilir”, yeni nesiller “harar”ı bilmez. “Büyük dokuma çuval” demektir. 

İngiliz siyasetinde Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve İsrail Devleti’nin oluşturulması birbirini izleyen süreçlerdi. Osmanlı yıkılmazsa, İslâm coğrafyasına nüfuz edilemezdi, bahusus Filistin’e Yahudilerin yerleşmesi mümkün olmazdı. 2. Abdülhamid Han, Filistin’e Yahudi göçünü hayatî bir mesele olarak gördü ve reddetti. Ona muarız İttihatçılar da bu siyaseti değiştiremediler. 

Peki sonra ne oldu?

Yüz yıl önce İngilizler Filistin bölgesini kontrolleri altına aldıktan sonra, Balfur Deklarasyonu yayınlandı, Yahudi göçü hız kazandı. Osmanlı’nın bu topraklardaki hukukunun iptalini tanıyan Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan gereği kurulması ikinci merhale idi. Türkiye’nin sınırları dışındaki bir alanla ilgili bir tavrı sözkonusu olamazdı. Antakya-İskenderun gibi misak-ı millî sınırları içinde olan bölge ile ilgili bir tavır ortaya konulması ancak Avrupa’da Hitler’in yükselişi ile mümkün oldu. Fransa, Alman tehdidi karşısında gerilemek zorunda kaldı.  Türkiye Lozan’da dikte edilen siyasete sıkı sıkıya bağlı kaldı, bu yüzden İsrail Devleti’nin kuruluşuna değil itiraz etmek, ilk tanıyan ülkeler arasında yer aldı. Daha doğrusu İsrail’i tanıyan ilk Müslüman nüfus çoğunluklu devlet oldu. Bu Lozan Türkiye’si için bir zaruretti. Bölgede her statü değişikliği tarihi hatırlatıyordu. Türkiye böyle bir adım atmasa idi, bölge halkının bir ümid noktası olabilirdi. Bu ihtimal İsrail hemen tanınarak ortadan kaldırılmış oldu.  İngiliz siyaseti, İslâm coğrafyasının merkezinde bir çıban başı olan İsrail’in Müslüman ülkelerden göreceği tepkiyi böylece hafiflettikten başka, her zaman Türkiye-İsrail ilişkilerini önceledi. ABD’nin dünya hakimiyeti döneminde de durum değişmedi. 

Türkiye-İsrail ilişkilerinin 1970’li yıllarda kamuoyu baskısı ile görünüşte sarsılması sonucu değiştirmedi. 28 Şubat müdahalesinin fovori ülkesi İsrail idi. Belki de bu 28 Şubat’ın arka plan destekçisi olmanın bir sonucu idi. 28 Şubat dönemini siyaseten sonlandıran AK Parti iktidarı İsrail’le ilişkileri kesmek gibi bir tavır içinde olamazdı; reel politik bunu gerektirirdi. İsrail vardı, eğer onu yok edemiyorsak, onunla bir şekilde ilişkilerimiz olacaktı.  Mavi Marmara olayı, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerine sınır çekmesine fırsat verdi. Bunun Türkiye’ye İslâm dünyasında psikolojik üstünlük sağladığı şüphesizdir. Fakat hiçbir uluslararası ihtilaf, kesin tavır takınarak sürdürülemez. Ne dostluklar sürekli sürdürülebilir, ne de düşmanlıklar.  Şimdi öyle bir noktadayız ki, İsrail’le iyi ilişkilere dönülüyor. Böyle bir el sıkışma herhangi bir başka ülke ile olsa idi, tereddütsüz desteğimizi alırdı. İsrail’le ilişkilerin sürdürülebilirliğini bu iktidar daha önce, hem de zor şartlar altında denedi. Hatta İsrail’in komşularıyla, bahusus Suriye ile ilişkilerini normalleştirme Türkiye üzerinden sürdürülmek istendi. Türkiye bu rolü ister istemez kabullendi. Fakat, siyonist devletle ilişkilerin sürdürülemeyeceği bir çok örnekle görüldü. Sözünü tutmak gibi bir alışkanlığa sahip olmayan Siyonist devlet, hem masada görünüyor, hem de her türlü ahlâksız saldırıdan, devlet teröründen vazgeçmiyordu.  Bu yüzden siyonist devletle ilişkileri itle harara girmeye benzetiyoruz! Bu kadar dar bir alanda Türkiye’nin tepkileri dünya sisteminde yankı bulamazken, İsrail’in en olumsuz fiillerinin bile tasvipçileri olacaktır. Bu, sahaya mağlubiyeti peşin kabul ederek çıkmaya benzer.

  Peki, İsrail’le hiç bir şekilde normalleşmemeli mi? 

İsrail normal bir devlet olursa, daha önce Birleşmiş Milletler tarafından çizilen sınırlara dönmeyi gerçek siyaseti yaparsa, Filistin halkı üzerinde terörist baskıları kaldırırsa ve en önemlisi Filistin Devleti’ni tanırsa düşünülebilir. İsrail’in bunu yapmayacağını, Filistin halkına kanlı saldırılara devam edeceğini, mevcut sınırlarını genişletmek için yerleşimcilerini sahaya süreceğini en iyi hariciyemiz biliyor. Bu “bile bile lâdes”ten öteye geçmez. 



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi