Sandık görününce

Sandık görününce

Baykal'ın iki çarşaflı hanıma CHP rozeti taktıktan sonra söyledikleri hiç de garipsenecek şeyler değil. İnsanların özgürlüğünü temel almak, giyinmelerine anlam yüklememek doğru bir yaklaşım.

Özellikle Baykal'a ait şu sözler Türkiye'de herkesin üzerinde uzlaşacağı bir temel prensibin formülü olmalı: "Bir insanın kıyafetinden onun ne düşüncesini, ne ahlaki kimliğini çıkarmak doğru bir yaklaşım değildir. İnsanları tasnif etmemek lazım. İnsanları kılık kıyafeti ile hükme bağlamamak lazım." Sorun bu sözlerin sahibinin, başörtüsünü üniversitede serbest bırakacak Anayasa'nın 10. ve 42. madde değişikliğine şiddetle karşı çıkarken kılık kıyafeti bir simge ve başkaları üzerinde baskı aracı olarak takdim etmesiydi.

Karşı cephede AK Parti liderinin Kürt sorununa yaklaşımından duyulan bir rahatsızlık dillendiriliyor. Cengiz Çandar, özellikle liberal aydınların "tek devlet, tek millet, tek bayrak" söylemiyle, Güneydoğu'da dağlara taşlara yazılan "Ne mutlu Türk'üm diyene" zihniyetinin Başbakan'a tevarüs ettiği görüşünde olduklarını söylüyor. Bu hüküm doğru mu?

MHP liderinin ise, "Bugün Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün vatandaşlarımız, kan ve soy bağının üstünde bir yüksek buluşma ile bu ülkenin eşit ve onurlu insanlarıdır." vurgusu dikkat çekiyor. MHP'nin birleştirici bu mesajı da yeni değil. Ama liderlerin verdiği mesajlarda ve gördüğü karşılıklarda bir değişiklik var.

Neden?

Çünkü sandık göründü. Sandığın görünmesi, siyasî havanın bütünüyle değişmesi demek. Bunun anlamı, bütün partilerin oy hesabına girişerek popülizme teslim olmaları demek değil. Çünkü popülizm de tek başına oy taşımaya yetmiyor. Öyleyse? Her parti bütün hesaplarını toptan gözden geçiriyor. İstihkâmlar tesviye ediliyor. Yayılma alanlarının veya eldekileri muhafaza etmenin planları yapılıyor.

Sandığın yol açtığı sarsıntıya iyi tarafından bakmayı deneyelim.

Partiler rekabeti toplumda var olanların bir göstergesi. Toplum kavga ediyorsa siyaset kutuplaşır. Denge ve istikrar arayışı siyaseti merkeze doğru yaklaştırır. Fakat, partiler demokrasisi toplumun basit bir göstergesi olmanın ilerisindedir. Partiler farklı çıkarları uzlaştırır. Yeni sentezler ve çözümler üretir. Popülizmin ötesine geçerek toplumu, bulduğu çözümlere ikna etmeye ve eğitmeye çalışır. Bu yüzden siyasî partilerin yerine getirdiği en önemli işlev kitleleri siyasallaştırmasıdır. Siyasallaşma, mevcuda eklenen yeni şeylerle olacaktır.

29 Mart mahallî seçimlerinde önümüze konulacak sandık artık göründü. Demek ki, yeni çözümlerin birbiriyle rekabet edeceği bir pazar oluştu. Bu rekabetten ülkenin kazançlı çıkması lâzım.

CHP lideri Baykal'ın rozet taktığı çarşaflı kadınlar hakkında söyledikleri, demokratik rekabetin olumlu sonucu. CHP topluma dönüp kıyafet özgürlüğünü gerçekleştirme, dolayısıyla içi kof kutuplaşmaları çözme iradesini göstermeli. MHP, giremediği Güneydoğu'ya gireceği politikaları üretirken tepkili tabanını da teskin edecek politikalar üretmeli. Laiklik sorununu CHP, Kürt sorununu da MHP çözmeli.

Seçim içinde seçim var. Bu seçim, panik içindeki DTP için bir hayat-memat meselesi. DTP, gözünü karartıp ülkeyi kargaşaya sürükleyebilir. Ancak, şiddet de sandıkta cezalandırılacak bir suç.

AK Parti, Güneydoğu ile Türkiye'nin geri kalanı arasındaki tek bağ. Demokratik rekabet içinde AK Parti'nin mevcut kutuplaşmaların üzerine çıkan sentezler bulması ve kitleleri bu sentezlere ikna etmesi lâzım. Güneydoğu'da yaşayanları ülkenin geri kalanına karşı "tek millet"in bir parçası haline getirmek, ülkenin geri kalanını ise Güneydoğu'ya karşı Kürtlerin temel insanî haklarının savunucusu kılmak gibi.

Hüküm vermek için vakit erken. Sadece demokrasinin faziletine, sorun çözme kapasitesine güvenelim.

Sandık göründüğüne göre artık hüküm sahibi olan halkın kendisi. Partiler halkın vereceği hükmü formüle etmekle mükellefler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi