M. Emin Yıldırım

M. Emin Yıldırım

Selahaddin Eyyubi mi, Selahattin Muhammedi mi?

Selahaddin Eyyubi mi, Selahattin Muhammedi mi?

Büyük İslam şahsiyeti Selahaddin Eyyübî’nin vefatının üzerinden 816 sene geçmesine rağmen adı ve tarihe bıraktığı izi çok canlı bir halde varlığını muhafaza etmektedir. 56 yıllık kısa ama bereketli hayatı, yaşadığı dünyada yeniden Kudüs’ü Müslümanlara kazandırttığı gibi, bugünün dünyasına da çok önemli mesajlar vermektedir. İşte tarihe silinmez harflerle iz bırakan böyle büyük şahsiyetlerin Hz. Peygamber döneminde yaşamış olanlarına “Sahabî” onlardan sonra yaşamış olanlarına ise “Peygamber görmemiş Sahabî” dememiz bundan dolayıdır.

Nasıl ki, her Sahabî’ye Efendimiz’den (sav) bir iz düşmüş ise, her peygamber görmemiş Sahabî’ye de, benzediği Sahabî efendimizden bir iz düşmüştür. Acaba Selahaddin Eyyübî’de hangi Sahabî’nin izini bulmak mümkündür? Mesela; onda, Hz. Ebubekir’in izini bulmak mümkündür. Özellikle hilm, müsamaha, şefkat onda, Ebubekirce dirilmiş bir haldedir. Onda Hz. Ömer’in izini de bulmak mümkündür; zaten Kudüs’ün fatihi olması hasebi ile ona ikinci Ömer’de denir. Özellikle inkârcılara karşı şiddeti, küfre olan nefreti hep bir Ömer düzeyindedir. Onda Hz. Osman’ın izini bulmak da mümkündür. Hayâ, edep, iffet ve infak görenlere hep ümmetin Yusuf’u olan Hz. Osman’ı hatırlatmaktadır. Yine onda Hz. Ali’nin izini görmek de mümkündür. Cesaret, kararlılık, ilim, istikamet ve daha neler neler hepsi Hz.Ali’yi hatırlatan izlerdendir.

Bu dört güzellerden başka da Selahaddin Eyyübî’de izlerini görebileceğimiz onlarca Sahabe daha sayılabilir. Ama âcizane biz Selahaddin Eyyübî’yi çok iyi tanıdığımız bir Sahabî ile karşılaştıracağız. Kim bu Sahabî biliyor musunuz? Selman-ı Farisî. Neden mi? Selman, İranlıdır, Farisî’dir. Selman-ı Farisî’nin en büyük özelliği kavmini dinine feda etmesidir. O öyle bir dininin adamı kesilmiştir ki; kendisine kavmi sorulduğu zaman, “Ben İslam’ın oğlu Selman’ım” diyecektir. Bu özelliğinden olsa gerek Allah Resulü (sav) “Selman bizdendir, bizim ehli beytimizdendir” diyerek, onu kendi evinin halkından saymıştır. Buradan ilham alarak bir İslam âlimi, Selman-ı Farisî’nin isminin aslında, “Selman-ı Muhammedî” olması gerektiğini söylemiştir.

Selahaddin Eyyübî’ye gelince aynen Selman-ı Farisî’nin gayretini onda da görmek mümkündür. O, kavmini dinene feda eden bir sultandır. Bundan dolayıdır ki, kavmi çok iyi bilinmemekte, bölge de yaşayan üç büyük kavim olan Araplarda, Türklerde, Kürtlerde bu büyük komutanı kendilerinden saymaktadır. Ama araştırmalar gösterir ki, bu büyük komutan baba tarafından Kürt, anne tarafından Türk’tür. Böyle olmasına rağmen o, hiçbir zaman kurduğu Eyyübî Devleti’ne kavim rengi katmamış, tek derdi İslam ve onun en büyük mukaddesatı olan Kudüs olmuştur. Böyle olduğu için o, “Şarkın en sevgili sultanı, İslam’ın Saf Kahramanı, Sarayı Olmayan Sultan, Sadece Coğrafyaların değil, Yüreklerin Fatihi” ve bizim ifademizle “Kavmini dinine feda eden sultan: Selahaddin Muhammedî” olmuştur.

Bu büyük İslam şahsiyetinin 56 yıllık ömrü hep Fatiha Sûresi’nin gölgesinde geçmiştir. Madem Fatiha 7 ayettir, madem o hep bu ayetlerin gölgesinde yaşamıştır; o halde gelin onun kısa ama kıymetli hayatından bize söylenmiş 7 önemli mesajı duymaya çalışalım:

1- Eğer siz de benim gibi Peygamber görmeden Sahabenin İklimine girmek istiyorsanız, yapacağınız şey, Sahabenin iklimini solumak, onlarla beraber yaşamak ve onların ayak izlerini takip etmektir.

2- Din kurban edilecek bir değer değil, kurban olunacak bir değerdir. Bu değere, kavim, kabile, aile, mal, mülk, evlat her ne varsa, kurban edilmeden muhafaza edilemeyecektir. Öyleyse İsmail’ini iyi tespit et; İsmail sadece bir evlat değil, içinde taşıdığın tüm zafiyetlerdir. Onları kurban etmedikçe sen, dininin adamı olmazsın. Din adamı olsan da dininin adamı olamazsın.

3- Eğer siz de düşmanlarınızla uğraşacağınız yerde birbirlerinizle didişirseniz, siz daha çok Kudüs türküleri söyleyecek, daha çok Mescid-i Aksa’nın dedikodusunu yapacaksınız. Unutmayın, dostları ile didişenler düşmanları ile mücadele edemezler. Ya da düşmanla mücadele edenler, dostları ile didişmeye zaman bulamazlar.

4- Bu iş hocasız olmaz. Eğer benim önümde Nüreddin Mahmud olmasaydı, ben olmazdım. Öyleyse hocanız, hocalarınız olsun. Hocanız olursa, sizde birilerine hoca olursunuz. Yani üste hocanız, altta talebeniz olur. İşte o zaman nesepli, yani köklü olursunuz. Kökü olan ağaç meyve verdiği gibi, sizde meyve verirsiniz.

5- Mesuliyet şuuru olmadan emel, emel olmadan hedef, hırs ve hülya olmaz. Eğer mesuliyet şuurunuz varsa rüyanız büyük olur. Nasıl büyük biliyor musunuz? Kudüs işgal altında iken, İstanbul’un fethini düşünmek kadar büyük olur. Hedefiniz büyük olur; buna karşılık hırsınız ve hülyanızda olursa; Kudüs’ün fethi size, İstanbul’un fethi ise 266 sene sonra, sizden ilham alan Sultan Muhammed Fatih’e nasip olur.

6- Kifayet miktarı ilim ve güçlü bir irade olmadıkça istenilen hedefe varılamayacaktır. Ben atın üzerine çıkmadan 26 sene rahlenin başında idim. Rahlenin başında dirsek çürütmeyi beceremeyenler, atın üzengisine hakkı ile basamazlar. İlimin hakkını veremeyenler, savaş meydanın hakkını veremezler. Bunu yapsalar bile, fethettikleri toprakların hakkını ödeyemezler.

7- Büyük hedefler, büyük emellerle; büyük emeller ise yolunda yapılacak büyük fedakârlıklarla kazanılabilir. Aşkınız daim olur, çabanız kaim olursa; Kudüs yakındır. Ya değilse; değil 92 yıl, yüzlerce sene geçse de değişen hiçbir şey olmayacaktır.

Rabbim bizlere Selahaddin Muhammedî’nin hayatı ile duyurduğu bu mesajlarını işitecek, anlayacak ve gereğini yapacak duruşlar nasip eylesin. (amin)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Yıldırım Arşivi