Hasan Aksay

Hasan Aksay

Batı taklitçiliği siyasette ciddi yanılgıdır

Batı taklitçiliği siyasette ciddi yanılgıdır

Taklitçilik her konuda yanlıştır. İki gününü denk kılan, ilerlemeyen, dünde kalan zarardadır. Taklitçilik ise, dünde kalmanın ötesinde, öne düşen birini bekleyerek yolda kalmaktır. Öncü olmak fikir ve imkanını zihnen ve fiilen kaybetmektir. “İsrail’in batık şirketi İMİ tanklarımızı yapsın, bekleyelim” demek kadar acı bir gerçektir.
Siyasette taklitçilik, bütün milleti sürükleyen bir yanlıştır. Faturası, giderek ağırlaşır. Milletlerin yönetim atalet ve yetersizliği giderek gizli sömürgeleşmeye varır da, alışkanlıkla farkına varılamaz. Körü körüne taklit, hedefsiz ve programsız kalmaktır. Milletin yolu hiç beklemediği yerde ve en kötü şartlarda biter. Allah, hiçbir milleti taklitçiliğe düşürmesin.
Siyasette takdir meselesi, hem son derece önemlidir, hem de sık sık gerekir. Bugün Batı ülkeleri siyasi kriterleri ile İslam toplumlarının siyasi kriterleri, farklılıktan öte tamamen çoğu zaman birbirine zıt ölçülerdir. Batı ve materyalist ülkelerin siyasetteki hareket noktası “Reelpolitik” yani çıkarcılıktır. Laiklik gibi, farklı ve zıt yorum ve uygulamalara, hatta en etkili ve yetkili kimselerin, hiç utanıp sıkılmadan “Benden değilsen düşmanımsın” diyebilmesine zemin hazırlayan bir kavramdır. Savunurken, “gerçekçi bir politika” ve “devletlerin çıkarı var” gibi mazeretlerle yumuşatırlar. Bu anlayışın açık net gerekçesini de Fransa Başbakanlarından Kardinal Richalieu açıklamış, “Devletlerin dini yoktur. Din olmayınca da ahlakı yoktur. O halde devletler ahlaklı olmak zorunda değildir. Çıkarlarına göre hareket etmelidir” demiştir.
Müslüman özel hayatında olsun, devlet hayatında olsun ahlaklı olmak, her işinde ahlaki değerlerle hareket etmek zorundadır. İnsan olarak da devlet olarak da Müslüman, düşmanı da dahil kimseye haksızlık ve zulüm yapamaz. Yapmamakla sorumludur. Aslında insan olabilmek ahlaklı olmakla mümkündür. Bu bakımdan da bütün insanlar her hareketlerinde ahlaka uygun davranmak zorundadır. İman, akıl ve vicdanla kontrol edilen ahlak, insanın bütün hareketlerinde var olması gereken saadet ve selamet pusulasıdır. Dünyada ahlak değerlerinden yoksun hareket eden kimse, denizde pusulasız kalmış kaptandan, kendi için olduğu kadar başkaları için de daha tehlikeli olabilir. Ahlak gibi temel ölçülerin yokluğundan doğan felaketler, genel olarak iş işten geçtikten, yol sona yaklaştığı, dönüş imkanı kalmadığı zaman kendini gösterir.
Müslüman toplumlar, çıkarı değil, hakkı esas alır. Onun için “Adaletin kestiği parmak acımaz” der. Müslüman toplumlarda siyaset yapmak için Batı kavramları yeterli değildir. Müslüman için değişmez değerler, hayattan da üstün tutulan değerler gereklidir. Bunlar “Hak ve batıl” kavramları ile ifade edilir. İnsan, yaratıldığı günden, Adem’den beri değişmediği gibi, ahlak, erdem ve insanlık değerleri de değişmez. Her zaman hak, haktır. Politikanın ana mihveri, düşmana karşı olsa da hak üzerine oturtulmak zorundadır.
Kamuoyu yoklamaları, seçmenler neye göre oy veriyorlar, neye göre partilerini değiştiriyorlar, Türk siyasetinde de değişim parametreleri üzerinde yapılan araştırmalar elbette önemlidir. Yapılması, takip edilmesi siyasiler için önemlidir. Ancak son sıralarda bu araştırma ve çalışmaların yanlış değerlendirilmesini tavsiye eder nitelikte iddialı makaleler yazılmaktadır. Bilimsel verilerden yararlanarak politika yapmak başkadır. Politikanın ana mihverini bu değişken verilere göre şekillendirmek başkadır. Müslüman ülkelerde politika yalnız hak, değişmeyen değerler üzerine oturtulmalıdır. Aslında böylesine sağlıklı bir politika tüm insanlığın hasretini çektiği, fakat bilemediği için henüz razı olmaz görüntüsü verdiği bir hedeftir. Fıtrat aynıdır. Hak mihverli bir siyaset, bütün insanlığın saadet ve selameti için mutlak bir zarurettir.
Fakat önce değişmez hak ölçülerine sahip olmak, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” derecesinde gönülden hakka razı olabilmek gerekmektedir. Bu bakımdan Müslüman ülkelerde politika, halkın değişim parametrelerini takip ederek, oy almak için eşcinsellik isteyene onu, ahlak isteyene onu vaat etmek değildir ve olmamalıdır. Zaten insanlık dışı işler, milletimizin karakteriyle de bağdaşmaz. Anadolu insanı, yanılmış olsa da, ne çocuğunun, ne bir başkasının alkolik olmasını istemez. Böyleleri yok mu? Var. Onların hesabı, kini, hasedi, ücreti başka.
Bir anekdot: 1965 seçimleri... Adalet Partisi’nden milletvekiliyim ve yeniden adayım. Hasanbeyli, Adana’nın güzel bir kasabası ve önemli bir yaylası. Kahvede konuşuyorum. Kalabalık... Sorulara geçtik. Bulgaristan’dan gelen, ilkokuldan sınıf arkadaşım öğretmen, önce benim ve hizmetlerim için güzel şeyler söyledi, sonra “Şunu, şunu da senden bekliyoruz” dedi. Onun sorularına sıra gelince, “Bunları istiyorsan, bana rey vermemen gerekir arkadaşım” diye başladım ve farklı düşündüğümü anlattım.
Ön seçim neticeleri alındı. Ceyhan ilçesinden tahminlerimin çok üstünde oy almışım. Araştırdım. Meğer Hasanbeyli kasabasındaki Ceyhanlı yaylacılar gelip çalışmışlar. Osmaniye daha çok Zorkun yaylasına, Ceyhan Hasanbeyli’ye çıkar. Bizim milletimize boşa, “çarıklı erkan-ı harp” denmemiştir. Hak etmiştir. Kendine dalkavukluk yapan yerine inandığını, hakkı söyleyeni tutar. Milletimizdeki bu güzellik, İslam ikliminin nimetidir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi