Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tarihimizin en karanlık yüzü

Tarihimizin en karanlık yüzü

Genç Osman’ın katli tarihimizin en karanlık yüzlerinden birini teşkil ediyor. Bu olay, hem politikaya bulaşan ordunun ne hale geldiğini görmek, hem de tarihin zaman zaman “tekerrür” ettiğini anlamak açısından, tam bir ibret tablosudur.
Tarih “tekerrür” ediyor. Yani kendini tekrarlıyor. Zira Genç Osman’a yapılanlarla Yassıada’da Adnan Menderes’e yapılanlar neredeyse bire bir örtüşüyor! Tarihin “tekerrür” kısmına dikkat çektikten sonra insan yüreğini inim inim inleten hikâyemize geçelim…
Sultan I. Ahmed’den sonra padişahlığa getirilen Sultan I. Mustafa hem aşırı sinirli, hem de padişahlığa isteksizdi. 90 gün sonra tahttan indirildi ve Sultan I. Ahmed’in büyük oğlu Osman (Genç Osman lâkabıyla meşhur sultan II. Osman) atalarının tahtına oturdu. Henüz 14 yaşını sürüyordu. Çok iyi bir eğitim almış, Fransız yazar Madame de Gomez’in beyanına göre, Arapça, Acemce, Lâtince, Yunanca ve İtalyanca öğrenmişti. Fakat çok genç ve çok tecrübesizdi…
Genç ve tecrübesiz olduğu için de acele ediyor, öteden beri fark ettiği sorunları bir çırpıda çözüp devleti Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki göz kamaştırıcı haline tekrar yükseltmek istiyordu.
Ama önce kendini ispatlaması lâzımdı. “Bıyığını balta kesmez” Yeniçeri Ağalarına (generallerine) kendini ispatlama derdine düştü ve Lehistan Seferi’ne çıktı. Fakat hem rahata alışıp tembelliğe meyleden ordunun isteksizliği, hem de kendi tecrübesizliği sonucunda, istenen başarıyı kazanamadı. İstanbul’a döndü. Döner dönmez de, askerin isteksizlik sebeplerini araştırmaya başladı. Bu arada “Acaba ulufeleri (yeniçeri ve sipahilere üç ayda bir verilen maaş) az mı geliyor?” diye de maaş defterlerini istetti.
Daha ilk bakışta haksız kazancı fark etmekte gecikmedi: Bazı üst rütbeli subaylar hayatta olmayan yeniçerilerin maaşını o hayatta imiş gibi alıp paylaşılıyorlardı. Fazladan ödenen paraları derhal kesti. Fakat bunu yaparak yeniçeri generallerini işkillendirmiş oluyordu. Askeri kışkırtmaya başladılar.
Fazladan gelen paraları kendi ceplerine atan üst düzey subaylar, Padişah’a karşı fena halde bilenmiş onu devirmeye karar vermişlerdi. Tabii “Para yiyemez olduk” diyemiyorlar, herkesi etkileyecek başka bir sloganla ortaya çıkıyorlardı: “Şeriat elden gidiyor!..”
Bu söylem, bugünkü “Laiklik elden gidiyor” söyleminden farklı değildi aslında…
İkisi de “Menfaatlerimiz elden gidiyor” anlamına geliyordu!
Bu arada padişah yeni bir ordu kurma tasavvurunu ilk kez yakınlarına açtı. Hocası Ömer Efendi ile Darüssade Ağası Süleyman Ağa çok iyi olacağını söylediler. Ancak bunun için Padişah’ın Anadolu’ya gidip asker toplaması lazımdı. Bunun da sağlam bir kılıfa ihtiyacı vardı.
Hacca gideceğini açıkladı. Padişah’la birlikte, koruma amaçlı olarak 500 yeniçeri ve sipahi olacak, ayrıca Sadrazam, Defterdar, Nişancı, Rikab ümerası, Gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan katibi da hac kafilesinde yer alacaktı.
Şeyhülislâm Esad Efendi bu projeye şiddetle karşı çıktı. Hac devlete farz değildi. Padişahlar devletin ordularını ve parasını kullanarak hacca gidemezlerdi. Varidatı varsa kendisi gitmeliydi.
Ancak Genç Osman’ın bir orduyu hacca götürüp getirecek kadar parası yoktu. “O zaman yerinde oturup adaletle hükmetsun ki, fitne çıkmasun” dedi Şayhülislâm, “bu yüzden padişahlara hac lâzım değildur!”
Şeyhülislâm Esad Efendi aynı zamanda Padişah’ın kayınpederiydi (doğrusu “kaimpeder”), ancak hukuki meseleleri akrabalık ilişkilerine dayandıramazdı.
Sultan Genç Osman ise iyice kararlıydı: “Beni kararımdan kimse vaz geçiremez” diyordu.
Genç ve deneyimsiz Padişah’ın bazı yakınları tarafından yanlış yönlendirilmesi sonucu sert çıkışı yeniçerileri delirtti. Anadolu ve Mısır’dan asker toplayıp geleceğine ve Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldıracağına iyice inandılar. “Artuk senun padişahluğun bize lazım değildur, biz Sultan Mustafa’yı isteruz!..” diyerek daha önce sinir hastası olduğu gerekçesiyle tahttan indirilen amcası Sultan Birinci Mustafa’nın saraydaki dairesine yöneldiler. “Evvelen padişahumuz Sultan Mustafa idi, yine odur” diyerek tahta oturttular. Âlimlere de kılıç zoruyla “biat” ettirdiler.
Artık iş işten geçmişti. Genç Osman son çare olarak, Yeniçeri Ağası’na (Dönemin Genelkurmay Başkanı diyebiliriz) sığındı. Ağa Padişah’a sadıktı. Orta Cami’de toplanmış bulunan Yeniçeri Ocağı’nın etkili generallerine Padişah’ı bağışlamaları için yalvardı. Fakat dinletemedi: “Urun söyletmen!” çığlıkları arasında öldürüldü.
Padişah’ı Ağa Kapısı’ndan (Genelkurmay Başkanlığı) aldılar. Uyuz bir katıra bindirdiler ve hakaretler eşliğinde Orta Cami’e götürdüler…
Geleneğe göre, yeniçeriler kendilerine sığınana ilişmez, ilişilmesine de asla izin vermezlerdi. Töre böyleydi. Ancak bu töre çiğnendi ve Genç Osman’ı boğmak için Orta Cami’de kement atıldı. Fakat Padişah çok çevikti. Kemendi havada yakalayarak fırlattı. Bir taraftan da:
“Kıymayın ihtiyar babacuklarum!” diye yalvarıyordu, “Ben size ne ittum?”
“Dün sabah Padişah-ı Cihan idim, şimdi uryan (çıplak) kaldım; halimden ibret alın, dünya size dahi kalmaz!..” şeklindeki yakınmaları karşısında, çizgiden çıkmış kimi yeniçeri generallerinin son derece yılışık bir tavırla, “Canım Osman Çelebi; yeniçeri ve sipahileri taş gemilerine sürmek nasıl oluyormuş bakalım” diye dalga geçmeleri, Yassıada’da Demokrat Partilileri yargılayan tavra ne kadar benziyor.
Sultan Genç Osman’ı sonunda Yedikule Zindanları’na götürüp kementle boğdular.
Tarihimizin bu acı sayfasını her hatırlayışta yüreğim sızlar. Her hatırlayışta, Sultan Genç Osman’ın asırları aşan çığlıkları kulaklarımda uğuldar: “Babacuklarum, bana kıymayın!..”
Yeniçeri zorbaları tarafından boğulduğunda, Sultan Genç Osman, henüz 18 yaşındaydı. Sultan Birinci Ahmed ile Mâhfirûz Hatice Sultan’dan dünyaya gelmiş, ondört yaşında atalarının tahtına geçmişti.
Kabri, Sultan Ahmed Camii yanındaki Sultan I. Ahmet Türbesi’nin içindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi