Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Görgü şahitlerinin gözüyle Yıldız Yağması

Görgü şahitlerinin gözüyle Yıldız Yağması

Takvimler 29 Nisan 1909’u gösteriyordu. İki gün önce Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmekle tatmin olmayan bazı İttihad ve Terakki mensupları, 29 Nisan’da sarayını yağmaladılar.
Servet içinde yüzdüğü, lüks içinde yaşadığı ve çok altın biriktirdiği sanılıyordu. Yatak odasına girdiklerinde donup kaldılar.
Neredeyse sıradan bir yatak odasıydı. Hiçbir tantanası, şaşaası yoktu. Sultan Abdülhamid’in karyolası, en âdi hastanelerde kullanılan cinsindendi.
Yaptıklarına pişman olacaklarına öfkelendiler. Deli gibi her şeye saldırmaya başladılar. O zamana kadar Hareket Ordusu’nun içinde siperlenen yağmacı güruh Yıldız Sarayı’nın her yerine girdi. Ne buldularsa aldılar.
Hatta Sultan Abdülhamid’in havuzun altındaki gizli odaya zor zamanlar için sakladığı hazineyi bile bulup bölüştüler.
Yağmacı güruh başlarında İttihadcı subaylar olduğu halde sarayı talan etti. Muazzam bir servet topladılar. Bir envanterini bile çıkarmadılar.
Meclis’i de haberdar etmediler.
Bu yüzden çalınan servetin miktarı konusunda bilgimiz yok. Yalnız çok büyük bir meblâğ olduğu muhakkak. (Ne var ki, bu servet çalanlara da yaramayacak, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki şartlarda hepsi dünyanın bir tarafına savrulacaktır).
Neden sonra sayım yapılma kararı verildi ve bu iş için Halit Ziya Uşaklıgil’in (meşhur romancımız) de yer aldığı bir heyet oluşturuldu. Olayı Halit Ziya’dan dinleyelim:
“İlk şaşırmak ilk adımda başladı. Daire-i Hususiye (Padişah’ın özel dairesi) bu mu idi? Bütün Abdülhamid siyasetinin mihveri şu basık tavanlı loş köşeciklerden ve onun içi tıklım tıklım kâğıt desteleriyle dolu dolaplarından ibaret miydi?
“Medhalden sonra hemen ilk karanlık odada bir divan gösterdiler. Bu, Abdülhamid’in istirahat yeriydi. Belki de yatağı… Zaten daire-i Hususiyede en basit şeklinde bile bir yatak odası görmedik…
“Bir kenarda içinde yumurta yenmiş sahanı ile bir tepsi, gene onun hususi eğlence yerini teşkil eden marangozhaneyi gördükten sonra Küçük Mabeyn namiyle anılan daireye geçtik…”
Sultan II. Abdülhamid, demek ki son derece sade bir hayat yaşıyor, bu konuda da Peygamber’ini takip ediyordu.
Tahsin Demiray “Yıldız yağması” konusunda şunları söylüyor:
“İttihatçılar Abdülhamid'i Yıldız'dan ani olarak uzaklaştırır uzaklaştırmaz, sarayın elmas, mücevher, zümrüt, yakut, altın, inci vesaire; kıymetli her nesi varsa ortadan kaldırmışlardır.
“Değeri milyonlar tutan ve aynı zamanda tarihi bir hazine teşkil eden küçük parça eşya büyük sandıklara doldurulup hemen Harbiye Nezareti’ne getirilip orada büyük dış kapının yanlarındaki-bugün biri rektörlük, diğeri Türkiyat Enstitüsü olan- binaların alt katlarına yerleştirilmişlerdir.”
Bu nakil işine bakan Şehremini Ebubekir H.N.Tepeyran, hatıralarında, bizzat mühürlediği kapıların birileri tarafından açıldığını ve yağmanın orada da devam ettiğini söylüyor.
Sultan Abdülhamid, Selanik'te Alatini Köşkü’nde sürgünde iken, Yüzbaşı Debreli Zünnun'a şöyle demiş:
“İttihatçılar bu büyük hazineden hiç olmazsa Meclis-i Mebusan’ı haberdar edeceklerdi, onu dahi yapmadılar.”
Netice: Bu muazzam servetin üzerine bir perde-i nisyan (unutturma perdesi) örtüldü.
Yıldız Sarayı’nda 29 Nisan 1909 günü ve gecesi yağmalanan sadece nakit para ve mücevherat değildi…
Sarayın kadife ipek perdeleri, her biri tarihi eser olan muazzam avizeleri, özel dokunmuş Hereke halıları, sedef tabakları, oymalı kapılar, altın vazolar, gümüş şamdanlar ve mangallar, ceviz ve maun ağacından imal yapılmış koltuklar-kanepeler, kaşık-çatal takımları, yatak örtüleri, atlas yorganlar, gümüş mutfak eşyaları da çalındı.
O gün Yıldız’da sadece bir saray değil, bir tarih yağmalandı.
Memduh Paşa diyor ki: “Yıldız Sarayında hizmetle mevki tutmuş olanlar, hal'inden (Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden) bir gün evvel kuvve-i müsellaha (silahlı kuvvet) ile çıkarılıp hırpalanmış ve tevkif hücrelerine sokulmuşlardır. Kadın Efendiler, Şehzadelerle Sultanlar ve Cariyeler ayrıca çıkarıldıklarından sarayın Hazinesinde mevcut cevahir ve nukut (Nakit para) memurini askeriye vasıtası ile ahz ve nakledilmiştir.”
Gerçekler tüm çıplaklığıyla bir gün ortaya çıkacak ve o gün kahramanlarla hainler en doğru şekliyle ortaya çıkacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi