Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yaygın bir yanlışımız

Yaygın bir yanlışımız

Soru şu: “Annemle babam geleneksel tipler. Yani kendi doğruları dışında doğru tanımıyorlar. Her ikisi de tartışmaya kapalı. Oysa her ikisi de ilkokul mezunu. Ben ise üniversite öğrencisiyim. Yani daha eğitimliyim. Buna rağmen benim de bir şeyler biliyor olabileceğimi kabul etmeye yanaşmıyorlar.”
Size, kendi hikâyemi anlatarak başlayayım sevgili okurum. Bundan birkaç sene önceydi. Şimdi avukatlık yapan küçük oğlum (çocuklarımın da en küçüğü olur) o tarihte Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Bir akşam eve gittiğimde baktım annesiyle ablasının kıskacında bunalmış. Girer girmez yardımımı istedi:
“Ya baba, bunlara bir şey söyler misin!”
Neler olduğunu sordum. Hukukî bir konuyu tartışıyorlarmış. Konu hukukî, ama kimse küçük oğlumu dinlemiyor. Halbuki o bir Hukuk Fakültesi öğrencisi. Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğu için de, hukukî konuları bizim ailede en iyi bilen o.
Ama küçük oğlumun ailenin “en küçüğü” olmak gibi bir “kusur”u var!
O “daha dünkü çocuk”tur... “Ufaklık”tır... “Büyüklerini dinlemeli”dir...
Dedim ki: “Siz anne ile abla, ben de babayım; ancak tartıştığınız konu uzmanlık gerektiriyor. Bu işin uzmanı ise en küçüğümüz. Yaşı sizden küçük olduğu için ona saygı göstermeseniz bile bilgisine saygı göstermeniz lâzım.”
O gün bugündür bizim ailede “bilgiye saygı” var. Ama bu her ailede böyle olmayabiliyor. Özellikle kırsal kesimde yetişmiş eğitimsiz anne babaların bilgiye karşı alerjileri dahi söz konusu olabilir. Çünkü Türkiye, eğitimi, “bilgi birikimi sağlama” anlamında değil, “bir makama, dolayısıyla da kolay yoldan paraya ulaşım aracı” anlamında algılıyor. Garip ama, yapılan bir araştırmaya göre, üniversite eğitimi alan gençlerin yüzde seksene yakını bile eğitime “iş” gözüyle bakıyor. Eğitime bakış açısının bu kadar çarpık olduğu toplumlarda eğitimli insana “değer” verme anlayışı kökleşmez.
Buna rağmen eğitimli gençlerin anne-babalarını incitmemeleri, hem eğitimleri hem de insanlıkları gereğidir.
Bunun dışında önemli bir görevleri daha var: Anne-babalarına öğretmenlik etmek...
Bu, gerçekten de çok zor bir görevdir: Zira çoğu anne-babalar, evlâtlarına bir şeyler öğretmek isterler, ama evlâtlarından hiçbir şey öğrenmek istemezler.
Neden derseniz, hangi yaşa gelmiş olursa olsun, hangi eğitim kademelerinden geçmiş bulunursa bulunsun, her anne-babanın nazarında evladı “dünkü çocuk”tur. “Dünkü çocuk”tan bir şeyler öğrenmek onlara ağır gelir. Bunun hissettirilmesine bile aşırı tepki gösterebilirler. Çünkü Anadolu’nun pek çok yöresinde anne-babanın sözüne karşı söz çıkarmak saygısızlık ve ukalalık sayılır.
Genç dostlar!..
Zaman zaman anne-babanızın okuduğunuz dersleri küçümsediğine şahit olursunuz; hani “Bizim zamanımızda ilkokulda şunu şunu da öğretirlerdi, size hiçbir şeyi doğru dürüst öğretmiyorlar” ya da “Bizim zamanımızın ilkokulu şimdiki üniversiteye bedeldi” filân derler ya, bilin ki kendi eğitimlerini sorgulamanızdan, kendilerine bilgelik ve üstünlük taslamanızdan çekindikleri için bunu yapıyorlar. Ayrıca onlardan daha çok şey bildiğinizi kabullenmeleri hâlinde onları küçümsemenizden, bu yüzden aileden kopmanızdan ve başınıza buyruk hareket etmenizden korkuyorlar.
Onları sevdiğinizi gösterin. Aileden ve yöreden kopmayacağınıza inandırın. Tecrübelerine değer verin ve gerçekten yararlanmaya çalışın. Unutmayın ki; “Yaşlıların tuğla parçasında gördüklerini gençler aynada bile göremezler.”
Bununla birlikte bazı anne-babaların son derece “dayatmacı” bir zihniyetle hareket ettiklerini de inkâr edecek değilim. Çocuğun eğitim düzeyi ne olursa olsun kendi dediklerinin olmasını isterler ve bunun için annelik-babalık otoritesini acımasızca kullanırlar.
Bu konuda pek çok şikâyet aldığımı belirtmeliyim. Hatta bazı gençler çoktan isyan noktasına gelmiş de, bir “son çare” soruyorlar.
Sihirli kelime, yine “iletişim”dir. Aile içinde bol bol sohbet edebilirsek bu arızalar ve yanlış anlamalar giderilebilir. Zira anne-babaları asıl ürküten şey, eğitimli çocuklarının bilgisi değil, “bilgiçlik taslama”sı ve anne-babaya sırt çevirip “burnunun doğrusuna gitmesi”dir.
Bu konularda ikna edilebilirlerse, daha anlayışlı olabilirler.
Konuşun dostlarım: İnsanlar konuşa konuşa anlaşır!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi