R. Özdenören

R. Özdenören

Gazze'den utanmak

Gazze'den utanmak

Delikanlı Kurtuba Kitapevi'nin kahve reyonunda oturuyor. Ocak ayında Mayıs düşlerine dalmak istiyor.

Bayındır Sokağın taverna gürültüleri arasında kitapevinin kahve bölümü nerdeyse bir kurtarılmış bölge yerine geçiyor.

Kurtuba Kitapevi'nin kahve reyonu cıvıl cıvıl bir genç insan kalabalığıyla dolu. Herkes birbirini tanır gibi, tanımayanlar da birbiriyle selamlaşıyor.

Genç adam gazetesini karıştırıyor.

Aşağıdaki kitap salonundan aldığı Edward Said'in Filistin üzerine kitabı masanın üzerinde duruyor.

Ankara'nın orta yerinde, Ocak ayının göbeğinde, Mayıs özlemiyle Gazze acısı arasında bir yerde duruyor.

Karıştırdığı gazete ona fazla bir şey söylemiyor.

Önünde melengiç kahvesi…

Dirseğinin altında Filistin.. bir kitap olarak…

Gazetede 700 dolayında Filistin kurbanı.. çocuklar…

Bir tv ekranında babasının kolları arasında ayacıkları çırpınan çocuğun çığlıkları. Çocuk kucakta taşınmaktan mı korkuyor? Yoksa başına daha büyük bir belanın gelmesinden mi kaygılanıyor? Dili düğümlenmiş, fakat çırpınan ayakları kucakta taşınmak istemediğini bağırmak istiyor. Ve daha bir sürü şeye açık yorumların tüneline doğru insan olan insanın ağdalaşmış zihnini akıtmaya uğraşıyor. Böyle tablolara Salvador Dali'nin resimlerinde rastlanır: çelikten bir kol saati balmumu kıvamında erimiş, çölün kumlarına karışıyor…

Gazetenin sol üst köşesinde iki elini yanlarına açmış oturan kurumlu bir kadın fotoğrafı… Fotoğrafın koyu bölgesine yerleştirilmiş bir dişi klişe: “Sivil katliamı 13. gününde de devam etti. Gazze'nin kuzeyindeki bir hastanenin bahçesi bombalındı. Üç Filistinli öldü. 34 sivil yaralandı. Ölenlerin sayısı 700'e yükseldi.”

- Günaydın beyefendi…

Delikanlı gözlerinin altından geleni süzüyor, bir an… Yeni gelen izin istiyor:

- Oturabilir miyim?

Delikanlı göz işaretiyle izin veriyor. Demek bütün masalar dolmuş.

Yeni gelen oturuyor.

- Gazze havadisleri mi?

- Gazze havadisleri beni utandırıyor…

- O niye?

- Bana aczimi hatırlatıyor ve utanıyorum.

- Ben imza kampanyasına katıldım. Arkadaşlar protesto için imza topluyor.

- Ben ona da katılmadım. Utandım.

- Kurtuba'nın internetini kullanabilirsin, benim dizüstünden bir okey gönder…

- Hayır, hayır… Teşekkür ederim. Ben bu savaşın saçmalığını düşünüyorum. Ben bu savaşın bitirilmesini düşünüyorum. Yalnızca bu son katliam değil benim derdim. Ben bu savaşın kökten bitirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Evet, Filistinliler işgale uğradığını düşünmekte haklıdırlar. Fakat ortada bir de gerçeklik var: gerçeği niye olduğu gibi kabul etmiyoruz ve o gerçek üzerinden müzakereyi ikmal etmeyi düşünmüyoruz?

- Ne demek yani?

- Gerçeği görmemiz lazım. Sen onun gerçeğini kabul etmeyince, o da senin gerçeğini kabul etmiyor. Filistin trajedisi bence burada düğümlü…

- Anlamadım, ama anladım…

- İşte, anlamadan anlamış görünmek: Filistin bu! Altmış yıldan beri bu zihniyet geriletiyor bizi…

İkisi de sustu.

Delikanlı, Filistin'in derin gerçekliğinin ve o gerçekliğin bağrında yatan açmazın üstüne katlanmıştı. Arkadaşı sorusuyla onun dalgınlığını dağıttı:

- Bu kahve ne güzel kokuyor…

- Ha, evet, melengiç kahvesi.. ister misin?

Garsona seslendi:

- İbrahim bir melengiç daha…

Ocak ayı ortasında Mayıs düşlerine dalmak Filistin'in bir özgürlük sabahına gözlerini açmak kadar güzeldi. Ve Mayıs kadar uzaktı. Şimdilik…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi