Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Aile Hayatımız

Aile Hayatımız

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun “Türkiye’de Televizyon ve Aile”ye ilişkin olarak yaptırdığı eski bir araştırma var önümde...
Buna göre, yüzde doksandan fazlası Müslüman olan toplumumuzun ekranlarına gelen insanların sadece yüzde 20’si Müslüman…
Yüzde 44.1’i Hıristiyan. Gerisi Musevî, yahut putperest.
Yani çeşitli kanallarda farklı bir dini hayatın içinde şekillenmiş insanları seyrediyoruz. Ayrıca “yerli dizi” diye ekranlara sürülen dizilerin kaçta kaçının gerçek anlamda “yerli” olduğunu da düşünmeye değer…
Çoğunda oyuncular dışında “yerli” bir şey yok! Bizim hayatımızdan izler taşımıyor. Birçoğu Amerikan dizilerinden farksız. Üstelik kötü örnekler furyası var. Çete ve mafyadan geçilmiyor.
Oysa bu milletin bir dini hayatı, o hayattan kaynaklanan dinamikleri ve her şeye rağmen millî bir duruşu var!
“Yerli” dizilerde bunları bulamazsınız.
Adı geçen araştırmanın ulaştığı çarpıcı sonuçlardan biri de şu: Ekranlardaki ailelerin eğitim düzeyiyle eğitim düzeyimiz, varlıklarıyla varlığımız, terbiye anlayışlarıyla terbiye anlayışımız uyuşmuyor. Hatta yer yer taban tabana zıtlaşıyor.
Ayrıca, ekranlardaki ailelerin namus anlayışı, bizim toplum ekseriyetinin namus telâkkisine son derece ters. Ekranlar bizim toplum ekseriyetinin “sapıklık” saydığı aykırı ilişkilerden geçilmiyor…
Üstelik dizilerdeki insan ilişkileri son derece yapay. Her şey hesaplı-kitaplı. Bu da gerçek hayatla örtüşmüyor. Buna rağmen dengesini henüz kuramamış olanların tüm dengesini bozabilecek bir etki bırakabiliyor.
Dizideki insanlarda yardımlaşma duygusu yok. Her şey menfaat üzerine dönüyor.
Televizyonda yoğun biçimde gösterilen aile yapısının yüzde 20’si Amerikan tipi. İstanbul tipi aile yüzdesi yalnızca 14.
Sık sık ekrana sürülen tiplerden yüzde 74’ü üst gelir grubundan. Toplumumuzda ekseriyeti teşkil eden gelir gruplarının ekrana yansıma oranı ise yalnızca yüzde 26.
Sonuç: Ekranlarda seyrettiğimiz insan modeli ve aile yapısı ile bizim insan modelimiz ve aile yapımız arasında hiçbir bağ yok...
Televizyonlarımızdaki aileler aile hayatımızın bir iz düşümü değil.
Peki maksat nedir? Yukarıdaki araştırmayı yapanlar bu konuda şöyle bir görüş belirtiyorlar, diyorlar ki:
“Amaç, toplumun içinde yaşamadığı bir hayatı, farklı bir dünyayı topluma dört-beş saat yaşatmak…”
Bunun tercümesi “toplumu boş şeylerle meşgul etmek” şeklinde yapılabilir.
Galiba oyuna geliyoruz dostlar, birileri hayal satıp para kazanırken aile yapımızı ve tabii huzurumuzu bozuyor.
Kısacası huzursuzluk satın alıyoruz!
Her akşam ekranlarımızda içki içen, adam öldüren, sınırsız flört eden, hiçbir mahremiyet tanımayan, aile büyüklerini ayrı evlerde oturtan, namaz kılmayan, oruç tutmayan, hiçbir surette camiye girmeyen tipleri izleyip duruyoruz.
Farkında olmadan, şuuraltımıza bu olumsuz tipler yerleşiyor. Zaman içinde yadırgamamaya, sonra sonra belki taklit etmeye başlıyoruz.
Suçlular ordusu nasıl oluşuyor sanıyorsunuz? Televizyonun buna katkısı azımsanamaz.
Bize benzemez karakterlerle aileleri seyrede seyrede kendi benliğimizden uzaklaşırsak melezleşiriz. Bunun da faturası çok ağır olur.
Amerika Birleşik Devletleri bu tehlikeyi çoktan sezip, çoktan aile yapısını güçlendirici tedbirlere yöneldi. Devlet, gerçek Amerikan ailesini Amerikan vatandaşlarına anlatan ve onları öyle olmaya özendiren özel diziler yaptırıyor ve bunları televizyon kanallarında yayınlatıyor…
Maksat, Amerikan ailesinin geleneksel özelliklerini korumak ve aileyi kurtarmak...
Aile yapısını koruyamayan milletlerin varlığı tehdit altına girer!
Unutmayalım ki, Türk aile hayatını inceleyen İsveçli Profesör Gaston Jezz, “Ben Batılı bir âile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin elinden aile hayatını alırsanız geriye hiçbir şey kalmaz.”
Arjantin’i karıştıran ekonomik krizin beterine bile aile hayatımızın sağlamlığı sayesinde dayanabilmiştik.
İşte bu yüzden “Anadolu’ya Yürek Seferi”ne çıkıyorum. Konferanslarımın çoğunda aile hayatının vazgeçilmezliğini işliyorum. Çünkü aile hayatımızda, televizyonun yanlış kullanımından da beslenen aşınmalar, hatta kopmalar olduğunu fark ettim. Ortak dertlerimiz mutsuzluk ve huzursuzluk.
Daha fazla çözülmeden düzelmeye yönelmemiz gerekiyor…
Sonra çok geç olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi