Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Dedikodunun sıradanlaşması

Dedikodunun sıradanlaşması

Kadın eşini kapıda uğurladıktan sonra çocuğu ile birlikte kahvaltı masasına geçiyor. Televizyonun düğmesine basıyor ve bütün dikkatini rutin olarak izlediği magazin programına veriyor. Kadın çocuğun varlığını unutuyor, onun sorduğu soruları duymuyor, kadın bütün benliği ile ekrana kilitleniyor. Hangi şarkıcı hangi kişi ile kaçamak yapmış, hangi dizi oyuncusu diğeri hakkında neler söylemiş, iki futbolcu arasında geçen söz düellosunun nedeni neymiş… Çocuk sesini duyurmak için son çare olarak annenin eteğini hızla çekiyor ve “dedikodu dinlemek dedikodu yapmak gibidir dememiş miydin anne?” Diyor… Anne olduğu yerde duraksıyor sonra çocuğun yüzüne öfke ile bakıyor ve cevap veriyor: Ama bu insanlar halka mal olmuş meşhur kişiler…
Çocuk başını eğiyor ve annenin düşünceleri ile davranışları arasındaki çelişkiyi anlamaya çalışıyor. Çocuğun zihni allak bullak oluyor. Sıradan insanlar için kabul edilmeyen bir şeyin meşhur kişiler için doğal karşılanmasına bir anlam veremiyor. Çocuk işin içinden çıkamayınca annenin yanına oturuyor ve programı seyretmeye başlıyor. 
 
Son yıllarda revaçta olan magazin programları ne yazık ki, hanımların meraklarını celb ederek dedikoduyu sıradanlaştırıyor. Haftanın bir gününde camiye gidip bir hoca efendinin sohbetini dinleyen hanım kardeşlerimiz, dedikodunun haram olduğunu her fırsatta dile getirirken, ekranlara kilitlenip bütünüyle gıybet ve dedikodu kokan bu programları izlemekten geri kalmıyorlar. 
 
Dedikoduyu bir alışkanlık haline getiren kişi, karşı tarafın kusurları üzerinden yola çıkarak kendini daha yüksek bir konumda değerlendirmeye çalışıyor. O yüzden kendi kusurlarını görüp, hatalarını iyileştirme imkânı bulamıyor.
Kişinin duygu ve düşüncelerini karşı tarafa rahatça ifade edememesi dedikoduya davetiye çıkarıyor. Kişilerarası ilişkilerde karşı tarafa büyük değer atfeden insanlarımız ne yazık ki gözden düşme ya da karşı tarafı kaybetme endişesi ile duygularını gizleme ve kendilerini geri çekme eğiliminde oluyorlar. Bu durum dedikoduyu tetikleyebiliyor. Nitekim çevrenizde “beni çok kırdı, şu davranışından çok rahatsızlık duydum o yüzden dedikodusunu yapıyorum” diyen kimselerle mutlaka karşılaşmışsınızdır. Bu kişilere “rahatsızlık duyduğun şeyi, şahsın bizzat kendisine neden ifade etmedin” dediğinizde ise “ya kırılırsa, ya beni yanlış anlarsa” diyor ve bu konudaki endişelerini ortaya koyuyorlar. 
 
Toplumumuzda ne yazık ki çocuklara duygularını ifade etme hakkı tanınmaz, çocuk ne zaman bir düşüncesini ifade etmek istese “sus, sen konuşma” denir. Çocuk duygularını gizli tutmayı ve maskelerle dolaşmayı aile içi ilişkiler vasıtasıyla öğrenir. Onun bu alışkanlığı ileriki yaşamında da devam eder. Artık erişkin bir ferttir ve insanlarla ilişkilerinde birbirinden farklı maskeler takmaktadır. 
 
Dedikodunun önlenebilmesi için öncelikle insanlarımızın, duygu ve düşüncelerini karşı tarafa rahatça ifade edebilmeleri ve dedikoduyu bir rahatlama aracı olarak görmekten vazgeçmeleri gerekir. Bunun için çocuklarımıza erken yaşlarda duygu ve düşüncelerini uygun bir üslupla ifade etme haklarının olduğunu belirtmek zorundayız. Dedikoduyu bir kamuflaj aracı olarak gören kişiler ise bu durumun hatalarını görme noktasında önlerini tıkadığını bilmek zorundalar. 
 
Bilinmelidir ki, dedikodu sadece kişinin karşı tarafın kusurlarıyla meşgul olması değildir, aynı zamanda bir iletişim sorunudur. Dedikoduyu sıradanlaştıran kişiler karşı tarafla sağlıklı iletişim kuramıyor ve yalnızlığa duçar oluyor, bu bir gerçek!
 
BİR SÖZ
 
Bir adam bir âlime geldi ve filanca kişi senin hakkında konuştu dedi. Âlim sen üç cinayet işledin dedi: Kardeşimle benim aramı bozdun, boş kalbimi meşgul ettin, kendini benim gözümde düşürdün…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi