Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hikmet Beyin fötr şapkası

Hikmet Beyin fötr şapkası

Şimdi pek kimse takmıyor, ama benim çocukluk yıllarımda (1955’lerde filan) fötr şapka statü göstergesiydi…
İlçenin CHP’li önderleri ile bizim köydeki bazı CHP’liler farklı görünmek için mi bilmem, fötr şapka giymeyi tercih ederlerdi…
Hatta Kemal Amca, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra memnuniyetini ifade için fötrünü hafif yana yatırır, kısa boylu olmasına rağmen, kendine külhanbeyi görüntüsü vermeye çalışırdı.
Başöğretmenim Hikmet Bey de fötr şapka giyerdi, ama sınıfa başı açık girerdi…
Bu yüzden bir gün fötr şapkayla sınıfa girmesi hepimizi şaşırttı…
Şapkayı başında unuttu sandık, ama öyle olmadığını az sonra anladık…
Çünkü hızla başından şapkayı çıkarıp havaya kaldırmış, selamlar gibi birkaç kez sallamış, ardından tüm sınıfa bağırmıştı:
“Bu şapkadır!”
Sanırdınız ki, 27 Ağustos 1925’te Atatürk Kastamonu’da Panama şapkasını sallayıp konuşuyor:
“Efendiler, bu serpuşun ismine şapka denir!.. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperi şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim: Bu serpuşun ismine şapka denir!”
Sıraların arasından kıkırdamalar gelince, Başöğretmen Hikmet Bey kızdı:
“Siz adam olmazsınız” dedi o kızgınlıkla…
Ardından hızlı hızlı ekledi:
“Çok değil birkaç sene önce şu şapkaya böyle kıkırdasanız asılırdınız.”
Tüm sınıf ürktük ve sustuk…
Asılmak zor işti.
Hem de şapka için…
İskilipli Atıf Hoca gibi asılmak…
“O zamanlarda herkes bir şapka giymek zorundaydı; şehir meydanı rengarenk kasketlerden çiçek tarlasına dönerdi…” diye nostalji takılmayı sürdürdü Hikmet Öğretmen.
“İyi ama öğretmenim, babalarımız kudi giyiyor…”
Takkenin Türkçesi aklıma gelmediği için Lazca söylemiştim: “Kudi.”
“Kudi yok!” diye gürledi, “takke de yok! Sadece şapka var!”
Celallenmesini Lazca konuşmama yormuştum ya, kazın ayağı öyle değilmiş… Lafı uzattıkça uzatıyordu: “Bu şapkadır. Hem de şapkanın hasıdır. Atatürk’ün emridir. İlle de giyilecek. Milli bayramlarda halk bu şapkayla selamlanacak...”
Biri söz isteyip sordu:
“Şapka giymeyenleri niçin selamlıyorsunuz öğretmenim?”
Biraz şaşkınlaştıktan sonra cevap verdi:
“Çünkü onlar cahil halk yığınlarıdır. Hepsi kara cahildir. Kara cahiller doğru ile yanlışı ayıramazlar… İkisinin arasındaki farkı bile bilmezler. Siz öğreneceksiniz ve onlara da öğreteceksiniz. Halkı kendi çizginize çekinceye kadar halkla mücadele edeceksiniz.”
Sonra avaz avaz sordu: “Anlaşıldı mı?”
Bir öğretmen edasıyla değil, bir komutan edasıyla sormuştu. Neredeyse küçücük bir öğrenci olduğumu unutup, “Anlaşıldı komutanım!..” diye bağıracaktım. Bereket versin tam zamanında kendimi toplayıp, arkadaşlarımın koro halinde verdikleri cevaba katıldım:
“Anlaşıldı öğretmenim.”
Başöğretmen Hikmet Bey, gözlerini dalgın dalgın bir süre üzerimizde dolaştırdıktan sonra, konuşmasını tamamladı:
“Bizim millet vakti zamanında (bu sözü çok severdi) şapkaya direnmişti. Burnumuzun dibindeki Trabzon’la vilayetimiz Rize dâhil, birçok yerde gericiler, ‘Şapka Müslüman kıyafeti değil’ diyerek ayaklandılar. Bunun üzerine Hamidiye isimli savaş gemisi, Trabzon ve Rize’yi bombaladı.”
Derin bir nefes alıp devam etti:
“Zoru gören isyancılar, ‘Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk’ diyerek teslim oldular. Oldular da paçayı kurtardılar mı? Asla! Şapka yüzünden Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi.”
“Vay canına!..” diye bağırmışım, farkında olmadan; “alt tarafı bir şapka.”
“Sadece alt tarafı değil, üst tarafı da şapka” diye fötr şapkasının altını ve üstünü gösterdi Başöğretmen Hikmet Bey…
Dalga mı geçiyor, ciddi mi söylüyor kestiremedim; sonra da şöyle sürdürdü konuşmasını:
“Şapka deyip geçmemek lâzım... İnkılâplar bir bütündür. Biri delinirse, arkası gelir. İnkılâpları deldirmeyeceğiz… Bu yüzden devlet, milleti başıboş bırakmaz. Kendi çizgisine getirinceye kadar uğraşır. Yarın siz de uğraşacaksınız.”
Valla uğraşıyoruz, ama şapkayla değil, Ergenekon şapkalılarla!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi