Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Söylenen ile uygulama farklı olunca!..

Söylenen ile uygulama farklı olunca!..

Siyasi partiler iktidar olmak için mücadele verirler. İktidar arzusu, büyümek gibi bir derdi olmayan partilerde yasalar izin verdiği sürece söylemleri ile gerçek düşünceleri arasında fark olmaz. Bu bakımdan mensupları arasında sıkça çatışmaya rastlanmaz. Buna rağmen, bulundukları partinin iktidar olmasını bazen açıktan bazen de kulaktan kulağa ısrarlı bir şekilde vurgulayan mensuplar bir süre sonra içinde bulundukları partiyi bir takım gerekçelerle terk edebilirler. Bu gerekçenin gerçek düşünceyi yansıtması şart da değildir. Zaten ileri sürülen gerekçeler çoğu zaman gerçeği de yansıtmaz. Önemli olan içinde bulundukları parti tabanını haklı olduklarına ikna etmektir. Böylece, kuracakları yeni partide yıllardan beri içinde bulundukları parti tabanı ile yeni bir taban oluşturmak isterler. Kopmalar bir takım istisnalar dışında kalıcı yeni parti oluşturmak ile sonuçlanmayabilir. Kopmaların yeni taban oluşturması için iç ve dış şartların(!) oluşması bir takım desteklerin(!) devreye girmesi gerekir. Genellikle bu şartlar tam oluşmaz ve ana kitleden kopanların hareketi kısa ömürlü olur. Bu durum sadece şartların oluşmaması ile izah dilemez. Meselenin topluma anlatılamaması da önemli rol oynar.
 
Bu girişten sonra geçmişten günümüze özellikle CHP içindeki sürtüşme ve kopmalara bakıldığında görünen husus bu partide söylenen ile uygulama arasındaki fark, kopmaların ana sebebidir. Tek parti döneminden bugüne kadar bazen izinli, bazen de izinsiz kopmalar olmuş, bu kopmaların içinde Demokrat Parti dışında uzun ömürlü ve kalıcı olabilmiş parti yok gibidir. Turan Feyzioğlu’nun Güven Partisi de uzun ömürlü olmuş ama büyüyememiştir. Bir seçim dönemi dayanmış, istediği sonucu alamamış olanlar bile vardır. Elbette CHP’nin içyapısı kendi yönetimlerini ilgilendirir ama ısrarlı bir şekilde ifade edilen demokrat, özgürlükçü, sosyal demokratlık vurgulaması sadece sözde kaldığı için parti yönetimi içinde sıkça sürtüşmeler gündeme geliyor. Bunun son örneğini Selin Sayek Böke’nin parti sözcülüğü ve genel başkan yardımcılığı görevlerinden istifa dilekçesinde sıraladığı gerekçeler ortaya koymuştur. Böke istifa dilekçesinde, “Katılımcı demokrasiye, sosyal demokrasinin evrensel prensiplerine inanan, Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiye kavuşmasının yolunun bu değerlerden geçtiğini düşünen bir siyasetçi olarak gelinen noktada mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum” değerlendirmesi de gösteriyor ki, CHP yöneticilerinin söylemleri ile niyetlerinin farklı olduğunu gösteriyor. Bu farklılık ister istemez kopuşları da gündeme getiriyor. Çünkü başta Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm CHP’lilerin söyledikleri Böke’nin istifa dilekçesinde belirttiklerinden farklı değil.
 
Kişilerin ideolojik, fikri ve inanca dayalı farklılıkları ister istemez söylemlerinde kullandıkları kavramlara farklı anlamlar yüklemelerini gündeme getirir. Böyle olunca da ister itemez parti içindeki gruplar yönetime kendi yükledikleri anlamların savunucuları hâkim olmasını isterler. Netice itibariyle özellikle CHP’lilerce sıkça kullanılan demokrasi ve özgürlük denildiğinde sadece kendileri gibi düşünen ve inanlara bu hakların sağlanması akla gelir. Böyle olmasaydı uzun yıllardan beri seçmen oyu ile iktidar olmayı başaramayan CHP son 15 Temmuz darbe girişimi hariç darbelere en azından sessiz kalarak destek verir miydi? Çünkü hiçbir darbe demokrasi, insan hakları ve özgürlükler ile birlikte düşünülemez. Eğer düşünülüyorsa, söylenen ile gerçek niyet arasında fark var demektir.
Bu farklılık sebebiyle toplumda farklılıklara tahammül ortadan kalkıyor, herkes kendi anlayışını ve hayat tarzını dayatma yoluna sapınca ülkemizde demokrasi, özgürlük ve insan haklarını herkes dilinden düşürmüyor olmasına rağmen, hayata tam olarak geçemiyor. Bu durumu siyasette samimiyet sorunu olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Ülkemizin ana sorunu da bu siyasette samimiyet eksiliği olsa gerek. Yazımda sadece Böke’nin istifasını örnek vermiş olmam siyasette samimiyetsizliğin sadece bu partiye has olduğu anlamına gelmiyor. Parti yöneticilerinin çeşitli sebeplerle düşüncelerini tam olarak ifade etmiyor/edemiyor olmalarından ileri geliyor. Bu durum uzun yıllar anayasa ve yasalardan kaynaklandı. Çünkü toplum tek tip düşünmeye zorlandı. Bunun başını da CHP çekti. Bugün gelinen noktada durum biraz değişmiş olsa da samimiyetsizlik kitleleri sürükleme adına farklı boyutlarda sürdürülüyor. Söylenenler ile düşünülenler örtüştüğü gün ülkemizdeki sistemin adı ne olursa olsun siyasete samimiyet hâkim olacaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi