Hasan Aksay

Hasan Aksay

Halkından korkan parti olur mu?

Halkından korkan parti olur mu?

Referandum, halkın siyasi kararını, aracısız, vekaletsiz ortaya koyma imkanıdır. Siyasi partiler, halkın dilek ve temennilerini, ona uygun bir şekilde yerine getirme taahhüt ve gayretiyle hayat bulan kurumlardır. Bu hüviyetiyle, milletin gönül sarayıdır. İnsan, kendi evi ve vicdanından; partiler milletten kaçamaz.
İkinci önemli nokta, referandum, siyasi partilerin millet vicdanı ve beklentileri ile ne derece uyumlu olduklarını gösteren bir imkandır. Vekil, müvekkilinden kopuk, kendi emel ve arzuları peşinde koşamaz. “Millet konuşmasın, ben onun adına konuşurum” diyenden millete vekil; böyle bir cemiyetten, parti olmaz.
Baykal, “Şu nedenlerle referanduma gerek yok” diyemiyor. Tehdit ediyor. “Kötü olur” diyor. “TBMM, Cumhurbaşkanını seçemez”; “Ben kime ‘saygın kimse’ dersem ona suç isnat edilemez, yargılanamaz” türü garipliklerden yenisi bu.
Referandum, millet meydanıdır. Milletle istişare ve kararı millete bırakmaktır. Millet düşünce ve emellerinden habersiz parti, ancak huzursuzluk nedeni olur. Hizmetleri engeller. Psikolojisine böyle ters meslek seçenler, en büyük zararı kendilerine verirler.
Baykal’dan yeni bir tehdit. Bugüne kadar, “Yok. Olamaz. Saygın insandır, suç isnat edilemez” derken, birden bire bütün üst rütbeleri itham gibi, bugüne kadarki tavrının tam tersi itham için yol aralayan bir alana yönelir gibi. Bu işi durup dururken de yapmıyor. Bozuk saatin günde iki defa, zamanı doğru göstermesi gibi, önemli yardımcısı Kılıçdaroğlu’nu, ilk defa yanlışından dolayı tersliyor. “Genel af saçmalığını” reddediyor. “Doğru söylüyor” dedirtiyor. Bu arada, güya bugüne kadar “ıslak imza”ya hiç inanmamış da ancak şimdi şüpheleniyormuş gibi, “Eğer Albay Çiçek’in imzası gerçekse, bütün üst rütbeliler suçludur.” Hani, “saygın insanlara suç isnat edilemez” kuralı!
Bazı kimseler, bu ithamı “Baykal bile meselenin vahametini anladı. Geniş bir sahada viraj alıyor” diye yorumluyor. Olabilir. Normal olan da, ister geniş virajla, ister başka türlü olsun yanlıştan dönmektir. Ortaya dökülen bunca bilgi ve silahlara rağmen, hâlâ kuru inkarın çıkmaz sokak olduğunu görmeyip, öfkeyle tehdit olur şey değil. Viraj geniş alınırsa, dönüş, inat görüntüsünden kurtarılabilir. Bu bakımdan “geniş viraj”ın, gerçekle hiçbir alakası olmasa da, dönüş için suni gerekçe imkanı sağlar.
Hakkı kabul, gerçeğe dönüş temenni edilse de, Baykal’ın ifadesinde yine tehdit yönü daha ağırdır. “Gelin vakit varken benim avukatlık bürosuna eleman olun. Bu yaş imza bir kabul edilirse, hepiniz yanarsınız” tehdidi... Sanki suç ve suçluyu deliller ve yargı değil de kendi belirliyor. Ve karşısındakiler hemen inanacak çocuklar.
Ümraniye’de ortaya çıkan bomba deposundan, Danıştay saldırısı gibi inkarı ve tevili imkansız olaylarla başlayan tahkikat ve mahkeme kararlarıyla gelinen noktada hâlâ ETÖ davasını basit bir iddia imiş gibi göstermeye kimsenin gücü yetmez. Binlerce sayfalık dosyalar, karadan, denizden adeta fışkıran silahlar, “bu boru, boru” lav silahları, bundan sonra nasıl gizlenebilir?
Sanıkların bir kısmı yurt dışında dolaşıyor. Bir kısmı susma hakkını kullanıyor. Bir kısmı, savunma diye tehdit savuruyor. Ücretli-ücretsiz, resmi gayri resmi bunca avukat savunma yerine propaganda yapıyor. Olaylar, savunma cephesini tekzip ediyor.
Şimdi Ankara Gölbaşı’nda bir kamyon dolusu silah... 900 adet el bombası... Araç sivil plakalı... Silahlar kutularında değil, A-4 kağıt koliler içinde... Bunlar ne?
Gerçeklerden kaçılamaz. Kaçmak isteyen çıkmaz sokağa düşer. Boşa yorulur. En kötü şartlarda teslim olmak zorunda kalır. Tarih, bu dersin öğretisidir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi