Taksimetre

Taksimetre

Yaşlanmanın, lafa “şimdi siz hatırlamazsınız” diye epeyce yukardan ve ukalaca bir tonla başlama şansı vermesi gibi sıkıcı avantajları da oluyor.


Şimdi siz hatırlamazsınız ama eskiden taksilerde “taksimetre” denen aletten bulunmazdı.


Eski model bir taksiyi çevirir, uzun uzun pazarlık eder, sonra anlaşabilirseniz binip istediğiniz yere giderdiniz.


Birkaç defa taksimetre konusu gündeme gelmişti.


Her seferinde de taksi şoförleri şiddetle karşı çıkarak itiraz etmişlerdi.


Taksimetrenin kazançlarını azaltacağını düşünüyorlardı.


Sonunda biri kesin bir karar verdi ve taksilere o alet takıldı.


Taksi müşterisinin sayısında patlama yaşandı.


Çünkü insanlar “kazıklanacaklarından” korkmadan taksiye biniyorlardı.


Bu güven de taksiyi tercih edenlerin sayısını artırmıştı.


Şoförler çok şaşırmışlardı bu sonuca.


Size çok basit gözükecek olan bu örnek bana “ömrümüzün hikâyesi” gibi gelir.


Ben bu ülkede o kadar çok değişime o kadar saçma sapan nedenlerle karşı çıkıldığını gördüm ki...


Öyle uzun ve anlamsız tartışmalar yaşandı ki...


Her seferinde çok zaman kaybettik.


Her seferinde de insanlar değişimlerden memnun kaldı.


Otoyollar, insanların ceplerinde döviz taşıma özgürlüğü, özel televizyonlar, cep telefonları, hep bu direnişlerle çarpışarak hayatımıza girdi.


Şimdi bunları tartışan kimse var mı?


Olduğunu pek sanmam.


Belki hâlâ geçen yüzyılda kalmış birkaç kişi çıkar bunları tartışan ama onları da kimse ciddiye almaz.


Şimdi de aynı çatışmaları devletin yapısının değişmesi için yaşıyoruz.


“Devletin bu yapısını değiştirirsek batacağımızı, bölüneceğimizi, şeriatla idare edileceğimizi” söyleyenler var.


Taksimetreye itiraz eden o eski şoförleri gibiler.


Devletin bugünkü disiplinsiz ve ciddiyetsiz işleyişini düzeltir, daha uygar bir hale getirirsek “batacağımızı” sanıyorlar.


Görüşlerini savunurken söyledikleri de şu:


“Bizim çok özel bir durumumuz var.”


“Türkiye’nin kendine ait koşulları bulunuyor.”


En sevdiğim cümlelerden biridir bu.


“Nedir Türkiye’nin özel koşulları?”


Efendim, Güneydoğu’da Kürtler yaşıyormuş.


Yeryüzünde tek bir ırkın yaşadığı kaç ülke var?


Belki Okyanusya’da bir iki adacık vardır böyle.


Kürtler silahlı örgüt kurmuş.


Eğer değişmemek için bu bir nedense, İngiltere ile İspanya’nın sittin sene aynı kalması gerekirdi.


Şeriat isteyen Müslümanlar bulunuyormuş.


İtalya’da Vatikan var.


Bir din devleti Vatikan.


İsrail’e gidin de sokaklarda siyah elbiseleriyle dolaşan “köktendinci” Yahudileri görün.


Bizimkilerin itirazlarını ciddiye alırsanız yeryüzündeki hiçbir ülkenin hiçbir değişiklik yapmaması gerekirdi.


Bu itirazların hiçbir ciddiyeti yok.


Bir işe de yaramayacak.


Bu ülke de değişecek sonunda.


Ucundan kıyısından değişiyor da zaten.


Avrupa Birliği’ne aday olmamız değişimin ciddiyetini daha da artırdı.


Hükümet istediği kadar ayak diresin, kaçınılmaz olarak o değişiklikleri yapacak.


O yapmazsa başkası yapacak.


Zaten değişimler başladı bile.


Sayısını unuttuğum kadar “uyum yasası” geçti.


Şimdi devletin yapısını değiştirecek yeni bir hamle geliyormuş.


Devlet şeffaflaşacakmış.


Eh, zamanıdır bence.


Kendi halkından bu kadar çok saklanan bir devlete artık pek sık rastlanmıyor çünkü.


Bu ülkede hâlâ devletle halk arasında bir “demir perde” duruyor.


Halk, o perdenin ardında neler olup bittiğini hiç bilemiyor.


Bütün o çeteler, suikastlar, cinayetler, kışkırtmalar o perdenin arkasına gizlenen devletin “derinliğinden” çıkıyor ortaya.


O “perde” kalktığında göreceksiniz ki melanet azalacak bu memlekette.


Devlet ve “taraftarları” hep halktan kuşkulanıyorlar, halkın bölücü, şeriatçı, akılsız olduğunu söyleyip duruyorlar.


Ama bana sorarsanız asıl kuşku duyulacak olan, bir perdenin ardına saklanan devlettir.


Bu devlet değiştiğinde ülkeye nasıl bir ferahlık geldiğini göreceksiniz.


Bir hafiflik ve rahatlık hissedecek bütün insanlar.


Hayatın bereketi artacak.


Ama o zamana kadar biz, taksimetre tartışması yapar gibi, ömrümüzü böyle saçma sapan, hiçbir çağdaş ülkede yazılamayacak yazılar yazarak geçireceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi