Halkımızın kalbine düşüyor bu ateş..

Halkımızın kalbine düşüyor bu ateş..

İntertnet sitelerinde Kürtlere hakaret dolu bir metin geziyordu.. Hem de Posta gazetesi Ankara temsilcisi Hakan Çelik'in imzasıyla.

Hakan Çelik metnin kendisine ait olmadığını uyarısında bulundu.

Gizli bir el “Türk-Kürt kardeşliği”ni bozmak için şeytanca çaba gösteriyor..

Ama başaramayacak.

PKK'yı Kürtlerle özdeşleştirenler tehlikeli sularda geziyorlar.

Kürtlerin ezici çoğunluğu bu ülkede Türk kardeşleriyle birlikte yaşamak istiyor.

“Birlikte yaşama” iradesini kırmaya çalışanlar bu gerçeğe tosluyorlar.

Alın size taze bir örnek daha..

Recep Dorak..

Aktütün/Bayraktepe sınır jandarma karakoluna gerçekleştirilen saldırıda öldürülen PKK'lılardan biri.

Yasin Dorak..

1992'de PKK'lılarla çıkan bir çatışmada toprağa düşmüş bir asker..

Recep Dorak ve Yasin Dorak amca çocuklarıymış.

Aynı ailenin bir ferdi PKK'lı, diğeri değil.

Biri eline silahı alıp dağa çıkmış ölmüş.

Öbürü dağa çıkanlarla çarpışırken toprağa düşmüş.

Hiç kimse bu gerçeği görmezden gelmesin.

* * *

Bir başka sinsi tehlike daha kol geziyor ortalıkta..

Toprağa düşen asker olduğunda “nerede istihbarat” diyenler askeri suçlamış oluyorlar.

Toprağa düşen polis olduğunda “nerede istihbarat” diyenler de polisi ve MİT'i suçlamış oluyorlar..

“Sen öyle dersen, ben de böyle derim arkadaş”..

Çirkin, yakışıksız ve son derece tehlikeli işler bunlar..

Ne asker vurulduğunda “nerede istihbarat” diyenler asker düşmanı, ne de polis vurulduğunda “nerede istihbarat” diyenler polis düşmanı..

Ne oluyoruz?

Hepsi de bu memleketin çocukları değil mi?

Ne yani, ortada bir kusur, bir ihmal, bir eksiklik, bir yanlışlık varsa söylemeyecek miyiz?

Ne yani toprağa düşen asker olduğunda başka, polis olduğunda başka türlü mü düşüneceğiz?

Ne yani “golf oynayan komutan” taraftarlarıyla, “halay çeken milletvekili” taraftarları olarak mı bölüneceğiz şimdi de..

Ayıp, ayıp.

* * *

Ateş düştüğü yeri yakar derler..

Bu ateş hepimizi yakıyor arkadaşlar.

Türk, Kürt, el birlik ateşi söndürmeye çalışmamız gerekmiyor mu?

Diyarbakır'da servis otobüsüne yapılan menfur saldırıda yaşamını yitiren genç polislerden Adem Seyfioğlu, sevgili dostum şair Sezai Şengönül'ün yeğeniymiş.

İliklerime kadar hissettim gözlerindeki acıyı.

Allah hepsine de gani gani rahmet eylesin, yakınlarına sabır ve metanet versin.

Çocuklar ölüyor, analar ağlıyor.

Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Ateş hepimizi yakıyor.

Çünkü bu ateş halkımızın tam da ortasına düşüyor.


Hangi Fatsa, hangi Terzi Fikri?


Milliyet yazarı Ece Temelkuran, “Siz 1980'de Fatsa hakkındaki o yazıyı nasıl yazarsınız? Terzi Fikri'ye de, nasıl terzi parçası dersiniz?” diye çakmış Nazlı Ilıcak'a bir televizyon programında. Sözkonusu yazıyı bulup okumuş Nazlı Hanım, “terzi parçası” dememiş, “komün müsveddesi” tabirini kullanmış. Demek ki Ece Hanım okumamış o yazıyı..

Peki kim bu “Terzi Fikri”?

O dönemde büyük şehirlerde nasıl ki “kurtarılmış bölgeler” varsa, Anadolu'da da “kurtarılmış şehirler” vardı. “Yozgat” Ülkücüler'in kalesi ise Devrimciler'in de Fatsa'sı vardı falan.

Mesleği terzilik olan Fikri Sönmez, başta Devrimci-Yol (Dev-Yol) olmak üzere radikal sol örgütlerin desteğiyle Fatsa Belediye başkanı olmuştu “12 Eylül” öncesinde.

'Faşistler'den arındırıldığı için “kurtarılmış şehir” olarak anılıyordu Fatsa..

Terzi Fikri 1985'de geçirdiği kalp krizi sonucunda cezaevinde yaşamını yitirdi. 12 Eylül'den sonraki ilk seçimlerinde ANAP'lı aday oyların yüzde 50'sinden fazlasını alarak belediye başkanı seçildi. 1980'den bugüne kadar Fatsa'da sağ partilerin adayları belediye başkanı seçildi hep. Şimdiki belediye başkanı yüzde 46 oyla seçilen AK Parti'li Hüseyin Anlayan..

Şuraya geleceğim..

Devrimci solda biriyseniz Terzi Fikri halk kahramanıdır, onun Fatsa'sı da sosyalist bir düzenin gönenç verici bir minyatürüdür. Bu bakışa göre militan devrimci komitelerin denetlediği “komün yönetimi”nden Fatsa halkı çok memnundu, adeta saadet içinde yaşıyordu..

Yok eğer öyle değilseniz Terzi Fikri'nin Fatsa'sına başka türlü bakarsınız. Mesela Sağ'da yer alan merhum yazar Selahattin Turgay Daloğlu'nun “Fatsa'da Beş Adam” kitabı farklı bir tarih yazımıdır. Daloğlu'nun gözünden bakanlar için Terzi Fikri'nin Fatsa'sı, sürgün, baskı, ölüm, acı ve gözyaşıdır. Her iki taraftan da yüzlerce mağdur tanık bulabilirsiniz. Yani herkesin hikayesi farklı. Nereden baktığınıza göre değişiyor Fatsa'da tarih.

Söylediklerim sadece Fatsa'yı değil, 1970'lerin Türkiyesi'ni de kapsıyor. Kentlerin siyasi ve ideolojik tarihiyle ilgilenen araştırmacılar, salt adli verilerle araştırma yaptıklarında bile gerçeğe yaklaşabilirler. Kent adliyeleri de arşivleri de yerinde duruyor. MeselaTerzi Fikri'nin işbaşına geldiği 1979'dan 1980'e kadar geçen kısacık süre içinde kim ölmüş, kim kalmış? Kaç aile Fatsa'dan göç etmek zorunda kalmış? Fatsalılar “komün yönetimi”ne rıza mı göstermişler yoksa “devrimci şiddet”e boyun eğmek zorunda mı kalmışlar? Bunları öğrenmek hiç de zor değil. Yeter ki “gerçek”, bulmayı arzu ettiğimiz bir şey olsun. Ama şunu biliyoruz, arzu ettiğimiz birşey her zaman gerçeğe tekabül etmez.


Erbakan Hoca mı, Karl Marx mı?


Necmettin Erbakan yıllardır “faizci sistem” dedi, güldünüz. Kim faizi eleştirdiyse sigaya sektiniz, “ortaçağda mı yaşıyoruz birader, faizsiz ekonomi olur mu hiç” diye dalganızı geçtiniz. Erbakan iktidar olduğunda “hadi bakalım kaldır faizi” diye efelendiniz. Adamcağızı başbakanlıktan da ettiniz. Siz yıllarca hep bunu yaptınız. Şimdi de finans kapitalin kalbi kriz geçirip balon patlayınca faizin kötü bir şey olduğunu keşfettiniz. Oysa hep aksini savundunuz. Hiçbiriniz de finans kapitalin yalanlarına dolanlarına karşı bizleri uyarmadınız. Yapıp edilenleri, spekülasyonları ekonomi biliminin, finans biliminin bir gereği diye yutturdunuz. “Paranın dini imanı olmaz” diye nutuklar attınız. Meğer her şey bir göz boyamadan ibaretmiş, aldatmacaymış, üretmeden kazanmanın daniskasıymış. Bu şişirilmiş balon patladığında şimdi de suçu faize yüklüyorsunuz.. “Erbakan haklıymış” diyemiyorsunuz da “galiba Mark azcık haklıydı” demeye getiriyorsunuz lafı. Ey ekonomi bilimcisi arkadaşlar biraz geç olmadı mı? Bakın Erbakan Hoca bile kıs kıs gülüyor size.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi