Siyaset kurumu, antidemokratik müdahaleler ve dış politika

Siyaset kurumu, antidemokratik müdahaleler ve dış politika

Siyasal düşünceler tarihinin uygulamaya yansıyan son “evrensel standartları” bağlamında baktığımızda; siyaset kurumunun, hem devlet sistemini, hem uluslararası sistemi ve hem de devletlerarası ilişkileri şekillendiren yegâne unsur olduğunu görüyoruz. Genel kabul görmüş haliyle; siyaset kurumuna yapılacak olan herhangi bir antidemokratik müdahale, nereden gelirse gelsin, modern gelişimin seyrini diktatoryal ve gerici istikamete çevirme anlamı taşıyacaktır. Halk kitlelerinin tercihini hiçe sayma anlamını bariz bir şekilde gösteren bu gibi müdahalelerde ısrarlı davranılması halinde devlet ile halk arasındaki irtibat ve güven tamir edilemeyecek derecede sarsılacaktır. Böylece, halkının desteğini kaybetmesi nedeniyle “tırnaksız aslan” konumuna düşecek olan söz konusu diktatoryal sisteme sahip devlet, diğer devletlerin maskarası haline gelecektir.
Uluslararası arenada sözü dinlenmeyen, itibarı kalmayan ve üzerinde “ince hesaplar” yapılan böyle bir devlet maalesef, daha önce iç düzenini muhafaza kaygılarıyla sürdürmeye çalıştığı ideolojisi ve sistemini yozlaştırmakla kalmaz, daha sonra hem halkını, hem de kendi varlığını kaybetmek zorunda kalır. Aslında, söz konusu müdahaleler, baskılar, yok saymalar, ötekileştirmeler ve statik yaklaşımlar temelde ilgili devlet ile o devletin varlığının biricik garantisi konumundaki halk arasındaki kopukluğa, iletişimsizliğe ve restleşmeye işaret ettiği için, bu şekilde de halkının desteğini ve güvenini kaybeden devletlerin kesinlikle varlığını sürdüremeyeceği noktasında derin ve yüzeysel devletlere bariz nasihatler sunmaktadır. Bu çıkarsama pek yabancı olunan bir durum değildir.
Açıkçası, tarihin çöp tenekesine ve tozlu raflarına baktıklarında binlerce devletin enkazını görmelerine ve bu enkazların en belirgin sebebinin de halkıyla sağlıklı iletişim kuramayan baskıcı yönetici ya da yönetimlerin olduğu gerçeğini anlamalarına rağmen, hâlâ daha bu durumdan nasihat ve ders almayan yönetim, kurum ve yöneticilerin uygulamaları mutlaka samimiyet testine tabi tutulmalıdır. Kuşkusuz, samimiyet testine tabi tutmanın en sağlıklı yolu, meselelerin mahiyetinin kitlelere ve insaflı güç erklerine anlaşılır bir biçimde anlatılmasıdır. Bu konuda arzu edilen amaca ulaşabilmek ve devlet ile halkın gerçek anlamda kaynaşabilmelerine zemin hazırlayabilmek için, olabildiğince sabırlı, samimi, ısrarlı, dirayetli ve gayretli bir şekilde hareket edilmelidir. Şayet, yanlış uygulamalara yanlış davranışlarla mukabelede bulunma yoluna gidilirse, sistemin raydan çıkmasının önüne geçilemeyeceği gibi, devletin daha hızlı bir şekilde güçten düşmesine de zemin hazırlanmış olacaktır.
Söz konusu meseleyi daha da somutlaştıracak akılcı ve ibretli sonuçlara ulaşabilmek için, Türkiye örneği üzerinde yoğunlaşmak istiyorum. Evet, Türkiye Cumhuriyeti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilerek tarih sahnesinden silinen Osmanlı Devleti’nin külleri arasından “zorlu mücadeleler neticesinde” ortaya çıktığı için, bu devletin yönetim erki, organları ve sistemi küçücük “olumsuzluklar” karşısında bile şaşırtıcı bir şekilde nem kapmaktadırlar. Bu durumu belli ölçüde anlayışla karşılayabiliriz; ama buradaki temel sıkıntı, kurumların ve sistemin içerisine kümelenmiş olan imtiyazlı azınlığın ‘sınıfsal endişeleri sebebiyle’ devlet ile milletin arasını açma yönünde profesyonelce davranışlar sergilemeleridir. Dolayısıyla, kendi sınıfsal çıkarlarını muhafaza edebilme ve üzerine kapak attıkları pastayı paylaşmama amacıyla, devletin şahsi manevisi ile rejimin bekasını pazarlık konusu ederek, merkeze yerleşmeye çalışan kesimleri köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadırlar. Aslında sistemi sahiplenme ve devleti güçlü kılma maksadıyla siyaset kurumuna “balans ayarı” yapmaya çalıştığını zanneden kurumlar, gerçekte hem devletin sahip olduğu halk desteğini tırpanlamakta, hem farklı kesimler arasındaki cepheleşmeyi keskinleştirmekte ve hem de devletin dış itibarını sıfır noktasına düşürmektedirler. Bu durum sebebiyle Türkiye’nin içinden çıkılmaz derecede kötü bir noktaya sürüklenmemesi için siyaset kurumuna büyük sorumluluklar düşmektedir. Siyaset kurumu, işi germe yerine, iç ve dış kamuoyunun desteğini arkasına alarak, antidemokratik müdahalelerden medet umanları yalnızlığa ve geri çekilmeye mahkûm etmelidir. Aksi tutum, söylem ve davranışlar, her kesime ve ülkemize tamiri imkânsız zararlar verebilir. Bizden uyarması…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi