Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Siz olsanız, kediyi ağaçtan nasıl indirirdiniz?

Siz olsanız, kediyi ağaçtan nasıl indirirdiniz?

Günümüzde, sadece “Türkiye”yi değil, “bütün dünya”yı etkileyen olaylar cereyan ediyor... Meselâ, Global Mali Kriz!.. Bu krizi kim ateşledi, şimdi kim soğutmaya çalışıyor?.. Meselâ, ABD Başkanlık seçimleri... Obama’yı kimler istemiyor, ona kimler “suikast teşebbüsü”nde bulundu?.. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a BM toplantısına katıldığı esnada, gerçekten de “X-Ray terörü” mü uygulandı?.. Ahmedinejad, “X-Ray” cihazından geçerken, “radyasyon”un dozajı gerçekten arttırıldı mı, İran Cumhurbaşkanı bu yüzden mi “yorgun” düştü?.. İsrail’den alacağımız “iki adet insansız uçak” ne derece güvenilir?.. Bu uçakların elde edeceği bilgiler ve çekeceği fotoğraflar, sadece “Genelkurmay”a mı verilecek, yoksa “işporta”ya veya “bit pazarı”na da düşecek mi?.. Somali’de kaçırılan “Türk gemisi”ni kurtarmak için NATO’nun deniz gücü niye harekete geçemiyor?.. “Türk gemisi”nin ve elbette “20 Türk denizcisi”nin kurtarılması için, adlarının “Irak” veya “Afganistan” mı olması gerekiyor?.. Irak ve Afganistan’ı hemen “kurtaran”(!) NATO, Türk gemisini niye kurtarmıyor?..

YOKSUL İNSANLARA MİLYONER HABERLERİ
Bunun gibi nice olay... Çok iyi bir “medya mühendisliği” örneği veren gazeteler, “herkes için önemli” bu haberleri vermek yerine, ya “magazin” ya “belden aşağı” ya da “uçuk haberler” vermekle meşgul!..
Meselâ, İstanbul’daki “Milyonerler Fuarı”na birçok milyoner akın etmiş... Fuarda sergilenen sustalı bıçak “75 bin dolar”mış, tabancanın fiyatı “150 bin dolar”, bir gerdanlığın fiyatı “3.5 milyon dolar” ve “deniz limuzini”nin fiyatı da “190 bin Euro” imiş!.. Haaa, fuarda “milyonerlerin yaşamını seyretme”nin günlük bedeli de 75 YTL imiş!..
Doğrusu bu ya; “birçok insanın açlıktan nefesinin koktuğu” bir Türkiye’de “milyonerler”in nelere ilgi duyduğunu okumak, “mizah”ın ta kendisi!..
Ne var ki;
Hem bu haberleri veren gazeteleri okumak, hem de “Türkiye batıyor” nutukları atmak, olsa olsa “kara mizah” olur!..
Bir insan düşünün... “Çöp konteyneri”ni karıştırıp, “bir parça ekmek” arıyor... Ama eline “ekmek” değil, bir “gazete sayfası” geliyor!.. Gazete sayfasında da, “pasta tarifi” var!.. “Ekmek” arayan insanın, oturup “pasta tarifi”ni okumaya dalması ne kadar “abes” ve ne kadar “eblehçe” ise, “geçim zorluğu”ndan yakınan insanların da “milyonerler fuarı”ndan söz eden gazeteleri okumaları o kadar “salakça”dır!..
Ehh, “salak yerine konulmak”tan hiçbir şikâyeti olmayan okurlara da, gazetelerin “keriz” muamelesi yapmaları gayet normaldir!..
Onlar da, bunu yapıyor işte...

YA MUSTAFA, MUSTAFAA!
Haberleri “olduğu gibi” değil, “olması gerektiği gibi” gösteriyorlar!.. Bir başka ifadesiyle; insanlar “görülen”e değil, “gösterilen”e inanmak ve “nasıl gösteriliyorsa, ona inanmak” zorunda bırakılıyor!..
Meselâ Can Dündar’ın “Mustafa” belgeselinin özü ile değil, “Turkcell’in bu filme niye sponsor olmadığı” ile meşgul ediliyor insanlar!..
Kim bilir, belki de “Mustafa” ile verilen mesajı tartışmak, işlerine gelmiyor!..
Belli ki; “ezberlerinin bozulması”ndan, “tabu”ların yıkılmasından, “dogma”larının iflâs etmesinden korkuyorlardır!..
Öyle olmalı... Çünkü CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal, filme itiraz edip, şöyle diyordu:
“Atatürk günde bir büyük rakı içen, kadınlara zaafı olan birisi olarak gösterilmiş. Zaafları olabilir. Ancak, Atatürk gibi bir adamın sofrası bu resim olamaz. Atatürk’ün sofrası Cumhuriyet coşkusunun yaşandığı bir sofradır. (...) Filmde, cumhuriyeti kurmak için birlikte hareket ettiği arkadaşlarını sonradan yemiş, onlara ihanet etmiş gibi gösteriliyor. Bunlar gerçek değil.”
Dedim ya; Baykal gibi, “filmin özü”nü tartışıp, “farklı bir Mustafa Portresi”ni konuşmak ve dolayısıyla “konuşulmasına zemin hazırlamak” yerine; “filme” değil, “Turkcell’in bu filme niye sponsor olmadığına” dikkat çekiyorlar!..
Aslında “demek istedikleri” şu:
“Turkcell, bize niye 3 yıldır reklâm vermiyor?”
Serdar Turgut, işte bu duruma isyan ediyordu önceki gün:
“Bir şirket, bu grubun medyasına reklam vermediği takdirde acımasız bir süreç başlıyor. Grubun tüm ürünleri sırasıyla, reklam vermeyi reddeden firma ve ürününe yıpratıcı bir kampanya başlatıyor. Arıyorlar ve ne bulurlarsa oradan saldırıyorlar. Saldırı konusunun doğru olup olmadığının da onlar açısından önemi yok. (...)
Saldırıcı güçlerini planlayıp, sırayla salıyorlar meydana. Kişilik hakları, gerçekler, etik, her şey ayaklar altına alınabiliyor.
Medya faşizmi değil mi bu?
Ayıp değil mi?”

KEDİ AĞACA ÇIKSA VE İNMESE!
Evet, bütün bunlar hem “medya faşizmi”nin örnekleridir, hem de “medya terörü”nün!.. Bu “faşizm” ve “terörü” uygulayanlar, açıkça itiraf etmeseler de, halkı “enayi” yerine koyuyorlar!..
İşin tuhaf tarafı;
Halkın da buna itirazı yok!..
Eğer itiraz etselerdi, herhalde kendilerini “ahmak” yerine koyan o gazeteleri okumaya devam etmezlerdi!..
İşte bu konulara kafa yorarken, “internet”te rastladığım bir yazıda, halkımızın ne kadar “zeki”, ne kadar “becerili” ve “hangi işe, ne kadar yatkın” olduğunu ortaya koyan bir “zekâ testi” gözüme çarptı!..
Sitede, “soru”lar sorulmuş... Sonra da, “sorulara verilen cevaplar”dan, kimin nasıl bir “iş sahibi” olabileceği ortaya çıkarılmış...
Buyrun, o teste birlikte bakalım:
Soru:
“Kedi bir ağaca çıkmış ve inmek bilmiyor. Kediyi o ağaçtan indirmek için ne yaparsınız?”
Düşünün ve kariyer analizini aşağıda bulun:
1) Ağaca tırmanırsınız.
2) Ağaca merdiven dayayıp tırmanırsınız.
3) “Gel pisi pisi” diye seslenirsiniz.
4) Dişi bir kedi bulup ağacın altına getirirsiniz.
5) İtfaiye gibi kurtarıcı görevlileri ararsınız.
Bir analiz seçtiyseniz işte sonuçlar:
1) Ağaca tırmandıysanız; cesur ve girişkensiniz.
İyi bir “satış temsilcisi” olursunuz.
2) Ağaca merdiven dayayıp tırmandıysanız; hedefe nasıl ve ne yöntemlerle ulaşacağınızı planlayabiliyorsunuz. İyi bir “halkla ilişkiler müdürü” olursunuz.
3) “Gel pisi pisi” diye seslendiyseniz, saflık derecesinde iyimsersiniz. Ne yaparsanız yapın ama sakın kendi işinizi kurmayın.
4) Dişi bir kedi bulup ağacın altına getirdiyseniz; kendi işinizi kurup çok başarılı ve ünlü olabilirsiniz.
5) İtfaiye gibi “kurtarıcı” görevlileri aradıysanız; sorumluluğu başkalarına atmayı iyi beceriyorsunuz. “İyi bir üst düzey yönetici” olursunuz.
Birkaç adet ilave etmekte fayda var:
6) Ağacı kesersiniz, böylece bundan sonra başka kedilerin çıkmasını da engellemiş olursunuz.. Bu da sizden “mükemmel bir kamu yöneticisi” olacağını gösterir.
7) “Bana ne?” deyip yolunuza devam edersiniz... Sizden yönetici olur mu bilmem ama “çok iyi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olur!..
8) Dişi kedi bulmak zor olacağından kendiniz dişi kedi kılığına girip ağacın altında cilve yaparsınız... Yönetici olamasanız bile “magazin medyası” peşinizi bırakmaz, “şöhret” olursunuz.
9) Kediyi silahla vurursunuz ve ağaçtan düşer... Amaç, zaten kediyi ağaçtan indirmek değil miydi? Sizden çok iyi bir “Paşa” olur netekim!..
10) Yüksekçe bir yere çıkıp kediyi ağaçtan indirmek için biriken topluluğa kedileri ne kadar sevdiğinizi anlatırsınız... Bu durumda da sizden çok iyi bir “CHP Genel Başkanı” olur...

YOKSA SİZ VATAN HAİNİ(!) MİSİNİZ?
Tekrar başa dönüp, “şık”ları yeniden gözden geçirin ve “ben ne yapardım?” sorusuna doğru cevap verin!..
Vereceğiniz her cevap, “ne olduğunuzu” veya “ne olacağınızı” gösterecektir!..
Tabiî, tüm bu “şık”lara ilâveten bir şık daha ekleyip;
“Memlekette ağaç mı kaldı?.. Ormanlar katledilip, yerlerine para babaları tarafından paralı üniversiteler ve villalar dikildi!.. Ağaçlar kesilip, yerlerine otomobil fabrikaları kuruldu!..
Memlekette ağaç bırakmadılar ki, kedi ağaca çıksın da, biz onu kurtarmaya çalışalım!”
Diyorsanız, o zaman, hiç şüphe yok ki, siz bir “vatan haini”(!)siniz!..
Yaaa... İşte bööle!..
Etik kalmadı, tetik çekelim!
Aydın Doğan gazetelerinin "Aliağa Belediyesi"ne ve Başkan Tansu Kaya'ya saldırmalarının altında yatan sebep olarak "Doğan'a ait Petrol Ofisi"nin Aliağa'daki dolum tesislerinin, tam 8 yıldır "kaçak ve ruhsatsız" olması gösteriliyor. Aydın Doğan gazetelerinin "Belediye'yi baskı altına almak" için bu haberleri yaptığı da, herkesin malûmu!..
Aynı Aydın Doğan gazetelerinin, Can Dündar'ın "Mustafa" filminin özünü tartışmak yerine, "Turkcell'in bu filme niye sponsor olmadığı"na dikkat çekmesinin altından da "rant" çıktı...
Meğer, Turkcell, tam 3 yıldır "Hürriyet'e reklâm vermiyor"muş!.. Anlayacağınız; Hürriyet, "Mustafa"yı bahane ederek, "kendisine reklâm vermeyen Turkcell"e saldırıyor?..
Bu haberler de gösteriyor ki; "Bana manşetini söyle, sana altında yatanı söyleyeyim" diyenler, yerden-göğe haklıdır!..
Bu haberlerde "etik" yoktur!.. Bu haberlerde "hedef"i nişan alan "tetik" vardır!.. Daha öz ifadesiyle; "tetikçilik" icat olduktan sonra, "etikçilik" rafa kaldırılmıştır!..
Bunun adı, "medya tetikçiliği"nden başka bir şey değildir!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi