Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Andıç ve tarih

Andıç ve tarih

Türkiye günlerden beri yeni bir “andıç”ı konuşuyor…
Bir kurmay albayın imzasını taşıyan (ama gerçek mi, sahte mi henüz belli olmayan) bu yeni “İrtica ile mücadele plânı” hakkında Sayın Başbakan “Sahte ise vahim, gerçekse daha vahim” değerlendirmesini yaptı.
Andıç eğer gerçekse, Türkiye, 27 Mayıs 1960; 12 Mart 1971; 12 Eylül 1980; 28 Şubat 1997; 27 Nisan 2009 ve açığa çıkmayan kim bilir kaç müdahale sonrasında bir müdahale süreci daha yaşıyor demektir.
Tarihsel açıdan merak edilen nokta şu: “Osmanlı Devleti zamanında, şimdi olduğu gibi ordu siyasete müdahale eder miydi?”
Siyaset zayıf düştüğünde, sistem “yönetemez” duruma geldiğinde, müdahale ederlerdi. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. En çarpıcı olanı da Sultan Genç Osman’a reva görülen muameledir.
Genç Osman (II. Osman) iyi niyetli ve gayreli bir padişahtı. Ama çok genç ve deneyimsizdi. Bunun için fazla acele ediyor, öteden beri fark ettiği sorunları bir çırpıda çözüp devleti Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki göz kamaştırıcı durumuna yükseltmek istiyordu. Fakat çarklar yavaş dönüyordu. Bunu hızlandırmak için yeni bir ordu kurmaya karar verdi.
Ama önce kendini “Bıyığını balta kesmez” Yeniçeri Ağalarına (generallerine) ispatlaması lâzımdı.
Lehistan Seferi’ne biraz da bu amaçla çıktı. Fakat hem rahata alışıp tembelliğe meyleden ordunun isteksizliği, hem de kendi tecrübesizliği sonucunda, istenen başarıyı kazanamadı. İstanbul’a döndü. Döner dönmez de, askerin isteksizlik sebeplerini araştırmaya başladı. Bu arada “Acaba ulufeleri (yeniçeri ve sipahilere üç ayda bir verilen maaş) az mı geliyor?” diye de maaş defterlerini incelemeye aldı.
Ne görsün, bazı üst rütbeli subaylar hayatta olmayan yeniçerilerin maaşını da alıyordu. Fazladan ödenen bu paraları derhal kesti.
Yıllardır bu yolla haksız kazanç sağlayan üst düzey subaylar, Padişah’a karşı fena halde bilenip bir bahane ile onu devirmeye karar verdiler. Tabii “Para yiyemez olduk” diyemiyor, herkesi etkileyecek başka bir sloganla ortaya çıkıyorlardı: “Şeriat elden gidiyor!”
Bu söylem, bugünkü “Laiklik elden gidiyor” söyleminden farklı değildi aslında… İkisi de “Menfaatlerimiz elden gidiyor” anlamına geliyordu!
Bu arada padişah yeni bir ordu kurma tasavvurunu ilk kez yakınlarına açtı. Hocası Ömer Efendi ile Darüssade Ağası Süleyman Ağa çok iyi olacağını söylediler. Ancak bunun için Padişah’ın Anadolu’ya gidip asker toplaması lazımdı. Bunun da sağlam bir kılıfa ihtiyacı vardı.
Hacca gideceğini açıkladı. Padişah’la birlikte, koruma amaçlı olarak 500 yeniçeri ve sipahi olacak, ayrıca Sadrazam, Defterdar, Nişancı, Rikab ümerası, Gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan katibi da hac kafilesinde yer alacaktı. (Bir anlamda, devlet hacca gidecekti).
Şeyhülislâm Esad Efendi bu projeye şiddetle karşı çıktı. Hac devlete farz değildi. Padişahlar devletin ordularını ve parasını kullanarak hacca gidemezlerdi. Varidatı varsa kendisi gitmeliydi.
Ancak Genç Osman’ın bir orduyu hacca götürüp getirecek kadar parası yoktu. “O zaman yerinde oturup adaletle hükmetsun ki, fitne çıkmasun” dedi Şayhülislâm, “bu yüzden padişahlara hac lâzım değildur!”
Şeyhülislâm Esad Efendi aynı zamanda Padişah’ın kayınpederiydi, ancak hukuki meseleleri akrabalık ilişkilerine dayandıramazdı.
Sultan Genç Osman ise iyice kararlıydı: “Beni kararımdan kimse vaz geçiremez” diyordu.
Genç ve deneyimsiz Padişah’ın bazı yakınları tarafından yanlış yönlendirilmesi sonucu sert çıkışı yeniçerileri delirtti. Anadolu ve Mısır’dan asker toplayıp geleceğine ve Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldıracağına iyice inandılar. “Artuk senun padişahluğun bize lazım değildur, biz Sultan Mustafa’yı isteruz!..” diyerek daha önce sinir hastası olduğu gerekçesiyle tahttan indirilen amcası Sultan Birinci Mustafa’nın saraydaki dairesine yöneldiler. “Evvelen padişahumuz Sultan Mustafa idi, yine odur” diyerek tahta oturttular. Âlimlere de kılıç zoruyla “biat” ettirdiler.
Artık iş işten geçmişti. Genç Osman son çare olarak, Yeniçeri Ağası’na (Yeniçeri Ocağı’nın en yüksek rütbeli subayı ) sığındı. Ağa Padişah’a sadıktı. Orta Cami’de toplanmış bulunan Yeniçeri Ocağı’nın etkili generallerine Padişah’ı bağışlamaları için yalvardı. Fakat dinletemedi: “Urun söyletmen!” çığlıkları arasında öldürüldü.
Padişah’ı Ağa Kapısı’ndan (Genelkurmay Başkanlığı) aldılar. Uyuz bir katıra bindirildiler ve hakaretler eşliğinde Orta Cami’ne götürdüler…
Geleneğe göre, yeniçeriler kendilerine sığınana ilişmez, ilişilmesine de asla izin vermezlerdi. Töre böyleydi. Ancak bu töre çiğnendi ve Genç Osman’ı boğmak için Orta Cami’de kement atıldı. Fakat Padişah çok çevikti. Kemendi havada yakalayarak fırlattı.
Bunun üzerine Sultan Genç Osman’ı Yedikule Zindanları’na götürüp kementle boğdular.
Yeniçeri zorbaları tarafından boğulduğunda, Sultan Genç Osman, henüz 18 yaşındaydı.
Yarın “ordunun siyasete müdahalesi” açısından Sultan IV. Murad dönemine bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi