Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

''Sevgi'', ''sevgili'' ve ''Sevgililer Günü''

''Sevgi'', ''sevgili'' ve ''Sevgililer Günü''

“Ben gelmedim kavga için/ Benim işim sevgi işi;
“Aşkın evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.”
Yunus’un “sevgi” ve “aşk” üzerine deyişleri ne kadar masum, ne kadar temiz, ne kadar saf. Bir buna bakın, bir de şimdiki “sevgi” ve “aşk” söylemlerine. Aralarında dağlar var.
Yunus’un “gönüller yapma” ifadesi ile özetlediği âlemin temelinde “şefkat”, “merhamet”, “hoşgörü” gibi dünyalar var. Biz bu dünyaları unuttuk. Unutmasaydık kendimizi “kıyafet kavgası”na kaptırıp tüketir miydik?
“Şefkat”, “merhamet”, “hoşgörü” eksenli olarak “gönüller yapma” düşüncesinden soyutlanmış “aşk”tan geriye sadece cinsellik kalır!
Magazin programlarına bakarsanız, ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız.

Batı Medeniyeti, bence, 14 Şubat gününü “Sevgililer Günü” ihdas ederek dünya ile dalgasını geçiyor! Yoksa hangi sevgi? Alman dazlaklar coşkun sevgilerinden mi Türkleri cayır cayır yakıyor!.. Avrupa Birliği ülkeleri 40 bin insanımızın katillerine Türkiye sevgisinden mi hâlâ kol-kanat geriyor… Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’ı, Irak’ı derin sevgisinden mi içine çekmiş bırakmıyor?.. Aynı “sevgi” dürtüklemesiyle mi kimi zaman Suriye’ye, kimi zaman İran’a “kur” yapıyor!
İsrail uçakları, tanklarıyla hemen her gün Filistin topraklarını sevgisinden mi ziyaret ediyor!
“Sevgi” ile “Batı”yı yan yana düşünmek bile imkânsız. Peki o zaman nedir bu “Sevgililer Günü?” Tüketimi kamçılamak suretiyle “üreten Batı”ya hizmet eden bir Alicengiz oyunudur!
Vaktiyle Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerini iki atom bombasıyla tarihten silen Batı Medeniyeti’nin çocukları, sevgiyi dahi kapitalist ahlâkın tüketim aracı olarak kullanıyorlar. Böylece aşkın ve sevginin her çeşidini en kalbinden vuruyorlar!
öyle bir hava estiriliyor ki, “Sevgililer Günü”nde eşine, nişanlısına, ya da sevdiğine “hediye” almayan yahut alamayanlar “sevgisiz” muamelesi görmeye ve incitilmeye mahkûm ediliyor. Sırf bu yüzden çıkan tartışmalar sonucunda sözlüler-nişanlılar ayrılıyor, evliler boşanıyor.
Anlayacağınız, kapitalist ahlâkın “sömürge düzeni” tarafından (uydurulmasa da) kullanılan “Sevgililer Günü”, sevgiyi kutsamaktan ziyade, istismarına hizmet ediyor.
Eminim ki, bugün pek çok evde “Sevgililer Günü” yüzünden yaşanacak tartışmalar bazı ailelerde şiddete dönüşecek. “Sevgililer Günü” münasebetiyle eşinden hediye bekleyen bazı kadınlar, eşlerinden dayak yiyecekler. çünkü erkeklerin çoğunun kafası işle-güçle gereğinden fazla meşgul bulunduğundan (ya da böyle göstermek hoşlarına gittiğinden) yine eşlerinin beklentilerini unutacaklar.
Ya da unutmuş gibi yapacaklar: çünkü neresinden bakarsanız bakın bir hediye dünya para. “Sevgi uzmanları” (olur mu olmaz mı bilemem, ama “sevgi” nutukları atan sözde “uzman”dan geçilmiyor) her ne kadar “Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz, bir tatlı söz, bir gül bile yeterli” diyorlarsa da, hanımların genel beklentisi pahalı hediye. Hediye ne kadar pahalı olursa, sevgi o kadar yoğun olur kanaati yaygın!
Yani bu akşam eve elleri boş dönen kocalar, genelde eşlerinin dokundurmalarına maruz kalacaklar. Sevgileri, ilgileri sorgulanacak. Bu da erkekleri sinir edecek. çünkü erkekler örtülü türden sevdiklerini iddia ederler: “Seviyorum, ama gösteremiyorum” filan derler.
Ayrıca, kadınların doğum günü, evlilik yıldönümü, anneler günü, sevgililer günü gibi özel günlere “aşırı” derecede ilgi göstermelerini, “geçim derdi” gibi dertlerinin olmamasına bağlarlar. çoğu erkeklere göre, kadınların ciddi dertlerinin olmaması böyle şeylerle uğraşmalarına yol açıyor.
Kadınlara göre ise, erkekler, iş yoğunluğunu ihmal ve ilgisizliklerinin bahanesi olarak kullanıyor, eşlerine önem vermedikleri için eşlerinin önemsediklerini önemsemiyorlar. Bunun geçim derdiyle filan değil, duygusuzluk ve duyarsızlıkla ilgili olduğunu düşünüyorlar.
Kadınlara göre, saçlarını süpürge etseler, beyefendiye yine de yaranamazlar! Beyefendi bütün özel günleri yine de unutur. Hatırlasa bile umursamaz: Ya kendi değeriyle mütenasip olmayan ucuz bir hediye alır, ya da eve tamamen eli boş gelir… Artık kavgalardan kavga beğenin!
Aslına bakarsanız, “sevgi”ye, “sevgili”ye gün tahsis etmek, bizim duygusal dünyamızla geleneksel yapımıza hiç uymuyor. Ne var ki kapitalist ahlâkın, her şeye ticari perspektiften bakma ve pay kapma ahlâkına cuk oturuyor.
“özel günler modası”nı başımıza çıkaran da zaten onlar. Amaç, tüketim kamçılansın, piyasa hareketlensin!
Piyasaya âlet edilen şey ise mânevi bir dünya: Sevgi! Ama her “Sevgililer Günü” öncesinde reklâmlar aracılığıyla öyle müthiş bir beyin yıkama kampanyaları sürdürülüyor ki, hepsinden aynı özet çıkıyor: “Ancak hediyeniz kadar sevebilirsiniz!”
Anne-babayı aileden dışladıktan sonra tuttular “Anneler Günü”, “Babalar Günü” icat ettiler. Sevgiyi kalbinden vurduktan sonra da, günah çıkartır gibi, “Sevgililer Günü” uydurdular…
“İyidir, hoştur, yılda bir gün dahi olsa, bu savaş ve terör dünyasında sevgiyi konuşmaya vesiledir” dedik, bağrımıza bastık. Lâkin bu kez de, sevgiyi çeşitli reklâmlarla tüketimin parçası yaptılar. Yani yine duygularımızı kullandılar!
Bu tür yaklaşımlar sebebiyle, “sevgi” ve “aşk” sözcükleri, dünyanın en “kutsal” kelimeleri olmaktan çıktı, en “laçka” sözcüklerine dönüştü.
öte yandan, son zamanlarda “televole” kelimesiyle özetlenen “magazin kültürü”nün ekranlara taşıdığı “geçici aşk”ların içinden çıkan “ahlâksızlık-sadakatsizlik” görüntüleri “aşk” ve “sevgi” sözcüklerini bile kirletti.
Bu durumda “Sevgililer Günü”nün nesini kutlayayım?


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi