Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

Şiirin karısındaki acıma hissi veren salaklık

Şiirin karısındaki acıma hissi veren salaklık

Bir şeyi anlatırsın. O şeyin içinde ne varsa, onlara isimler takarsın. Bu, Allah’ın Adem Aleyhisselam’a isimleri öğretmesiyle irtibatı olan bir kabiliyettir. O şeye ait isimleri telaffuz ederek anlatırsın.

Güzel. Her şeyin ismi var. Fiillerin de, sıfatların da, zarfların da, edatların da ismi var ve dil böyle oluyor.

Fakat anlatacağın şey, o isimlerle anlatılmıyor. Çok özgün.

Seri olarak imal edilmiş, herkesin kullanımına açık kelimeler, senin tecrübe ettiğin şeyi anlatmak için yeterli olmuyor.

Tecrübe, senin ruhunda, tanımlanamaz ve gözle görmediğin, ruhunla gördüğün resimler halinde vücut buluyor.

Vücut dedim. Ama bu, cismani bir varlık değil.

Bir hissin rengini, renk kataloğundan bulabilir misin?

Fakat hatırlayın. Sezai Karakoç, Mona Roza’daki...

“Bir soğuk, bir garip bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı”

Mısralarında, ‘sızı’nın rengini söyledi.

‘Mavi.’

Bu, şairin, kendine has ve alelade dille tasvir edilemeyen tecrübesini, başka bir anlam düzleminde, idraki şiirin diline açık olanların nüfuz edebilecekleri şekilde ifade etmesidir.

Şairin tecrübesine ne kadar yakınsak, o kadar anlarız.

‘Mantık’tan ayrı bir şeydir bu. Fakat ‘mantıksız’ değildir. Kendi mantığını kendisi kurar.

O düzleme yükseldiğinizde mükemmeldir.

Bir alt basamaktaysanız kötü durumdasınız.

‘Sızının rengi mi olur?’ sorusunu sorabilirsiniz.

Siz şiire kapalısınız, şiir de size kapalı.

“Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”

Bu soru doğru bir sorudur.

‘Mutluluk’ diye bir şey. Bunu ‘tecrübe’ etmişsin ve resmini yapacaksın.

Senin ruhunda tulu eden veya husule gelen ‘hal’in şeklini tuval üzerine çıkartmak.
Böyle bir şeyi başarabilmek için resmin dilini kullanırsın. (Gerçi Abidin Dino yapmadı bunu. Yerine, neden yapmadığını anlatmaya çabaladığı, içinde bir sürü mutluluk kareleri olan bir şiir yazdı.)

Mutluluğun şiiri de öyle.

Şiirin diliyle söylersin. Sözü, idrakin bir üst basamağına çıkarak, kelimeleri tabir caizse çıldırtarak.

Yalnızlık mesela...

İnsanın ıssız bir adadayken de, kalabalığın içindeyken de tecrübe edebileceği, fakat rengini, tadını, kokusunu, hatta şeklini tarif edemeyeceğimiz bir hal.

‘Çok yalnızım’ diyerek anlatabilirsin. Bu, asgari bir anlatım olur.

Bakın, şiirimizin sultanı Fuzuli, kendi yalnızlık tecrübesini neyle anlatıyor:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı

Dünyada yalnızlığı bu kadar duru fakat bu kadar da kesif hissettiren başka bir şiir var mıdır bilmiyorum.

Sen, ne kadar tattıysan yalnızlığı, idrakini  o ‘hal’e ne kadar yaklaştırabildiysen, Fuzuli’nin beytinden nasibini o kadar alırsın.

Hislerin insanın ruhunda vücut bulan ‘hal’lerin anlatımı konusunda, Üstad Necip Fazıl’ın Çile şiiri çok zengin, güçlü bir örnektir.

Sürekli tablolar çizer Üstad, Çile’de.

Çile’nin eski baskılarından birinin kapağında mavili, sarılı, biraz rastgele çizilmiş hissi veren bir desen vardı. Sanki biraz boya serpmişsin.

O kapağa bakarak, acaba ‘Çile’deki göğün devrilmesiyle alakası var mıdır diye düşünmüşümdür.

Her halde yoktu alakası.

Ama öyle şekilsiz, gayrı muayyen bir haldi muhtemelen Üstad’ın kendi hayatında tecrübe ettiği.

Üstad, Çile’de, hususi bir lisanla o tecrübesini tarif eden enstantaneleri resmediyordu.

Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam

Gök devrildi, künde üstüne künde.

Veya...

Büyücü büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman nedir inimde?

Camdan keskin kıldan ince kılıcın

Bir zehirli kıymık gibi beynimde.

Üstad’ın kendi ‘çile’si hakkında fikir vermek için kullandığı lisan budur.

Söyledikleri gerçektir. Fakat ancak şiirin sağladığı idrak seviyesinde idrak edebileceğimiz bir gerçek.

Şiirin açtığı anlam kapısından dışarı çıktığınızda, o şiirin karşısında salak durumuna düşersiniz.

Doğrusu ben bu tür salaklığa öfkelenemiyorum.

Şefkat, merhamet, biraz da acıma... Bunları hissediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Ziya Cömert Arşivi