Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Namazsız bir dinde hayır yoktur”

“Namazsız bir dinde hayır yoktur”

Hicretin 9. yılında yaşanan şu olay, namazın olmazsa olmazlığını ortaya koyması açısından çok anlamlı:
Hz.Peygamber(s.), Sakîf kabilesine İslâm’ı tebliğ edip Medine’ye dönüyordu ki, onlardan Urve b. Mes’ud, Rasûlüllah henüz Medine’ye varmadan ona yetişti. Müslüman oldu ve kavmine İslâm dinini götürmeyi teklif etti. Hz. Peygamber: ‘Onlar seni öldürürler’ dedi. Çünkü onlardan gördüğü muameleden bunu anlamıştı. Urve:
-‘Ey Allah’ın Rasûlü! Onlar, beni uyku halinde görseler uyandırmaya dahi kıyamazlar’ dedi.
Kavmi içinde çok sevilen ve sözü dinlenen Urve, onların kendisine karşı çıkmayacaklarını umuyordu.
Taif’e dönen Urve’ye hoşgeldine gelen Sakîfliler onu câhiliye selamıyla selamladılar. O buna şiddetle karşı çıktı: ‘Beni cennet halkının selamıyla selamlayınız: es-selâmu aleyküm deyiniz’ dedi. Urve’ye eziyette bulunup onun haysiyetini kırmaya çalıştılar. O ise bunlara sabır gösterdi. Gelenler oradan ayrılıp halkı onun aleyhinde kışkırttılar. Sabah namazı vakti, Urve kendisine ait yüksek bir binaya çıkarak sabah ezanı okudu. Her taraftan Sakîfliler oraya toplandılar. Bu kargaşa sırasında, Benî Mâlik’e mensup Evs b. Avf, bir ok atarak onu büyük bir damarından vurdu. Kanı durdurulamadı. Bunun üzerine Gaylân b. Seleme, Kinâne b. Abdi Yâ Leyl, Hakem b. Amr gibi ileri gelenler ayaklandılar. Silahlarını kuşandılar ve dövüşmek üzere saf kurarak şöyle dediler:
-“Ya hepimiz öleceğiz ya da Urve’nin yerine Benî Mâlik ileri gelenlerinden on kişiyi öldüreceğiz!”
Bu durumu gören Urve şöyle haykırdı:
-“Benim için birbirinizi öldürmeyiniz. Ben kanımı beni vuran arkadaşa sadaka olarak verdim. Bu, sizinle onlar arasında bir barış yerine geçsin. Bu kan bir şereftir, ki Allah Teâlâ beni onunla şereflendirmiştir. Bu bir şehâdet mertebesidir ki onu bana Allah göndermiştir. Şahitlik ederim ki Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür. Çünkü o, sizin beni öldüreceğinizi haber verdi.” Sonra yakınlarını çağırdı. Onlara şu vasiyette bulundu:
-“Beni, Hz.Peygamber’le gelip, o henüz buradan ayrılmadan oklarınızla şehit ettiklerinizin yanına gömün.”
Onu daha önceki şehitlerle beraber gömdüler. Rivayete göre Hz.Peygamber Urve hakkında şöyle buyurdu:
-“Onun durumu, tıpkı kavmini Hak dine davet edip öldürülen Yâsin ehlinin durumu gibidir.”
(Yasin suresinin 20. âyeti şöyledir: “O şehrin en uç kenarından koşarak bir adam geldi; ‘Ey kavmim, o gönderilmiş elçilere uyun’ dedi.” Rivayete göre, bu şahsiyet Habîbü’n-Neccar, gönderilen elçiler Hz.İsa’nın havarilerinden Yuhanna ve Belves, kavmi ise Antakyalılardır. Habîbü’n-Neccar, kavminin elçileri yalanladığını duyunca koşup gelmiş, onları Hz. İsa’nın elçilerine iman etmeye çağırmış, onlar da onu öldürmüşlerdi.)
Urve’yi öldürdükten birkaç ay sonra Sakîf kabilesi aralarında istişâre ettiler; etraflarında bulunan Araplara karşı savaşma güçleri olmadığını anladılar. Çünkü bu Araplar Hz. Peygamber’e biat edip müslüman olmuşlardı. Sonra içlerinden birini Hz. Peygamber’e gönderme kararı aldılar. Böylece Abdi Yâ Leyl b. Amr’ı, beraberinde anlaşmalılardan iki kişi ve Benî Mâlik’ten de üç kişi olduğu halde Hz. Peygamber’e elçi olarak gönderdiler. Bu grup Medine yakınlarındaki Kanâh denilen yerde Muğîre b. Şûbe’ye rastladı. ‘Eğer Hz. Peygamber, kavimlerine bazı şartları kabul ettiğini bildiren bir ahitnâme yazarsa biat edip İslâm’a gireceklerini’ söyledi.
Muğîre Sakiflileri Medine’ye getirdi; onlara Hz. Peygamber’e (s.) nasıl selam vermeleri gerektiğini söyledi. Fakat onlar ancak câhiliye selamı ile selam vereceklerini söylediler ve bunda da ısrar ettiler. Hz. Peygamber’in yanına geldiklerinde mescidde onlar için bir çadır kuruldu. Sakiflilerin ileri sürdükleri şartlardan biri şu idi:
-“Üç sene tâgiyeye yani Lât’a ibadet etmemize izin vereceksin.”
Peygamberimiz (s.) bu konuda taviz vermeyince üçten ikiye, ikiden de bire düştüler. Sonra:
-“Tâif’e varışımızdan itibaren hiç olmazsa bir ay olsun ibadet edelim, ki kavmimizin aşırılarıyla anlaşıp, onları yola getirebilelim” dediler. Fakat Hz. Peygamber (s.) onlara herhangi bir zaman vermeyi kabul etmedi. Bunun üzerine, namaz kılmaktan ve putları kendi elleriyle kırmaktan affedilmelerini istediler. Hz. Peygamber:
-“Putlarını kendi elleriyle kırmaktan onları affediyorum. Namaza gelince, içinde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur.” buyurdu. Onlar da: ‘Bu bizim için bir zillet olmasına rağmen yine de kılacağız’ dediler.
Bir başka rivayete göre, Sakif heyeti Hz. Peygamber’e, namaz kılmamaktan başka cihada gitmemeyi, zekâtı vermemeyi, mallarının zekâtını toplayan bir memurun ve idareleri için kendilerinden başka hiçbir görevlinin gönderilmemesini şart koştular. Rasûlüllah’ın (s.) son ve kesin cevabı şöyle oldu:
-“Savaşa gitmemenizi ve zekâtınızı toplayacak birini göndermemeyi kabul ediyorum. Üzerinize vali veya idareci olarak tayin edilenler de sizden olacak. Fakat içinde rükû (namaz) olmayan bir dinde hayır yoktur.”
Ebu Davud’da şöyle bir ilave rivayet vardır: “Cabir’den, Sakif heyetini sordum. Şöyle dedi: ‘Kendilerinden sadaka/zekat alınmamasını ve cihada katılmamalarını istediler. Ben Hz. Peygamber’in (s.) ‘Onlar ileride müslüman olduklarında sadaka da verecekler, cihad da edecekler’ dediğini duydum”.
M.Yusuf Kandehlevi’nin Hayatü’s-Sahabe’sinden özetle aktardığım bu olay, namaz’ın, Tevhid’den sonra ilk ameli şart ve Din’in ‘olmazsa olmazı’ olduğunu belgelemesi bakımından son derece anlamlı ve önemlidir.
DAVET: -19 Kasım Çarşamba, saat 19.30’da, Kırklareli Kültür Merkezi’nde Abdullah Yıldız, Ahmet Bulut ve İhsan Atasoy: “Haydi Namaza” paneli.
-22 Kasım Cumartesi, saat 19.30, Başakşehir Çınar Kongre Merkezi; A.Yıldız, A.Bulut, Cemil Tokpınar, Ömer Döngeloğlu: “Haydi Camiye” paneli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi