Bu rapor, din dersi mecburiyetinin gerekçesi olabilir

Bu rapor, din dersi mecburiyetinin gerekçesi olabilir

Prof. Dr. Binnaz Toprak yönetiminde yapılan "Türkiye'de Farklı Olmak-Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı araştırma, din eğitimi ihtiyacının boyutlarını görmek açısından faydalı oldu.

İnsanlar yaşadıkları ülkenin bitki örtüsünü, iklimini bildikleri kadar kültür örtüsünü de bilmek zorunda. Bu kültür atlasının önemli unsurlarından biri olan dini, genel kültür seviyesinde öğrenmekten gocunmamalıyız. Hem de 'herkes kendi dinini' şeklinde kolaycılığa kaçmadan. Sünni, Aleviliği ilk elden ve doğru kaynaklardan öğrenmeli. Çoğu hurafe ve iftira olan kulaktan dolma dedikodular yerine 'bilgi'ye ulaşabilmeliyiz. Aynı şey Aleviler için de söz konusu. Süryanilikle ilgili bırakın sokağı, üniversite kampüsünde anket yapsanız doğru cevap alma şansınız sıfıra yakın. Bu açıdan baktığınızda din dersinin mecburiyetini kaçınılmaz görürsünüz. İnanmak ve uygulamak kişinin kendi kararı ama 'bilgi'den korkmanın, ona karşı cephe almanın anlamı yok.

Ülkemizde sıradan vatandaşlar bir yana sosyal bilimciler bile dinî bilgiden mahrum. Prof. Toprak'ın araştırmasında öyle basit hatalar yapılmış ki, ilkokul düzeyinde bilgi ile kolayca bertaraf edilebilirdi. En çarpıcı örnek ise 'Bana dokundun orucum kaçtı' hikâyesi. Neden en çarpıcı örnek? Çünkü Binnaz Hoca, Kanal D ana haber bülteninde Mehmet Ali Birand'ın 'Sizi en çok etkileyen örnek hangisi?' sorusuna bu cevabı verdi. Raporda satır aralarında kalsa belki önemsenmeyebilirdi. Üniversite eğitimini yarıda bırakan bir genç amele pazarında bu olayı anlatmış. Üniversitede öğretim üyesi sınav sonuçlarını açıklamış. 'İtirazı olan var mı?' diye sorunca söz konusu genç ayağa kalkmış. Hoca kürsüye çağırmış. Dersten önce sigara içen genci kürsüde iteklemiş. Sonra da güya küfrederek, "Beni sana dokunmak zorunda bıraktın. Orucum bozuldu." demiş. Çocuk da buna sinirlenerek hocayı yumruklamış. Canlı yayında Binnaz Hoca, 'Bir akademisyen bunu nasıl yapar?' şeklinde isyan etti. Biz de bu isyanı şöyle dönüştürüyoruz: "Binnaz Hoca bu kadar basit hataları nasıl yaparsınız? Bırakın dinî literatürü, en marjinal hurafelerde bile bu kadar absürt bir olay bulamazsınız." Prof. Toprak kendini şöyle savunuyor: "Bize aktarılanların bir kısmı yalan olabilir. Karşı tarafa sorsak, 'böyle bir şey yapmadık' diyecek. Biz yargı makamı değiliz. Hangisinin doğru söylediğini nereden bileceğiz?" Hocam, keşke yargı makamı olsaydınız. Hiç olmazsa doğru ya da yanlış sadece bir kişiyi mahkum ederdiniz. Şimdi doğruluğundan sizin bile emin olamadığınız tanıklıklarla Türk halkının yüzde 80'den fazlasını mahkûm ediyorsunuz. AK Partilileri zaten 'olağan şüpheli' olarak çuvala atıyorsunuz. Üstüne 'ülkücüleri' yani MHP'lileri ekliyorsunuz. BBP'liler hakeza. Kendini muhafazakâr olarak tanımlayan diğer siyasi partiler farklı mı? Hayır. Kısacası 'amaçlı' örneklemi oluşturduğunuz CHP'nin dışında kimse kalmıyor.

Dinî 'bilgi' eksikliği derken sadece bir araştırmanın sakatlanmasından bahsetmiyoruz. "Bu sene hacla kurban aynı döneme denk geldi" diye yazan gazeteciler, 'Cuma namazını evinizde kılın' tavsiyesinde bulunan akademisyenlerin sayısı hiç az değil. Araştırma vesilesiyle birileri mahcubiyet yaşarsa belki bir fayda ortaya çıkabilir. Aydınların, hiç olmazsa sosyal bilimcilerin inceledikleri toplumu tanımaya elverecek ölçüde dinî bilgi almasının yolu açılabilir. Mensup olduğu toplumun kahir ekseriyetinin dinini bilmemekle övünen bilim adamları bize has bir garabet. Tekrarlayayım, inanmak veya uygulamaktan söz etmiyorum, benim derdim bilgi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi