Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

“Türk’ün Kâbe’si Ergenekon mu?”

“Türk’ün Kâbe’si Ergenekon mu?”

Bu ve benzeri sözler yeni söylenmiş sözler değildir. Bir asra yakındır, toplumun başına idareci veya yönetici olarak gelmiş yahut getirilmiş insanların affedersiniz zırvalamaları, iftiraları, ithamlarından bir bölümdür. Çember daraldıkça, gerçek kimlikler ortaya çıktıkça, paniklemeler, korkular, saldırmalar da o derecede devam edeceğe benziyor.
“Kâbe Arabın olsun. Çankaya bize yeter” diyen zihniyet, kelaynak kuşu gibi, nesli azalmış olsa da bir takım yetkilere sırtını dayadığından dolayı olumsuz yönlerini kamufle adına, dikkatleri üzerinden atmak için böyle iftiralara başvururlar.
Dünyanın hiçbir ülkesinde benzeri olmayan bu yöntem ve tavırlar, sözler, laiklik adına bu ülkede söylenmektedir. “Türkiye laiktir laik kalacak” Cumhuriyet mitinglerinde dile getiriliyordu. Bu cümleyi söyleyenlerin yüz hatları, ifade biçimleri ve ses tonları, toplumsal barışı dinamitliyor, çağdaş(!) insanların ne olduklarını ortaya koyuyordu. O dönemdeki kalabalıkların önlerinde bayrak sallayanlar, bugün Silivri’de, cezaevinde ve tutuklu.
Bizler de cezaevine girdik. Suçlandığımız konular içinde, hırsızlık, yolsuzluk, katillik, kan akıtmak, yakmak, yıkmak yoktu. Şerefimizle girdik ve şerefimizle çıktık. Toplum önünde başımız dik, alnımız ak olarak yaşamaya devam ediyoruz.
Bizim, Ergenekonculara, laikliği kullananlara, Atatürk’ün sırtından geçinenlere, Cumhuriyeti istismar edelere küçük çaplı bir tavsiyemiz var. Lütfen, bu söz ve tavırlardan vazgeçin. Pirim yapmıyor artık. Halkımız sizlere inanmıyor, güvenmiyor. Masalarınızın üstünde ve duvarlarda asılı posterlere, fotoğraflara, bazı kalıplaşmış söz ve cümlelere sırtınızı dayayarak geçirdiğiniz ömrünüz, rezilliklerle dolu. Medeni olmanın, ileriyi görmenin, toplumsal barışı gerçekleştirmenin yolları iftiralardan, ithamlardan geçmiyor.
Bu ülke ve ülke halkı, ne çarşaflı hanımlardan, ne sakallı insanlardan; ne imamlarımızdan, ne de hacılarımızdan zarar gördü. Bu ülke ve bu ülke halkı, ikiyüzlü münafıklardan, sağı gösterip solu vuranlardan, milli günlerin kutlanmasında başından büyük laf edip iftira atanlardan, teröristleri koruyan, kollayan ve görmezlikten gelenlerden, bankaların içini boşaltanlardan zarar gördü.
“Gayr-i meşru zaferler, sıkıntılardan başını kurtaramaz.” Hangi konu ve hangi olayla bağlantılı olursa olsun, bir zafer ki, aklın ve dinin ölçülerine dayanmıyor, geleceği hep karanlık ve sıkıntıdır. Siyasi, iktisadi, hukuki alanlardaki başarılar ne zaman ki hakka, hakkaniyete dayanır, geçmişi ve geleceği kucaklayan ve kuşatan bir özelliğe sahip demektir.
“Bu ülkeyi geriye götürüyorlar” dedikleri her insan, gerçek kimliği ile bu ülkenin manen, madden, ilmen ve ahlaken kalkınmasına sebep olan insanlardır. Ne var ki bu hakikati görmek ve inanmak için, gerçek bir göze, kulağa ve kalbe sahip olmak gerekir.
Yarım asırlık geçmişimize bakacak olursak, 12 Eylül 1980 askeri harekâtı, 12 Mart muhtıraları, 28 Şubat ve de 27 Nisan çıkışları, bugün halkın gönlünde nefretle anılmaktadır. Nefretle anılan olayların toplandığı adres ne yazık ki Ergenekon dosyası oldu. Roma’yı yakıp, “Roma’yı yakıyorlar” diyenlerin dönemi öyle ümit ediyoruz ki Ergenekon’la bitecektir. Bu ülkenin vefakâr ve fedakâr insanlarının başına geçecek çobanlar, adil, merhametli, anlayışlı, kendisiyle barışık, halkıyla barışık olan insanlar olacaktır. Bu insanların İstanbul Teknik Üniversitesi’nden olması, Konya İlahiyat Fakültesi’nden çıkmış olması, fark etmeyecektir.
Beş yüz sene Osmanlı’nın himayesinde olan Bosna-Hersek’te Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar, birinin dahi burnu kanamadan yaşamışlardır. Sistem, bugün halkını taşımakta zorlanıyorsa, farklı ırkları, farklı dilleri ve farklı renkleri, Allah’ın ayetlerinden bir ayet göremiyor ve toplumsal barışın sağlanmasındaki metottan mahrumsa, vasıtanın şoförünü değiştirmek, konuya neşter vurmak olarak anlaşılmalıdır. Yaşadıkları zifiri karanlıkları aydınlık olarak savunmanın ve onun üzerinden prim yapmanın, siyaset yapmanın, bu ülkeye ve ülke halkına bir şey kazadırmadığını, insanlar değil, hayvanlar bile anlamaya başladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi