Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İsimsiz gençlerimiz

İsimsiz gençlerimiz

“Boğaziçi Üniversitesi’ni bitireli üç yıl oldu” diyor isimsiz gençlerimizden biri; “Kendi çapımda hayata tutundum. Başarılı da sayılırım. Ama evdeki varlığım tartışılır...
Hiçbir sözümü dinlemiyorlar. Söylediklerime değer vermiyorlar. Ya öğüt alıyorum ya da azar işitiyorum. Toplum içinde etkim var, ama ailem içinde zerre kadar etkim yok.
Bu durum ailenin en küçüğü olmamdan kaynaklanıyor olabilir, ancak artık çok yoruldum. Çocuk muamelesi görmekten bıktım. Ayrılıp tek başıma yaşamayı düşünüyorum. Bu konulara kafa patlattığınız için size yazmak istedim. Ailem her şeyime o kadar karışıyor ki, en sonunda isyan ettirecekler...”
Gördüğünüz gibi, ülkemizde sadece yaşlı olmak değil, genç olmak da zor! Bunu çok iyi biliyorum, çünkü her gün bir sürü gençten bu tür yakınmalar alıyorum... Öncelikle birey olarak kabul etmiyorlar gençlerimizi, en kötü yanı ise dikkate almıyorlar; ayrıca da inandıkları gibi yaşamaya bırakmıyorlar! İnanılana inanmaya zorlanıyorlar bir yandan da. Onu da ya devlet belirliyor, ya hükümet, ya askeriye, ya patron ya da aile...
İnsanın kendi hayatını dilediği gibi yönetememesi ve yönlendirememesi zor bir durum...
Eğitiminiz ne olursa olsun, dikkate alınmıyorsunuz; hatta belli bir makama ve yaşa gelmeden önce fark bile edilmiyorsunuz.
Bu ülkede özgürce sevmenize bile izin yok; kimi seveceğinizi, kimi beğeneceğinizi, kimi alkışlayacağınızı ve hayatınızı kiminle birleştireceğinizi size “büyükleriniz” söylüyor... İnciniyorsunuz, kırılıyorsunuz, ruhunuz çözülüyor, hatta bazen de yüreğiniz paramparça oluyor!

Gencecik yürekler paramparça ülkemizde! Yüreğini özgürce yaşamak isteyenin gencin dünyası zindan... İstediğinizi yaşamakla istenileni yaşamak arasında bunalıyorsunuz...
Aileler her şeyi bilirmiş! Gençler ise, iki fakülteyi aynı anda bitirseler bile “bir şey bilmezler”miş... Zira “tecrübeleri yok”muş! Anne babalar (dedeler ve nineler) sanki tecrübeleriyle doğmuşlar. Sanki “tecrübe” ya da “deneyim” dedikleri şey, hayatboyu yapılan yanlışların analizinden çıkmıyor. O zaman bırakınız da çocuklarınız da kendi tecrübelerini biriktirsinler.
“El kadar çocuk” nereden bilecekmiş doğruyu, yanlışı? Varsın o “el kadar çocuk” otuzuna merdiven dayamış olsun, varsın üniversiteler bitirmiş olsun, mastırlar yapmış olsun, varsın şirketler yönetmiş olsun; kimin umurunda!..
Ailenin gözünde o, ne istediğini bilmeyen “ebedi çocuk”tur!.. Onun yerine düşünür, onun yerine sever, onun yerine karar verirler. (Bazen sorar gibi yapsalar bile, sormalarında bile baskı kokusu vardır.) Gençlere de yalnızca incinmek düşer!
Ne yapın biliyor musunuz, bahar yürekli gençlerim: İncinen kalbinizi kırmızı bir gül goncasının içine koyun, aynanın karşısına geçin ve “Gülün içindeki yüreğimi kendime saklıyorum!” deyin.
Sonra aynaya gülümseyin, ter temiz bir yürekle yaratıldığınız için Allah’a şükredin ve her şeye rağmen ayakta kalma kararlılığınızı vurgulayın...
Yüreklerimize hükmetmeye kalkışanlar, bunu asla başaramadıklarını bir gün idrak edecekler ve o gün yüreklere hükmetme sevdasından mecburen vazgeçeceklerdir.
Unutmayın: Hayat bir yarış, tırmanış ve yakarıştır! Herhangi bir gerekçeyle tırmanmaya ara verenler, kendilerini düşmeye mahkum ederler...
Malum işte: Düşenin dostu olmuyor. Düştüğünüzde dostunuz olmayabileceğini bilin, ancak siz düşenlere dost olmaya bakın. Gidenlerin arkasından ağlayarak vakit kaybetmek yerine, elinizde kalana gülümseyerek şükretmek daha doğru. Unutmayın: Sabretmeyi bilmeyen gönül ne sevmeyi bilir, ne kavuşmayı.
Aşkı bir papatyanın kanadında bile yakalayıp yaşayan insan -sonu hüsran bile olsa- hiç yaşayamayandan çok daha talihlidir: Hiç olmazsa kimi günlerini, yahut “an”larını mutlu geçirebilmiştir... Biliyor musunuz bu toplumda, para dışında hiç kimseyi sevmeden ve tabii hiç mutlu olmadan “severmiş gibi” yapıp “yaşarmış gibi” yaşayan milyonlar var? Sevgiyi de, hayatı da sadece taklit ediyoruz: Amma da ikiyüzlüyüz!
Gençler ise dürüsttür, temizdir, masumdur. Yüreklerine bırakmalı onları, istediğimizle evlenmediler diye kasıp kavurmamalı. (Kızının kendisinden habersiz evlenmesine sinirlenen baba, düğüne giden eşini, küçük kızını ve kayınbiraderini öldürüp intihar etti. 22 Temmuz 2003 tarihli gazeteler)

Bize ve birbirlerine karşı bazı “yamukluk”ları da olmasa, tümüyle gençleri “haklı” çıkaracağım, ama ah şu sorumsuzluklar, sabırsızlıklar, tahammülsüzlükler, uygunsuzluklar! Hem bir birlerini kırıp geçiriyorlar, hem de ortalığı ezip büzüyorlar...
Hatalarını, kusurlarını “yetişme tarzı”na verip bunların sorumluluğunu da yetişkinlere yıkmak elbette ki mümkündür, ancak böyle bir yaklaşım adil olmaz; neden derseniz, her türlü tercihi ve seçimi özgürce yapabilecek birikimde gösterdiğim gençlerin kendi sorumluluk paylarını üstlenmekten kaçındıkları gibi bir görüntü oluşur. Bu da çok güvendiğim gençlere yakışmaz.
Biliyorum, bahar yürekli gençler, siz bir yürek inkılabı yapacaksınız...
Bu inkılapla kendi dirilişinizi, kendi dirilişinizde Türkiye’nin dirilişini sağlayacaksınız...
Bana da bu muhteşem “oluş”u seyredip keyfetmek düşecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi