M. Emin Yıldırım

M. Emin Yıldırım

Efendimiz’in (s.a.v) Yahudilerle mücadelesi (2)

Efendimiz’in (s.a.v) Yahudilerle mücadelesi (2)

Efendimiz’in (s.a.v) Medine’ye hicret etmesi ile birlikte, burada yaşayan Yahudiler ile nasıl mücadele ettiğini anlamaya, o günlerden ilham alarak bugünün dünyasında nasıl hareket etmemiz gerektiğini kavramaya, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Hicret yurdu olan Medine, ya da o günkü ismi ile Yesrib, coğrafi olarak Mekke’den oldukça farklı bir yerdi. Yeşilliği, sulaklığı ve dağlar arasında kalan düz vadisi ile Hicaz bölgesinin en güzel yerlerinden biriydi. O gün için Yesrib’de birçok su kuyusu vardı. Hatta kaynaklarımız daha sonraları Efendimiz (s.a.v) ile çeşitli hatıraları olan 14 su kuyusunun isimlerini ve orada geçen hatıraları bize aktarırlar. Ama bu kuyuların hepsinin suyu, o günler için içme suyu olarak kullanılamazdı. Şehir halkı, içme sularının büyük bir bölümünü, Rûme kuyusu olarak bilinen bir kuyudan sağlardı. Bu kuyu Yahudi bir tüccara aitti ve o, bu kuyunun suyunu çok ciddi paralar karşılığında Araplara satardı. Efendimiz (s.a.v) hicretten sonra bu sıkıntılı durumu görünce, bundan çok rahatsız oldu ve bir an önce bu soruna kalıcı bir çözüm getirmek için yollar aramaya başladı. Çünkü su, insanın asli bir ihtiyacı idi; böyle önemli bir ihtiyaçtan dolayı Yahudilere bağımlı yaşamak kabul edilecek bir durum değildi. Efendimiz (s.a.v) daha ilk günlerde yaslanmadan yaşamayı öğrenmişti. Özellikle ekonomik bağların doğru tesis edilmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Çünkü bu alanda ipler, birilerinin elinde olduğu müddetçe onlar istedikleri gibi Müslümanları yönlendirmeye devam edeceklerdi. İşte Efendimiz (s.a.v) bu gerçekten dolayı, daha hicretin ilk aylarında bir gün Mescid-i Nebevî’de, “Kim cennet karşılığında bize Rûme kuyusunu satın alacak” demişti.
Efendimiz’in (s.a.v) bu sözünü duyan Hz. Osman, bunu bir görev olarak kabul etmiş ve bu konuda sağa sola bakmadan, yapması gereken ameli ortaya koymak için harekete geçmişti. Hz. Osman, infak medresesinin en büyük talebelerinden biriydi. O, her zaman bu alanda ilk olacaktı. Vermeye doymayacak, ıskatını varislerine bırakmadan adeta kendi günahlarının kefaretini defaatle bizzat eliyle ödeyecekti.
Hz. Osman, Efendimiz’in (s.a.v) bu talebi gereği, doğruca Rûme kuyusuna gitti ve kuyunun sahibi olan Rûmetü’l-Gifârî’ye kuyusuna talip olduğunu ve onu satın almak istediğini söyledi. Yahudi tüccar, fırsat bu fırsat diyerek, kuyunun ederinin neredeyse iki katı bir fiyat çekerek, kuyuyu 50.000 dirheme satacağını söyledi. Hz. Osman işin aslına bakarsanız, 100.000 dirhem istenseydi de verecekti. Çünkü o, Efendimiz’i (s.a.v) memnun etmek, o büyük müjdesine nail olmak için elinden geleni yapmaktan bir an geri durmayacaktı. Ama Hz. Osman heyecana kapılıp da Yahudi’yi memnun edecek bir tavra girmedi. Hz. Osman orada da bir büyüklük yapacak ve adeta bize önemli bir ilke öğretecekti. Hz. Osman’ın bize öğreteceği ilke şu idi: “Yapacağınız İslâmî bir hizmet dahi olsa, israf etmeye hakkınız yoktur. Çünkü İsraf, Kur’an’ın beyanı ile Şeytanlara kardeşler olmaktır.” İsra Sûresi'nin 27. ayetinde Rabbimiz, israf edenlere; İhvane’ş-Şeyâtin / Şeytanların Kardeşleri demektedir. İşte Hz. Osman bu ilke gereği hemen heyecana kapılmayacak, büyük bir ticari deha ile Yahudi tüccara şunu teklif edecekti: “Gel sen bu kuyunun tamamını satma, işletim hakkının yarısını bana sat. Bir gün ben işleteyim, diğer gün sen işlet!”
Bu teklif Yahudi tüccarın çok hoşuna gidecekti. Öyle ya, hem kuyu elinden tamamen çıkmayacak, hem belli bir miktar para alacak, hem de yine kuyudan para kazanmaya devam edecekti. Hz. Osman’ın bu teklifi kabul görünce, Yahudi tüccardan yeni bir fiyat istemesini talep edecekti. O da kuyunun yarısının fiyatını önce 25.000 dirheme, sonra 20.000 dirheme indirecekti. Hz. Osman bu miktarın da çok olduğunu söyleyerek sıkı bir pazarlık ile kuyunun yarısını 12.000 dirheme satın alacaktı. Daha sonra Mescid’e dönecek ve karşısında duran Müslümanlara kuyuyu nasıl satın aldığının haberini verecekti. Hz. Osman orada şu uyarıyı da yapacaktı: “Kuyunun bir gün kullanım hakkı bizde, diğer günü ise Yahudi’dedir. Sakın siz sıranın onda olduğu gün gidip para ile su satın almayasınız.”
Elbette Müslümanlar o gün söz ve amel birliği ortaya koyacaklardı ve tabir caiz ise sıra Yahudi’de olduğu gün kuyuyu boykot edeceklerdi. Hz. Osman, Müslümanlara bu uyarıları yapınca, o günün yürekleri ve zihinleri berrak olan Müslümanlar, kuyunun işletim sırası kendilerinde olduğunda su ihtiyaçlarını karşılayacak, sıra Yahudi’de olduğunda ise büyük bir boykot ile hiçbiri gidip su satın almayacaktı. Yahudi tüccar birkaç gün sonra gelen giden olmadığını görünce, nasıl bir duruma düştüğünü anlayacak ve kendi, Hz. Osman’ın yanına gelerek kuyunun diğer yarısını da satmak istediğini söyleyecekti. Hz. Osman, “Eğer makul bir fiyat istersen alırım” diyecekti. Yahudi tüccar kuyunun diğer yarısı için de 12.000 dirhem isteyecek, ama Hz. Osman bu fiyatı yüksek bulup, fiyatı 8.000 dirheme indirtip, sonra satın alacaktı. Böyle olunca da Hz. Osman, Yahudi tüccarın işin başında 50.000 dirhem istediği kuyuyu, 20.000 dirheme satın alacaktı.
Bu tarihi olaydan alınacak derslere gelince;
1) Efendimiz (s.a.v) Müslümanlara, bağımlı yaşamamayı öğretmiştir.
2) Müslümanların asli ihtiyaçlarında, asla ipleri başkalarının eline vermemesi gerektiğini öğretmiştir.
3) Hz. Osman, İslâmî bir hizmet dahi olsa israfa kapı açılmaması gerektiğini öğretmiştir.
4) Hz. Osman, Müslüman tüccarlara, zekânın ve kabiliyetin, ticaretin olmazsa olmazı olduğunu göstermiştir.
5) Müslümanların söz ve amel birliğinin ne kadar önemli olduğunu, yapıldığı takdirde nelere kapı açacağını göstermiştir.
Ve daha neler neler… Devamı haftaya inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Yıldırım Arşivi