Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

711. yıldönümünde şu bizim Osmanlı Devleti

711. yıldönümünde şu bizim Osmanlı Devleti

27 Ocak Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü olarak kabul edilir (1299)...
Son bulgulara göre, bu muazzam oluşumun çekirdeği, Merv ve Mahan bölgelerinden Anadolu’ya gelen Oğuzların Bozok kolunun Kayı Boyu’nun Karakeçili Aşireti tarafından atıldı...
Büyük göç Ahlat civarında sekiz sene kadar soluklanıp hazırlandıktan sonra, Batı’ya yöneldi. Ankara yakınlarında Aşiretin Beyi Gündüz Alp öldü. Dul eşi Hayme Ana, eski Türk geleneklerinden gelen bir töreye uygun olarak, bir süreliğine yönetimi ele aldı.
Sungur Tekin, Gündoğdu, Ertuğrul ve Dündar isimli dört oğlu vardı. Dündar henüz çocuk yaştaydı. Hayme Ana yetişkin oğullarını tek tek çağırıp sordu:
“Seni aşirete bey yaparsam, aşireti nereye götüreceksin?”
Sungur Tekin ile Gündoğru yaklaşık olarak aynı cevabı verdiler:
“Geri dönelim. Moğol istilâsı sebebiyle terk etmek zorunda kaldığımız topraklarımıza kavuşalım. Eski topraklarımızda çiftçilik ve hayvancılık yapar, geçinir gideriz.”
Ufukları çiftçilik ve hayvancılıkla sınırlıydı. Hayme Ana, son bir umutla Ertuğrul’u çağırdı ve aynı soruyu sordu...
Ertuğrul’un verdiği cevap, Hayme Ana’nın özlediği cevaptı. Şöyle diyordu: “Anacığım, deryayı (denizi) geçeceğiz ve devlet olacağız!”
Ertuğrul ne deniz görmüştü, ne de devlet bilirdi. Muhtemelen bunları Ahi Evran’ın ve Ahmed Yesevi’nin göçebe dervişlerinden öğrenmişti.
Ağabeyleri buna şiddetle itiraz ettiler. Ufukları sınırlıydı. Herkes ancak ufku kadar vardır.
Ağabeyleri itiraz edince konuyu görüşmek üzere “Aksaçlılar Kurulu” toplandı. Maalesef onlar da ikiye bölünmüştü. (Bu olay, Osmanlıların Anadolu’ya gelişini hikâye eden “Merhaba Söğüt” isimli kitabımda detaylarıyla anlatılır- 444 24 14) Uzlaşma sağlanamadı.
Sonuçta Ertuğrul’un ağabeyleri, aşiretin yarısından fazlasını yanlarına alarak geri döndüler (Akıbetleri bilinmiyor). Ertuğrul ise peygamber müjdesi (İstanbul) istikametine yöneldi ve yüreğinin götürdüğü yere yürüdü. Yolda karşılaştığı kolaylaştırıcı hadiselerin de yardımıyla Söğüt ve Domaniç’i yurt tuttu. Zamanla Selçukluların “Ucbeyi” oldu. Süreç işlemeye başlamıştı.
Ertuğrul Gazi ölünce yerine oğlu Osman geçti. Devletler ve milletler hayatı açısından çok kısa sayılabilecek bir zaman zarfında çevredeki Bizans kalelerini alıp kök saldı. Sıra Orhan Gazi’ye geldiğinde Osmanoğlu devletleşme sürecindeydi. Orhan Bey hem Hıristiyanlar için kutsal sayılan İznik’i aldı, hem de Bursa’yı fethederek Bizans’ı yüreğinden vurdu... Ardından Rumeli’ye ordu geçirerek Peygamber müjdesini (Bizans’ın fethi) gerçekleştirme yolunda büyük bir adım attı. Artık Bizans kuşatması fiilen başlamıştı.
Bu bir “Yürek Seferi”ydi ve özünde Peygamber-i Alişan Efendimiz’in “fetih” müjdesi vardı. Maksat mal-mülk biriktirmek, şan-şöhret kazanmak değil, Allah adını ilâ etmek, yaymak ve yüceltmekti. Bunu bilen gazi dervişler, abdallar, Alperenler, kısacası yürek adamlar kitleler halinde Osmanlılara katılıyor, Osmanlı ordusu git gide evliyalar ordusuna dönüşüyordu.
Cihan hakimiyeti mefküresi önce yüreklerde tutuşmuş, ardından dünyayı tutmuştu.
Peki Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında Avrupa ne durumdaydı?
Avrupa’da bölük-pörçük devletcikler vardı. Dönenim en büyük Avrupa Devleti, Altınordu Türk Hakanlığı idi... Moskova Büyük Prensliği ve Novgorod Cumhuriyeti gibi Rus ve Norman devletçikleri, Altınordu’ya bağlıydı.
Finlandiya’ya İsveç Krallığı hâkimdi... Kuzeyde Norveç ve Danimarka Krallıkları bulunuyordu.
Lehistan Krallığı ile Litvanya Büyük Dükalığı önemsiz devletçiklerdir.
Macaristan Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biriydi. Sınırları Adriyatik’ten Karadeniz’e kadar uzanıyordu.
Bulgaristan Krallığı ile Eflak ve Boğdan Prenslikleri, (şimdiki Romanya) Altınordu’nun nüfuzu altındaydı. Sırbistan Krallığı ise henüz gelişme halinde küçük bir devletti...
Venedik Cumhuriyeti Avrupa’nın en büyük deniz gücüydü. Bu yüzden Avrupa’da geniş bir etkiye sahipti. Girit ve Ağrıboz gibi bazı önemli adalar da ona aitti. En büyük rakibi Ceneviz Cumhuriyeti idi. Zira Ceneviz’in de denizlerde hakimiyeti tartışılmazdı.
Orta İtalya, Papalık Devleti’nin (Başkent yine Roma) elindeydi.
İspanya da Avrupa’da ciddi sayılabilecek bir güçtü, ama Güneyi Endülüs Devleti ile sınırlanmıştı...
Endülüs Emevi Devleti Avrupa’nın hâlâ büyük güçleri arasındaydı. Başkent Gırnata Avrupa’nın en büyük ve en mamur şehriydi.
İngiltere Krallığı hemen hemen tüm İrlanda’ya hâkimdi... İskoçya ise bağımsız bir krallıktı... Fransa Krallığı nüfus bakımından Avrupa’nın en büyüğüydü.
Almanya dönemin en geniş topraklarına sahip bir Avrupa devletiydi. Aynı zamanda Katolik dünyanın tek imparatorluğuydu. Bugünkü Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İsviçre, Doğu Fransa, ve Kuzeybatı İtalya Almanya’nın topraklarının içindeydi.
Napoli-Sicilya Krallığı da dönemin önemli devletleri arasında sayılabilir. En yoğun nüfuslu şehirleri sırasıyla Gırnata (Endülüs Emevi Devleti’nin başkenti), İstanbul (Bizans’ın başkenti) ve Fransa’nın başkenti Paris’ti...
Diğer şehirlerde nüfus yoğunluğu yoktu. Avrupalı insanlar genel olarak fakir, bilgisiz, görgüsüz insanlardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi