Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Bir sistemi çalıştırmayarak çökertme yöntemi..

Bir sistemi çalıştırmayarak çökertme yöntemi..

‘Suç zekâsı’ ve ‘suç zekâsı yaşı’ diye bir tanım vardır, kriminolojide.. Kanı tepesine fırlayıp cinayet işleyen insan, hadiseden hiç haberi olmayan bir polisi görür görmez, kendisinin görüldüğünü sanıp hemen teslim olur, suçunu itiraf eder. Böyle bir kişinin ‘suç zekâsı yaşı’ düşüktür.
Ama, suç işlemeye hazırlanan kişi, ilerde muhtemel gelişmelerde ne yapacağı, nasıl davranacağı ve muhtemel suçlamalara nasıl izahlar getireceğini büyük çapta belirler..
Bu gibiler planlarında başarılı oldukları derecede, ‘suç zekâsı’ bakımından daha bir gelişmiş olduklarını ortaya koyarlar..
‘Ergenekon Çetesi’nin suç zekâsı bakımından epeyce gelişkin bir örnek ve de, devletin hangi noktalarına kadar sızan bir ‘derin güç’ gelişkin olduğu dünkü gelişmelerle de ortada..
Dün başlaması gereken ‘Ergenekon Dosyası’ muhakemesinin tam bir kargaşaya dönüş(türül)mesi, üzerinde durulması, dersler alınması gereken bir durumdur..
Aylardır süren ve aralarında iki em. orgeneralin de bulunduğu tutuklu 80’e yakın sanığın duruşmasının yapılması için mahkeme heyeti önceden gerekli tedbiri nasıl alamamıştır?
280 kişilik bir salona, bırakınız serbest dinleyicileri, avukatların bile sığamıyacağı ortadadır.
Sadece Perinçek’i savunmak için bile, mahkemeye belgelerini sunan 600 avukattan mahkemenin habersiz olduğu düşünülemez, herhalde..
Yargılama için, Silivri Cezaevi salonları yerine, bir kapalı spor salonu seçilebilirdi, bu gibi problemleri aşmak için.. Mahkemenin bu kadar basit bir tedbiri bile düşünememesi ilginçtir.
Ama, mes’ele bununla bitmiyor..
Cezaevi civarındaki alanda, binlerce tarafdarın, ellerinde bayraklar ve birtakım ‘ikon’ haline gelmiş resimlere sığınarak ve mahkeme heyetini ve kamuoyunu etkilemek için Amerikan emperyalizmi ve AB aleyhine slogan ve pankartlarla o atmosferi doldurması ve böylece, ‘Aaa, cambaza bak, cambaza!’ şeklindeki çocuk aldatması yöntemiyle dikkatleri başka yöne çevirmek taktiği ve hele, yüzlerce medya mensubunun kameralarını gören goygoycuların, her canlı yayın kamerası karşısına geçip, gösteriler yapmaları ise, daha ilginç bir şirretlikti..
Zannedersiniz ki, ABD veya AB’ye karşı olanlar yargılanıyor!. Ve böylece de, sanıklara atfedilen cinayetler ve diğer suçların yapılması hoşgösterilmek isteniyor..
Sosyo-politik mücadelelerde, birilerinin tarafdarları elbette olabilir.. Ancak, onlar hakkında ciddî ithamlar varsa, bırakınız da, onlar o ithamlar karşısındaki durumlarını ortaya koysunlar..
Bu yapılmak yerine, gürültüye getirilmeye çalışılıyor..
Bu şirretliklere bakınca, bir de geçmişteki nice büyük yargılamalarda, büyük kitlelerin hele de yargılama konularında, kıllarını bile kıpırdatmamalarının mânası daha bir anlaşılmalıdır..
İllâ, 27 Mayıs 60 Askerî Darbesi sonrasındaki Balmumcu ve Yassıada duruşmaları, 1971 ve 1980 Askerî Darbeleri sonrasında Ank.-Mamak’ta ve öteki sıkıyönetim mahkemelerindeki yargılamalar gibi sert askerî tedbirler mi gerekli? Ki, o yargılamalarda da, yüzlerce sanık yargılanıyordu.. İnsanlar, en yakınlarınca bile ziyaret edilemiyor ve dışarıya gönderdikleri mektublar için bile, 50 kelimeyi geçmeme şartının getirildiğini hatırlayalım. Kezâ, o Yassıada sanıkları arasında bulunan DP m.vekillerinden şair Fâruk Nâfiz (Çamlıbel)’in ‘kor parçası’ bir rübaîsi de durumu anlatmaya yeter herhalde.. ‘Bilmiyor gülmeyi, sakinlerinin binde biri../ Bir vatan derdi birikmiş, bir avuçluk karada.. / Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür, / Mavi bir gözde elem katresidir, Yassıada..’
Evet, o büyük acıları milletimize yaşatan ‘derin güç’ler karşısında en küçük bir itiraz yükseltilseydi; üzerlerine, ‘gericiler, hainler, satılmışlar!’ diye saldırılırdı.. Ama, halk bütün o olanları, o acıları yudum yudum, sîneye çekti..
*SİVİL HAYATIN KARGAŞA OLARAK ANLAŞILMASINA FIRSAT VERİLMEMELİ!
Şimdi o katı yargılama dönemlerinden sonra, hesab verme sırası o şerûr güçlere gelince, öyle şirretliklere başvurdular ki, dün sergilenen, işte oydu.. Böylesine bir mahkeme laçkalığı, topluma, ‘böyle kargaşa olacağına, baskı ve zulüm olsa bile, yine de disiplin iyidir..’ dedirttirmeyi hedefleyenlerin ekmeğine yağ sürmüyor mu?
Bu gibi kargaşalarla bıktırılması planlanan toplumun, askerî müdahaleleri kabul edecek bir kıvama getirilmesi de Ergenekon’un hedeflerinden değil midir?
Sözün burasında, Bolşevik/ komünist ihtilal öncesindeki Rusya Meclisi Duma’nın son oturumunu hatırlamakta fayda var..
Çarlık rejimi devrilmiştir, Alexander Kerensky liderliğindeki ‘Menşevik’ler iktidare gelmiştir, ancak, duruma hâkim olamamaktadır. Hâkimiyeti, kağıt üzerindedir. Duma toplantılarından birinde, binlerce savaş yaralısı ve aç insan, salona doluşurlar.. Meclis Başkanı, gürültüleri bastıramaz ve ‘Bu şartlar altında, toplantıyı sürdüremeyiz.. Toplantıya (300 m. ötedeki) Ziraat Mektebi salonlarında devam etmek üzere, oturuma ara veriyorum..’ der..
Ama, onlar o toplantı yerine gitmek üzere yola çıkarken, ünlü komünist liderlerden Kamenev kürsüye çıkar ve salonu dolduranlar da halkın temsilcileri rolünde, ‘Hurrrra...’ sesleri arasında, ‘komünist devrimin hâkimiyetini ve geçmiş bütün sistemlerin halkın temsilcilerinin oybirliğiyle alındığı’ kararını açıklar! Ve o oldu-bitti’yle başlayan komünist diktatörlük 75 yıl sürer.. Duma üyeleri ise, hemen yakındaki Ziraat Mektebi salonlarına gitmek üzere çıktıkları yolculuğu henüz de sürdürmektedirler, tarihin derinliklerinde..
Dünkü Ergenekon muhakemesi de tarihin bu ilginç hadisesini tedaî ettiriyor, çağrıştırıyordu.
Bu ‘derin devlet çetesi’ dâvası önce, görmezlikten gelinmeye, önemsiz gösterilmeye ve başarılı olunamayınca da sulandırmaya çalışıldı.. ‘Fasa-fiso..’ demeye getirildi; tutmadı.. ‘Büyük başlara dokunulamaz..’ zannedildi, o da olmadı, em. orgeneraller bile tutuklandı..
Şimdi de, yargılamayı engelleyebilmek için, her şirretliğe başvurulmak isteniyor.
Maksad, sistemi, normal çalışmasını önleyerek kenetleyip çökertme taktiği...
Elbette ki, bu bozuk düzenin çakılıp kalmasından rahatsız olmak yerine, her şeyden önce, bu gelişmelerden gerekli dersin çıkarılması; yarınlara hazırlıklı olunması gerekir.. Yoksa bir avuççuk şirret laik/kemalist güruh, toplumun manivelasını daha bir kontrollerine geçirir..
Bütün bunlar bir ‘psikolojik savaş’ın bütün imkânlarının kullanıldığını gösteriyor..
Ergenekon adıyla anılan bir çetenin, devletin ve sosyal hayatın yönlendirilebilmesi için, gerektiğinde ulusalcı, gerektiğinde milliyetçi, gerektiğinde cinayetkâr, gerektiğinde şeriatçılık adına birçok uçuk taleblerle veya Mafia yöntemleriyle meydana çıktıklarını gördük..
Toplumumuz suç zekâsı yüksek olan bu şirret taifeye karşı tetikte, hazırlıklı bulunmalıdır..
N. Kemal’in, Osmanlı’nın kuruluşunu anlatırken dile getirdiği, ‘Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşîretten..’ şeklindeki mısraını, ‘Aşîret/ çete gibi bir düzen çıkardık, cihangirâne bir devletten!’ dedirtecek bir noktaya sürüklenmemeye, daha bir dikkat!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi