'Başörtüsü sorunu'nun öğreticiliği

'Başörtüsü sorunu'nun öğreticiliği

Bugünlerin değil en azından kırk yılın sorunu ve tartışma konusu olan "başörtüsü sorunu" üzerine yürütülen tartışmalara bakıldığında bu tür olayların toplumu anlamaya ne kadar ciddi bir katkı sağladığını görmek zor değil. Yıllardır toplum gündeminin baş sıralarında yer alan bu konuda hem siyasilerin, hem de bürokrat ve aydın kesimin sorunu tanım noktasında bile ortak bir yerlerde buluşamadıklarını görürüz. Türkiye'de başörtüsü diye bir sorunun olmadığını söyleyen, savunan ve temel politikalarını bu tezin üzerine bina eden çevrelerin bulunduğunu görmek şaşırtıcı olmanın ötesinde öğreticidir de! Hele bir de bu tür tezleri kendilerini sosyal demokrat siyasi kimliği ile topluma takdim eden ve bu kimlikle siyaset yapan kesimleri görmek anlaşılması zor, hatta imkansız olsa bile Türk sosyal demokratlarını anlama konusunda önemli bir argüman sunmaktadır.

İktidar partisi ile muhalefet partisinin başörtüsü sorununu çözme noktasında işbirliğine gitmeleri karşısında yükselen sesler ve yapılan yorumların da öğretici niteliği görmezlikten gelinemez. Niyet okumalardan sorunun varlığına kadar tartışmalar, sorunun niteliği hususundaki değerlendirmeler başlı başına üzerinde durulması gereken önemli argümanlardır.

Tartışmanın ilk sorusu "başörtüsü nedir?" sorusu temelinde başlıyor. Kimine göre dini, kimine göre siyasi bir simge. Kimine göre geleneksel bir örtünme biçimi. Kimine göre modernlik karşıtı, modernlik dışı bir form. Kimine göre ise özgürleşme, modernleşme, kentleşme, farklılaşma göstergesi. Kimine göre bir moda, gelip geçici bir form. Kimine göre laiklik, cumhuriyet ve çağdaşlık karşıtı bir forma…

Bunları uzatmak mümkün. Neticede başörtüsünü toplumun her kesimi aynı görmüyor. Görmesi de gerekmiyor. Ancak başörtüsünün bu farklı algılanışının ne kadar gerçekçi olduğu sorgulanması gereken bir sorun olmalıdır. Dikkat edilirse bu farklı algılamalarda ve değerlendirmelerde hiç kimse bizzat başını örtenlerin başörtüsünü nasıl algıladıklarından hareketle bir değerlendirme yapmamaktadır. Yani kimse başörtülülerin bunu nasıl gördüklerini sorup tezlerini bunun üzerinde bina etmiyor. Tam tersine kendi sübjektivitelerinden hareketle bir değerlendirmeye gidiyor ve herkesin bunu kabul etmesini istiyor.

Bana kalırsa sorun da buradan çıkıyor. Bu konuda yapılmış bir sürü kamuoyu araştırması, sosyolojik çalışma ve bilimsel analizler var. Bu konu üzerine konuşanlar, tez yürütenler ve özellikle de genel olarak negatif bir bakışla soruna yaklaşanlardan hangisinin bu araştırma ve bilimsel çalışmalara dayandıklarını merak ediyorum. Toplumumuzda başörtüsü diye bir sorun yoktur diyen siyaset erbabının en azından kendi seçmen kitlesini inandırabildiklerini düşünüyorlar mı acaba?

Siyaset en basit ifadesiyle toplumsal sorunları çözme konusunda gösterilen faaliyetlerdir. Siyasi ekiplerin mevcut toplumsal sorunları önceliklerine göre tasnif etmeleri farklı farklı olabilir. Bunu anlamak zor değil. Mesela sosyal demokrat ekiplerin öncelik verecekleri toplumsal sorunlarla liberal veya muhafazakar ekiplerin öncelik verecekleri konular aynı olmayabilir. Ancak önceliği bırakalım sorunun varlığı hususunda farklı anlayışların olması yadırgatıcıdır.

Başörtüsü nedir sorusunda ortak bir zeminde buluşamayanların bunun sorun olarak tanımlanmasında ve makul bir çözüm üretilmesinde buluşmaları da imkansız oluyor. Aynı ülkede yaşayan insanların bu kadar farklı noktalarda olmaları ve bir ortak zeminde buluşamamalarında etkili olan temel faktörün ne veya faktörlerin neler olduğu gerçekten merak konusudur.

Kanaatimce temel sorun, topluma, siyasete ve iktidar ilişkilerine bakışta düğümlenmektedir. Toplumu olduğu gibi görme, mevcut şekliyle kabul etme ve varolan değerler üzerinde siyaset yapmak Türk siyasetine hakim olmuş bir tarz değil hâlâ. Tek partili siyasetin ve devrimci mantığın bir devamı olarak mevcut değerleri yok sayma, ilişkileri iktidar eliyle değiştirme ve yeni bir yapı ikame etme tarzı hâlâ revaçta gözüküyor. Şaşırtıcı olan bu tarzın bir siyaset yöntemi olarak sadece belli siyasi ekiplere değil bürokrasiye ve yargıya da egemen olmasıdır. öncelikle sorgulanması gereken bu bakış ve tarzın demokrasiyle ne kadar bağdaşır olduğudur. Demokrasi tek partili ve toplumu yok sayıcı siyasetin aracı olamaz.




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi