Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Bitsin artık bu zulüm!

Bitsin artık bu zulüm!

YÖK Başkanı katsayı ayrımcılığının biteceğini açıkladı. İyimser mi olmalıyız? Soruyu soruyorum, çünkü cevabından emin değilim. İyimser olup bir şeyler ümit etmek güzel ancak bir o kadar da tehlikeli. Umduklarınız olmaz da bir sis bulutu gibi geçip giderse elde sıfır, kalpte kırıklık, nefeste darlıktır geride kalacak olan. Çoğu zaman da üstten atılması zor olan ağır bir hayalkırıklığı havasının içinde... Yine de ummaktan başka, duaya sığınmak dışında bir yol var mıdır?.. Türkiye ÖSS imtihanında dereceye giren iki İmam Hatipli kız öğrenci çıkartıyor. Hem başörtülüler hem İmam Hatipli. Hem başörtülü olmaktan yiyorlar darbeyi hem İmam Hatipli olmaktan. Rejimin gözünde hem başörtülü kontenjanından hem de İmam Hatip kontenjanından “tehdit”ler! Geçmişleri parıl parıl parlayan bu iki gencin gerçek hayata adım atacakları şu günlerde geleceklerinden haber verecek var mı?! Bugünkü Türkiye konjonktüründe hem başörtülü hem İmam Hatipli olmaktan daha “acı” ve gelecek karartıcı bir gerçek var mı?! Oysa yaptıkları ne?! Dinlerini yaşamak ve öğrenmekten başka bir şey mi!? Şimdi katsayı sorunu kalkacakmış. Söylenen bu. Sevinmeli miyiz? Tamamına erdirilir mi?! Yoksa provokasyonlar, demogojiler, sindirme siyasetleriyle durdurulur mu? Olur da sorun kalkarsa başörtülüler de umutlanabilir mi? Biz de ümitlenmeli miyiz? Yedi senelik iktidardan sonra eş kontenjanından da olsa “iktidar eşleri” bir şeyleri “enjoy” edebiliyorlarsa bizler gibi sıradanların da umutlanma hakkı doğmalı mı?
Hem sonra bakıyorum da sanki bazı şeylerin değiştiğini hissediyorum. Sevinmeli mi üzülmeli miyiz? Eskiden, öyle çok çok eskiden değil, on yıl gibi yakın bir süre öncesinde mesela ve hatta birkaç yıl da denebilir, bazılarının durumunda, “azılı” başörtüsü düşmanı olanlar bugün ya ağız değiştirmiş ya da ağız değiştirme arifesindeler. Sevinmeli miyiz buna yoksa irkilip korkmalı mıyız? “Türkiye neye gebe acaba” mı diye sormalıyız? Bakıyoruz, kimi “Zaten biz hiçbir zaman başörtüsü düşmanı değildik ki!” diyebilecek kadar kendini inkarcı ve hatta hayasız. Şimdi devir bunların devri, bükemediğin eli öpeceksin, rüzgâr nereden esiyorsa ona göre veya yasağı kaldıracaksak onu da biz yaparız havasında yani hem nalına hem mıhına hareket edebilenler sınıfı bunlar. Yeryüzünde fesat çıkaranlar onlar değilmiş gibi “Biz düzen getiricilerdeniz” diyecek yüzü “hâlâ” taşıyabilenler. İşte bunların borularını öttürdükleri medyada mesela. Son zamanlarda sergiledikleri kayma, yer değiştirme, siyasi davranma gereği görüyoruz, “türbanlıyla” bir miktar dertlenir olmuşlar. Avukat olup çıkmış her bir köşecik. Başörtüsünü görünce “Vurun kahpeye” demiş zamanında defaatle ama şimdi zeytin dalı uzatmaksızın “Sen çekil şöyle bakiyim kenara, ben savunurum senin hakkını” tarzıyla endam edecek kadar yüzsüz olabilenler de bunlar. Zalim adeta mazlumun avukatına devşirmiş. Sevinmeli miyiz şimdi?
Bu arada zamanında kendi icat ettikleri “türban” sonra kötü anlam yükledikleri “türban” son zamanlarda sanki o kadar da “itici olmayan” bir konuma yine kendileri tarafından getirilmekte. Prosedürün bir parçası olsa gerek diye mi düşünmeliyiz bu konuda? Bu şahsiyetsizlikle devam ederlerse yarın “türban promosyonu” yaparlarsa hiç şaşmam. “Yahu insanda biraz izzeti nefis olur, onur olur, gurur olur” diyecek olsanız omuz silkerek ezikliklerini sergilerler tahminim. Tıpkı bir takım “Müslüman” geçinen cenahımız insanları gibi. Sabun gibi kayabilen, iktidar kimin elindeyse ona yanaşan, Müslümana hiddetli, düşmanına avuç ovuşturmacı olmayı kendine, göğsünde taşıdığını iddia ettiği imanına yakıştırabilen, başörtülü kadına arkasını ilk dönenlerden olmakta beis görmeyen “Müslüman geçinenler grubu” hani hem buranın hem oranın meyvesini toplamakta bir sıkıntı duymayan ve hatta böyle yapmayana işini bilmeyen ahmak muamelesi yapabilen alnı secdelilerden söz ediyorum. Onların gözü birinci grupta. Gerçek efendilerinde. Bakmayın onların, “Biz aslında sizdeniz de şimdi durum, vaziyet icabı oralara göz kırpıyoruz” dediklerine. İslam’ı da İslam’la topyekûn savaşanı da ellerinin altında, erişebilir kol mesafesinde tutmak isteyen bu kişiliksiz kişicikler, hele bir başörtüye, pardon türbana vize çıksın, buyur edecekler kapılarından kovdukları, görünce “Bunlar da nereden çıktı şimdi?” diyerek surat ekşitip küçümsedikleri başörtülüleri... Başlarını açtırdıkları karılarını da tekrar serbest bırakacaklar. Bukalemun gibi renk değiştirip “Bacılarım hoş geldiniz, var olunuz!” diye yağ yakmaktan da utanç duymayacaklar. Zamanı gelince...
Sevinmeli miyiz üzülmeli mi...
Not: İstanbul’daki vatandaşlarımıza duyuru. Bugün Taksim’de İstiklâl Caddesi’ndeki Ağa Camii’nde kılınacak namazdan sonra Almanya’da mahkeme salonunda şehid edilen Merve el-Şirbini için Alman Konsolosluğu önünde protesto düzenlenecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi