Kimin yanındasınız?

Kimin yanındasınız?

Son yirmi dört saat içinde en çok kimin adı dilinizden döküldü? Bu yirmi dört saat içinde en çok kimin hoşuna giden işler yaptınız veya hoşuna gitmiyor diye vazgeçtiniz?

“Aman O duyar, görür” diye endişe edip yapmaktan vazgeçtiğiniz kim?

Son bir ay içinde kiminle görüşmek için yollar aradınız?

Veya kimlerle en çok beraber oldunuz?

Bu soruların cevabı bizim durumumuzu bize belirler.

“Ben küllükte oturur, gül koklarım, .ok çukuruna girer, temiz kalırım, çorak toprağa tohum atar iyi mahsul alırım, bozuk kantarla doğru tartarım, eğri cetvelle doğru çizerim, derede oturur, tepedekinin gördüğünü görürüm, yeter ki, kalbim temiz olsun, içim değişmesin” diyenler kendilerini bile ikna edemeden bu dünyadan giderler.

İstanbul’un Fatihi, surları delmek ve İstanbul’u fethetmek için toplar döktürürken, ustalar arasında Macar asıllı, top ustası Hıristiyan Urban da varmış.

Ona bir Hıristiyan gelip “Sen din mi değiştirdin? Yaptığın bu toplarla Hıristiyanlar zarar görecek” denseydi o eminim ki İstavroz çıkarıp “Ben dinimden ve imanımdan zerre kadar ayrılmadım” diyecekti ama yaptığı iş Müslümanlara yarıyordu. Bulunduğu yer kardeşlerinin zararına idi. İçi ne kadar iyi olursa olsun.

Bedir harbinde esir alınanlar arasında Sevgili peygamberimizin amcası Abbas da vardı. Esirler fidye karşılığı serbest bırakılırken, fidye vermek istemeyen Abbas, kendisinin daha önce Müslüman olduğunu söyler. Bunun üzerine sevgili peygamberimiz ona “Senin Müslümanlığını Allah daha iyi bilir. Eğer öyle isen Allah seni mükafatlandırır. Amma sen, görünüşte bize karşı olanların yanındasın, fidyeni ver” dedi ve fidyeyi aldı. (İbn-i kesir tefsiri, Enfal suresinin 70’ci ayetin tefsiri)

Meyhanede oturup, şarap yerine şerbet içtiğinizi söyleyebilirsiniz, tavernada, Mevleviler gibi Sema yaptığınızı iddia edebilirsiniz ama töhmetten kurtulamazsınız.

Kara Murat gibi Bizans sarayına girip kralın kızının yatağına girip de günaha girmeden dönmeye izin verilmiş ama orada ebediyen kalmaya izin verilmemiş.

Mevlâna , bizi uyarıyor:

“Yolda binlerce tuzak ve tane var. Bizse aç ve hırslı kuşlar gibiyiz.” (Mesnevi, Amil çelebioğlu tercemesi 1/387)

“Gerçi hep ankalar gibi hep yükseklerde uçsak, her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz.” (A.ç. 1/388)

“Sen bizi bir tuzaktan kurtarırsın, biz yine bir başka tuzağa düşeriz.” (A.ç. 1/389)

“Yine bir ıslıkla tuzağa yakalanır, yine suyun, tanenin, şöhretin esiri olur.” (A.ç. 1/412) diyor.

Bulunduğumuz yerin önemini belirtmek için Rabbimiz buyurur:

Nisa 97- (Mücahitlere katılmayarak) kendilerine zulmedenlerin canlarını melekler alırken: “Nerede idiniz” (niçin mücahitlerle beraber değildiniz?) dediklerinde, “Biz yeryüzünde güçsüzdük” dediler. Melekler de: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Oralara hicret etseydiniz ya” dediler. İşte onların sığınağı cehennemdir. O ne kötü dönüş yeridir.

Nisa 98- Ancak (mücahitlere katılmaya) yol bulamayan, çareye gücü yetmeyen erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan güçsüz olanlar müstesna.

Enfal 72- Şüphesiz iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenlerle onları barındıranlar ve onlara yardım edenler, birbirlerinin dostlarıdırlar. İman edip de hicret etmeyenler, hicret edinceye kadar sizin onlara hiçbir şekilde velayetiniz yoktur. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizin yardım etmeniz gerekir. Ancak aranızda antlaşma olan bir kavim aleyhinde değil. Allah yaptıklarınızı görür.

Nisa 89- Onlar, kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr etmenizi, onlarla denk olmanızı isterler. Onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar, onlardan dost ve yönetici edinmeyiniz.”

Karşı duranlar, karşı gelenler, yan çizerler ve sonunda yan yan bakmaya başlarlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi