Halil Mert

Halil Mert

En büyük düşman… Fitne!

En büyük düşman… Fitne!

Fitne…

Bölen her şey…

Yıkan ve bizi sevgisiz, merhametsiz yapan her şey..

Bizi kör eden her şey…

Bizi birbirimize düşüren her şey..

 

Çocuktum..

Doğduğum topraklar ecdadın göç bölgelerinden biri.. Kafkasya’dan Balkanlar’a, Girit’ten Kırım’a birçok bölgeden insan gelmiş. Türkler, Çerkezler, Abazalar, Tatarlar, Arnavutlar, Pomaklar, Gürcüler, Boşnaklar, Abazalar.. Mikromilliyetçilik karşılaştığım ilk fitnedir benim. Ama bir cevabı vardı Babaannemin “Aman oğlum, hepimiz Müslüman değil miyiz?” Aradan yıllar geçti. Güney Kazakistan’dayım. Orada da, Kazak, Özbek, Kırgız, Türk, Kürt, Tatar, Türkmen vs. diye fitne var. İlginç orada da bu gereksiz konu konuşulurken bir babaanne “Aman oğlum, hepimiz Müslüman değil miyiz?” dedi.

Gülümüz (SAV) kocakarı imanını över malumunuz.. Bir anda ağızdan çıkan bu cümle aslında feraset imanın sonucu söylenmiş…

 

Sonra bir cemaatin kursunda yatılı okuyarak ortaokula gittik. Sağolsunlar, dinimizin tüm vecibelerini öğrendik. Düzenli olmayı, oturmayı, kalkmayı.. Ama politize olmuştuk. Büyükler Demirel’ciydi. Milletvekili ağabeylerimiz vardı. Diyanete ve orada çalışan herkese düşmandık. Hiç unutmam, din dersimize gelen ilçe müftüsüne tebeşir atardık.. Okuldaki solcu çocuklar bile yapmazdı bunu. Sadece biz, kurs talebeleri yapardık..

 

Sonra, mezhepçiliği gördük. Ülkemde, mezhep gurupları siyaseten de ayrıştırılmış birbirine düşman edilmişti. Kapılar işaretleniyor ve insanımız suçlu, suçsuz demeden birbirini boğazlıyordu.

 

Sonra SOLCU-SAĞCI diye kamplara bölünen gençlerimiz aracılığı ile sokaklar savaş alanına döndürüldü. Akabinde gelsin darbeler…

 

Sonra bölücü terörü gördük.. Ülke sathına yayamadılar. Bölgesinde bile maya tutamadı. Hamdolsun.

 

İman kardeşliği bu dünyevi ve beşeri fitnelerin tamamını yeniyordu.

 

İman kardeşliği, bir fitneyi yenemedi..

Herkes, “Mü’minler kardeştir.” ayetini biliyordu. Herkes, “Müslümanlar bir bedenin uzuvları gibidir.” hadis-i şerifini, “Kardeşinizi sevmedikçe gerçek Mü’min olamazsınız.” emrini biliyor ve söylüyordu.

Sorun kimin Mü’min kabul edileceğiydi?

Kardeş kimdi? İhvan, şakirt, gurban….

İşte emperyalizm ve dış güçler tam da buradan yakamızı tutmuşlar bizi sürüklüyorlardı.

 

Emperyalizme, bir fetvacı lazımdı. Buldu mu? Ver fetvayı, parçala İslam Dünyasını. Komşuyu, komşuya, kardeşi, kardeşe, babayı oğula.

 

İslam Dünyasının durumu ortada.. “Allahüekber” diyerek tetiğe basanlar birbirini kurşunluyor, çocukları öldürüyor, din adamlarına işkence ediyor, kadınlara tecavüz ediyor, camileri bombalıyor ve tüm bunları “Allah Rızası ve sünneti yaşamak için” yaptığını söylüyor… Neden? Eeee dış düşmanların oyunu.. Peki, bu adamlar bunca oyun oynarken siz neredesiniz? Diğer Müslümanlar, denekler, STK, İslami Cemaatler, tarikatlar, alimler, kendini müftü zanneden ekabirler…

 

Ülkemize gelelim..

Cemaat denen birileri 50 yıl Yüce Dinimizi istismar ederek, kullanarak, milletimizin ekserinin maddi manevi desteğini de alarak, ihanet edip düşmanlarımızla işbirliği yaparak ülkeyi darbe sürecine getirdi ve Milletimizin aldattığı en zeki evlatlarını kullanarak ihanet etti.

Düşünün 5000 yıllık Türk Tarihi’nde düşmanla böyle toplu işbirliği yapan, ihanet eden, Milletimizin 1000 yıllık düşmanlarına, kendi ordusunun bilgilerini vermek şartıyla sığınan başka bir zümre gelmedi. Sorun onlara. Cevapları hazırdır. “Tedbir efendim. Biz her şeyi yalan söyleyip onları yanılttık.” Gerçek öyle mi? hayır! Bu adamlar namuslarını bile verecek şekilde gözümüzün önünde yetiştirildiler. Biz göz yumduk bunca ihanete. Bir de bunlardan hayır bekledik. Hala da bazı kesimlerden şakirt muamelesi ile destek görüyorlar. Bence ne bu hainler ve ne de sinsice destekleyenler masum? Kesinlikle hepsi de hainler.. Maalesef bu gurup sadece devlette paralel yapı oluşturmadı. Diğer cemaat ve tarikat yapılarında da paralel yapılar oluşturdu.

 

Bu gün; ülkede, onlarca gurup ve bunların ayrı ayrı imsakiyesi, ibadetlerde küçük de olsa farklı uygulamaları var. Kiminin namaz takkesi farklı sanki farzmış, sünnetmiş gibi, kiminin sarığı, kiminin bıyığı… Neden ısrarla ayrıştırıyoruz? Aynı camide vakit dışında namaz kılanlara bakıyorum, beş ayrı yerde üçer-beşer cemaat yapmış birileri. Sözde cemaatle kılıyor namazını. Allah bu insanlara böyle yaptıranlardan elbette hesap soracak.

 

Şimdi, bu guruplara bakıyorum. İman kardeşliği ya da ümmetin durumu, devletin durumuyla ilgili dertleri var mı?.. Onlar için böyle öncelikler yok. Darbe gecesi cahil deyip, sokakta selam vermedikleri insanlar kimseden haber beklemeksizin sokaklara dökülürken bu cemaat vb. yapıların mensupları ne yaptı? Tabii, istisnalar hariç genel olarak.. HABER BEKLEDİLER… Neyin haberini peki? Onları birileri arayıp şunu yapın demelerini.. Ne acı değil mi?

Peki, haber nasıl geldi? Bu da çok önemli.. En erken sokağa çıkan bu dini guruplar bile halktan bir-iki saat sonra çıktılar sokağa. Ülkemin sayısal manada büyük olarak bilinen cemaatleri evlerinde dua etmeyi, kendi guruplarının kitaplarını okumayı tercih ettiler. Oysa o saatlerde insanlar sokaktaydı. Tankların karşısındaydı. Bosna ve Filistin başta olmak üzere ümmet ayaktaydı. Mekke imamı ülkeme namazda dua ediyordu. “Yarabbi! Türkiye’ye yardım et, Türk Milleti’ne yardım et!”

 

Şimdi, İran’lı biri “Hz. Muhammed” filmi yaptı. Filmi görmeden küfür ve hakaretin bini..

Diyanet İşleri Başkanımız potada… Neden? Biri Diyanetin imsakiyesine taktı, diğeri aslı olmayan mektuba..

Allah aşkına, bu cemaatlerin başındakilerin hiç ümmet için, insanlık için hayırlı bir şey söylediğini duyuyor musunuz? Birbirinin cenazesine gittiğini, düğününe gittiğini.. Bir araya geldiklerini var mı duyan?

Bana ülkeyi yönetenler başta olmak üzere birileri söylesin, yarın bir FETÖ’nün de bu guruplardan çıkmayacağını. 28 Şubat’tan sonra bile tutup 28 Şubatçılarla hareket eden siyasilere oy verenler bana şimdi çıkıp “DİN, İMAN, VATAN vs.” demesinler. Bunlar hikaye.. Bu adamlarda da sizce FETÖ’nün ihanet potansiyeli var mı, yok mu? Cesaret edebilirler mi? neden etmesinler? Sümük gibi tedbir diye kılıktan kılığa giren en korkak gurup FETÖ idi değil mi yıllar önce..

 

Biz artık bu çok bilen insanların kocakarılar kadar ferasetli olmalarını bekliyoruz. Beğenmedikleri, ama yardım talep etmekten de sıkılmadıkları insanımız kadar ferasetli olmalarını, Vatanımızı, Milletimizi, Dinimizi, Devletimizi gerçek manada sevmelerini bekliyoruz.

İnsanımızı bölmesinler. Köylerimizde bile “Onlar bizden değil!” diye birilerinin cenazesine, taziyesine gidilmiyorsa buna sebep olanlara yazıklar olsun.

Avrupa’da ülkemin cemaat ve tarikatlarının camileri farklı farklı. Buralar Türk ya da Türkiye Camii diye anılmıyor. Şucuların camii, bucuların mescidi diye anılıyor. Yazık..

 

Neden diyanet ve devlet bu işleri seyreder? Gelsin birileri fitneyi iyice büyütsün diye mi? En azından bir fetva kurumu yap. Buraya bu cemaat ve tarikat yapılarından da temsilci iste. Oluştur. Orada konuşulsun fıkhi meseleler.. Neden herkesin hariçten gazel okumasına müsaade edilir? Böyle yapılsaydı “Kutlu Doğum Haftası” diye ayrı bir kutlama olmazdı.

Şimdi FETÖ gidiyor. Ama birileri yerlerine talip… Bu adalet midir? Devlet kurumlarında kim olursa olsun belli gurupları yapılandırmanın mahzurlarını bilmez misiniz? Türk Devlet Geleneğinin son örneği Devlet-i Aliye’de acaba bu tarz yapılanmalara fırsat verilmiş mi? Gelin Büyük ve Muharip, Mücahid, Gazi Türk Milleti’ne yazık etmeyelim. Gelin İslam’ın son kalesi Türkiye’ye kıymayalım.

 

Bu arada; aşağıda satırlarını paylaştığım Ali DERE kardeşime teşekkür ederim.

“Osmanlı'nın artığısınız!" dediklerinde "kahroluyorum" diyen Kerkük’lü nineye,

"Bizi kimlere bırakıp gidiyorsunuz?" diye haykıran Şam’lı dedeye,

"Bu vazifeyi Yavuz Han verdi, 500 yıldır İstanbul'u bekliyoruz" diyen Halep’li mücahide,

"Türkiye için dua etmeden seccademi kaldırmam." diyen Bosnalı teyzeye,

"İki patik ördüm, köyüme ilk gelen Türk askerlerine vereceğim" diyen Ahıskalı geline,

Ordumuza katılmak için ceketini satan Pakistan’lı gence,

 “Halifenin ordusuna karşı savaşmam.” diye İngiliz Ordusu’na katılmadığından kurşuna dizilen Hint’li Müslümanların torunlarına,

Kolundaki bilezikleri ve yüzükleri göndererek Kurtuluş Savaşı’nda bizlere destek veren Türkistan’lı kadınlara,

Şahadet parmağını İsrail’li askerlere uzatarak, Müslüman Türk Ordusu’nu ima ederek "Bir gün gelecekler." diye ağlayan Gazzeli Çocuğa...

Taa uzak doğuda, Afrika’nın diplerinde Osmanlı’nın İslam Halifesi Abdulhamid Han adına hutbe okuyan yetimlere..

Baykal'a, Hazar'a… Yakut’a, Kızıl’a, Urumçi’ye…

Tuna'ya, Fırat'a ve Nil'e...

Tanrı Dağları’na, Apşeron'a, Elbruz'a ve Erciyes'e...

Ahlat'a, Hoca Atam Yesevi Yurdu Çimkent’e, Bişkek’e, Taşkent’e, Aşkabat’a, Üsküp’e Fergana'ya ve Tebriz'e

Asya'nın hilal fışkıran bozkırlarına...

Trablus’a, Kahire’ye, Mostar’a, Kazan’a..

Velhasıl-ı kelam; Yüreğinde bize dair ağıt ve umut taşıyan her yere ve her sese Hayırlı Ramazanlar…”

İşte ruh bu. Mana bu.. Neden Medeniyetimizin Merkezi olan bu topraktaki 1000 yıllık derinliği görmeyiz? Neyin peşindesiniz?

Dün Taşkent’te, Semerkant’ta, Bağdat’ta düşman atlıları ve askerleri kadınlarımıza tecavüz edip, çocuklarımızı öldürürken âlimler medreselerde “Tahiyyatta şahadet parmağı kalkar mı, kalkmaz mı, nasıl kaldırılır?” bunu tartışıyorlardı.

 

Aşağıdaki satırlar dışımızdakilere söylenmiş sözler değildir. Bizzat kendimize söylenmiş sözlerdir.

«Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurunu vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:

Birincisi: Ye’sin, ümitsizliğin içimizde ha­yat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.

Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.*      

*S. Nursi, Tarihçe-i Hayat, s. 130”

 

“Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.” diyor Karl Marx. Üzerine bir de Hz. Ömer’in “Peynirden put yapardık, acıkınca yerdik.” devri cahiliyeyi anlatan cümlesini ekleyin.

İhanet kadroları üç şeyi kullanmışlardır. Biri Cehalet, diğeri Putlaştırma. Üzerine tatlandırıcı bir de Korku ektiniz mi? Gelsin her türlü provokasyon ardından..

 

Ey Münevver Milletim. Elbette hizmetler olacak, elbette hayır, hasenatımızı emredildiği gibi öncelikle eğitime vereceğiz. Elbette İslami manada farklı duruşlar, ekoller, gayretler olacak. Ancak tüm bu gayretlerin birinci gayesi, İslami inkişaf, tebliğ ve irşat olmalı. İkinci gayesi ise tevhid ve İttihad-ı İslam olmalı. Eğer bir gayret varlığı ile fitneye sebep oluyorsa, yaptığı hizmetin önüne çıkardığı fitne geçiyorsa kesinlikle kafası ezilmelidir. Allah kelamı emrince hizaya getirilmelidir. Yanlışı görüp susmak, geçmişte olduğu gibi yanlışın sırtını sıvazlamak büyük hatadır. Kimsenin de fitne karşısında şahsiyetsiz davranıp yetmiyormuş gibi bir de bunu İslami göstermeye hakkı yoktur.

Yurdumuzu İslam Yurdu yapan geçmişin ALPEREN’lerine bakın. Bir de kendimize bakalım..

Ramazan-ı şeriften istifade etmek temenni ve duası ile.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Mert Arşivi