Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Ülkenin her köşesini yaşanır hale getirmek

Ülkenin her köşesini yaşanır hale getirmek

İlkokul yıllarımda ülkemiz nüfusunun büyük bölümü kırsal kesimde yaşardı. Bu durum geri kalmışlık ifadesi olarak takdim edilir, gelişmiş ülkelerde bunun aksi, yani nüfusunun çoğunluğunun şehirlerde yaşadığı ileri sürülürdü. Kısacası, gelişmek için şehirleşme teşvik edilirdi. Bir ön hazırlık olmadan insanların kırsal alanlardan şehirlere çağrılması kısa zamanda çeşitli sıkıntıları gündeme getirdi. Bunun en açık örneği, şehirlerin çevresi düzensiz yapılarla doldu. Yatağını sırtına alıp soluğu şehirde alan insanlar şehrin çevresindeki  sahipli-sahipsiz boş alanları adeta işgal etti, siyasiler de buna göz yumdu. Bir gecede binalar dikerek sabah aydınlanmadan içine yerleştiler. Buna kimileri gecekondular dedi, kimileri varoş adını taktı. Sonuçta şehirlerin etrafındaki geniş tarım alanlarının önemli bir kısmı yapılamaya açıldı. Artık şehirler üst üste yığılmış binalardan dolayı nefes alamaz hale geldi. Bugün televizyonlarda yayınlanan kamu spotlarında tarım alanlarının yapılaşmasına izin verilmeyeceği söyleniyor olsa da sadece Ankara’ya baktığımızda bile bununda laftan ibaret kaldığı görülüyor. Çünkü kırsal alandan şehirlere göç tüm hızıyla sürüyor. Bu defa gecekondu yapılmıyor, tarım alanları yapılaşmadan kurtarılamıyor.
 
Öte yandan tarım alanları bir yandan miras yoluyla ufak parçalara ayrılırken, kırsal kesimden şehirlere göç sebebiyle kullanılmaz hale geldi. Bu arada, zamanında ve yeteri kadar tartıma destek verilmediği için toprağını terk etmemiş olanlar da tarımdan karınlarını doyuramaz hale geldi. Çünkü üreticiden bir liraya alınan ürün şehirler çarşı pazarda 8-10 liraya satılıyor. Üretici de, tüketici de perişan. Sonuç olarak bir tarım ülkesi olmamıza rağmen düne kadar kendi ürettiğimiz tarım ürünlerini dışarıdan alır hale geldik. Bunun yanında birtakım dış telkinler sebebiyle bazı tarım ürünlerinin ekimini ya yasakladık ya da sınırlandırma getirdik. Söz gelimi tütün ekimini bıraktık, artık ABD tütünü kullanılıyor. Tütün ekimi terk edilince ülkemizde tütün kullanımı bitmiş ya da bitme noktasına gelmiş olsa itiraz etme hakkımız zayıflar ama maalesef tüm sigara karşıtı kampanyalara rağmen bu alanda ciddi bir mesafe alınabilmiş değil. Resmi açıklamalara göre sigara yasağı uygulamasında başlarda ciddi bir azalma olmuşken, giderek sigara içenlerin oranı eski seviyesine yükselmeye başlamış durumda. Bunun yanında pancar ekim alanlarına kota uygulanmaya başlanmış, ortaya çıkan şeker açığı da Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) ile karşılanır olmuştur. Bu arada afyon ekim alanlarına getirilen sınırlandırma da işin başka bir boyutunu oluşturuyor. Bir bakıma alınan kararlar sebebiyle ABD ve AB ülkelerinin çiftçisine destek çıkmış oluyoruz.
 
İnsanımız kırsal alandan şehirlere geçmesin, doğdukları yerlerde hayatlarını tamamlasınlar diyor değilim. Ancak ülkenin her köşesi yaşanır hale getirilmiş olsaydı sanıyorum bugün şehirlerde bunalmış olan insanlar böylesine yerlerini yurtlarını geri dönülemeyecek şekilde terk etmez, ilişkilerini zayıflatmazlardı. Kırsal kesimden şehirlere göçen ilk nesil memleketi ile ilgisini zayıflatınca ikinci nesil daha da zayıflatmış, üçüncü nesil ise köyünü tanımaz hale geldi. Artık insanlar ömürlerinin son deminde olsun memleketine gitmiyor/gidemiyor. İşin başında gelişmişliğin adı şehirleşme olarak konmasa, gelişen şartlara göre imkânlar yurdun her köşesini yaşanır hale getirmeye yöneltilmiş olsaydı sanıyorum daha doğru yapılmış olurdu. Bu ülkeyi yönetenler işin farkındalar mı biliyorum ama artık şehirli insan yaşadığı alanlarda nefes alamaz hale geldi. Atalarının geldiği topraklara da gidemiyor, gitse bile oralarda şehirdeki imkânı bulamıyor. Bu işin tek istisnası büyük şehirlere yakın köy ve ilçeler. Sözgelimi Ankara’nın yakın ilçelerinden merkeze göç etmiş olanların içinde memleketleri ile ilişiğini kesmemiş, köylerine gittiklerinde kapısını açıp girecekleri bir eve sahip olanlar hafta sonlarını iple çekiyorlar. Böylece hem şehrin imkânlarından yararlanıyor hem de köylerinin sükunetinden yaralanıyorlar. Meseleye bu açıdan baktığımızda İstanbul nüfusunu 25-30 milyonlara çıkartacak olan yatırımların yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Ülkenin her köşesinde yaşayanların modern imkânlardan yararlanmasının sağlanması önem kazanıyor. Her gün artan İstanbul nüfusunun trafik çilesini ne kadar metro ya da Marmararay yaparsanız yapın hafifletemezsiniz, İstanbulluları her gün yollarda saatlerce sürünmekten kurtaramazsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi